Türkiye-ABD ilişkilerini tanımlamak için uygun bir kavram bulmak özellikle şu günlerde çok zor. "Stratejik müttefik" tabirinin kullanıldığı zamanlarda işin aslı tanımlamayla uyumlu değil, bunu biliyorduk. Hoş NATO'daki Atatürk ve Erdoğan'a yapılan saygısızlık üzerinden sergilenen düşmanca tavırdan sonra bile "Türkiye çok önemli bir müttefikimizdir" demeyi ihmal etmediler. Daha yeni ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson benzer bir ifade kullandı. "Bir NATO müttefikimiz olarak Türkiye'den, ittifakın ortak savunmasını öncelemesini istiyoruz. İran ve Rusya, Batı toplumlarının sağlayabileceği ekonomik ve siyasi faydaları Türk toplumuna sunamaz."
Türkiye'ye kimin fayda sağlayabileceğini de ABD'li bir bakandan öğrenecek değiliz.
ABD ve ABD'nin patronu olduğu NATO ile müttefiklik ilişkisinin Türkiye nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmadığı şu günlerde yeni bir ilişki düzeyine geçtiğimize kuşku yok.
***
Doğrusu ilişkilerdeki gerginliği, yeni bir döneme sancılı geçiş süreci olarak da okumak mümkün. Başbakan Binali Yıldırım'ın Teresa May ile resmi görüşme için gittiği Londra dönüşünde Pentagon'un açıklaması doğal olarak gündeme geldi. Zira ABD Başkanı Trump daha yeni kişisel twitter hesabından "Ortadoğu'da başıma kalan bu kargaşayı çözmek üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüşeceğim. Bu işi çözeceğim ama en başından hayatlar ve dolarlar kaybetmemiz bir hataydı." demişti. Türkiye'nin YPG'ye yardım konusundaki rahatsızlığını yinelediği bu görüşmede Trump'ın yaklaşımı görüşme öncesi attığı tweetten de anlaşılacağı gibi Türkiye'yi memnun etmişti.
Fakat akabinde Pentagon sözcüsü "PYD ile işbirliğine devam edeceklerini" ifade etti. Haliyle Trump'ın başka telden, Pentagon'un başka telden çaldığı bir manzara ortaya çıktı. Başbakan Binali Bey de bu noktaya dikkat çekti ve haklı olarak "Biz devlet başkanını muhatap almak durumundayız, onlar ayrı telden çalıyorlarsa bu bizim sorunumuz değil" dedi.
ABD'de Trump döneminde iyice belirginlik kazanan bir çift başlılık hali var. Pentagon Suriye politikasında Obama dönemi girdiği angajmanları terk etmeyi düşünmüyor ancak bu konu artık sadece Türkiye'nin rahatsızlığı boyutunu aşmış gözüküyor. İş giderek ABD'de Pentagon vesayetine işaret eder bir içerik kazanıyor. Pentagon ve Beyaz Saray sözcülerinin birbirini tashih eden açıklamaları peşi sıra geliyor.
Trump, "PYD'yi silahlandırarak bu işe girmek baştan hataydı" diyor. Pentagon, "Olur mu öyle şey, PYD ile işbirliğine devam edeceğiz" diyor. Arkasından Beyaz Saray Sözcüsü, ABD'nin PKK/YPG'ye yaptığı doğrudan silah yardımını Rakka geri alındığı için sona erdirmeyi değerlendirdiğini söylüyor. Sanders'in ardından açıklama yapan bir başka Pentagon sözcüsü de ABD’nin, ‘NATO müttefiki’ Türkiye’yi korumayı amaçladığını ve PYD'ye verilecek destekte bazı ‘ayarlamalar’ yapılacağını ifade ediyor.
Son olarak da “Niyetimiz spesifik tehditler ortadan kaldırıldıktan sonra büyük araçlar ve ağır veya personelce kullanılan silahların toplanmasıdır” diyor. Bu açılamadan sonra Pentagon'un geri adım attığını söyleyebiliriz ancak şu kesin; artık ABD'yi hep bir koyup 10 kazanan ülke olarak tahayyül etmekten vazgeçmek gerek. Türkiye'nin PYD konusundaki ısrarı, ABD'yi geri adım attırdı ve başkanlığın üzerinde Pentagon vesayeti mi var sorusunu sordurdu.
***
ABD ile meselelerimiz Suriye özelinde ve PYD'den ibaret değil fakat. FETÖ elebaşı ve firarilerinin himayesi ve yine FETÖ-CHP ortaklığı ile desteklenen, Sarraf'ın tanık yapıldığı kumpas davasının Türkiye'ye karşı bir çökertme girişimi olarak yürütülmesi ve sunulması ilişkilerin seyrini tayin edecek diğer iki husus.
"Aman tadımız kaçmasın" sinikliğini, Erdoğan'ı ABD'nin dize getirmesini bekleyen Tuncay Özkan zavallılığını ve siyasi kariyerini FETÖ'ye borçlu olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Fuat Avni'nin icat ettiği sahte belgelerden medet umma utanmazlığını bir kenara bırakıp Türkiye'nin bağırsaklarını ABD'nin parazitlerinden temizleme gayretine odaklanmak gerek.