ABD Başkanı Trump’ın; Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararı ve onu üstüne basa basa dünyaya göstererek imzalamasının nasıl yankı bulduğu, BM oylamasında net gözüktü. Tahminler bu istikametteydi. Evet, bu kırılma noktası oldu. Ve sadece Yahudiler ve Müslümanlar arasında değil, hem de Hristiyanlarla bu fikri destekleyen Hristiyanlar arasında ve Hristiyanlarla Yahudiler arasında!
Avrupa’nın tamamından ret oyu çıkması, Amerika’daki evangelist dayatma ile Hristiyan dünyası arasındaki kırılmayı da derinleştirecek hiç kuşkusuz! Lakin bu başka taraftan ABD’nin de tek kutuplu dünya düzeni dayatmasının önünü kesen sonuç oldu da diyebiliriz. ABD’de “tek finans merkezi, tek dünya, tek kontrol” fikrini devlet politikası haline getiren güçlerin, Trump’ı neden ve hangi amaçlar için desteklediklerini, şimdi bu taşları yerine oturtarak görüyoruz.
Ve Trump’ın böyle çılgın tutumunun, sadece kendine ait bir tutum olmadığını, Amerika Devleti’ni esir haline getiren evangelist ve İsrail lobisinin temsilcilerinin, neden Trump ve Kudüs konusunda, hem fikir olduklarını net anlıyoruz!
ABD’de buna sessiz duran geri kalan zümrenin ise amacı, bu kararın Trump’a getireceği dünyadaki baskı ile iç hesapları derinleştirmek idi. Şimdi birazdan, biz Amerika’daki derin sessizliğin bozulacağını da göreceğimiz muhtemeldir.
ABD – İsrail - Evangelist ittifak, eski müttefikleri ile ABD arasındaki sorunları da derinleştirecek. Örneğin, İngiltere ile ABD arasında kavga büyüyecek. Ve İngiltere’nin eski patronluk profiline geri dönme isteği, giderek net kendini gösterecektir. Ve buna ABD’nin derin güçlerinin nasıl karşı koyacağını, doğrusu merak etmemiz gerekiyor!
Trump’ın güvenlik stratejisi beyanında görülen tabloyla, bugün BM’deki husumete bakıldığında, bu stratejinin nasıl karşılık bulacağını da yorumlamak zor değil.
ABD ve İsrail’in, BM kararına nasıl bakacaklarını, muhtemel kâle almayacaklarını, sadece bazı adımları ertelemeye gideceklerinin, güçlü tahminler arasında olduğu açıktır.
Hatta ABD’nin üstü örtülü tehditlerini, önemli çoğunluğun umursamadığı gibi karşılığın ortada olması, ABD ve İsrail'in umursamaz tavırlarına esas karşılık olarak görülmeli bence.
Ret oyu veren devletlerin profillerine baktığımızda yer yer Türkiye, yer yer Rusya, yer yer Çin, yer yer Almanya, yer yer ise İngiltere profilinin nasıl etkili olduğunu net görebildik. Lakin net gözüken bir not, kesin olarak tarihe not düştü: Türkiye...
Kudüs davasının uluslararası platforma girmesi ve bu boyutta destek alması hiç kuşkusuz Türkiye ve Erdoğan’ın bizzat girişimlerinin sonucu olarak okunacak, tarih boyu.
Bu durumda jeostratejinin hangi tarafa evirildiğini gören, yıllardır sessiz kalan Avrupa’nın sessizliği bu denli bozmasının altında da, hem de Türkiye’nin bu durumda yeni küresel dizaynın merkezine siyaseten yerleşmesi endişesinin durduğunu da görmemiz lazım. Batı; Kudüs davasının, Müslümanlar ve özellikle de Türkiye ve Erdoğan için vazgeçilmez bir dava olduğunu fiilen gördü. Sadece sözler değil, hem de fiili hareketlerin devreye girmesi, bu durumun Türkiye lehinde yeni kurgunun devreye girmesine hizmet edeceklerini de gözardı etmedi. Dolayısı ile bu denli karşı koyuşun esasını teşkil eden şeyin, hem kendi toplumlarının değerleri üzerinden baskısı, hem de siyaseten bu bayrağın Türkiye’nin elinde olması endişesi, devrede oldu BM oylamasında!
Evet, öngörülen şeylerin birilerine göre hayal meyal olmadığı, net olarak ortadadır. O da şu ki; dünya, eski dünya olmayacak! Evet, parayı kontrol edenin, dünyayı kontrol ettiği bir gerçek var ortada. Lakin bu düzene karşı koyan büyük çoğunluğun da, Türkiye’nin etkisi ile kendine geldiği nettir. Afrika’daki kendine dönüş uyanışlarının Türkiye ve Erdoğan etkisi ile olduğunu görmezlik, gerçekleri görmezlik anlamı taşımaktadır. Ortadoğu sokaklarının nasıl düşündüğünü, yönetimlerdeki profillere veya BAE’nin Dışişleri Bakanı kendini bilmez, hadsiz birinin, birilerinin diktesi ile konuştuklarına bakarak değil. Arap halklarının yorumlarına, isteklerine ve beklentileri içerisindeki Türkiye gibi örneklere, nasıl istekli olduklarına bakarak yorumlamak lazım! Önümüzde daha büyük sıkıntıların çıkarılacağı, daha beter ekonomik saldırılarla karşı karşıya bırakılacağımız da aşikârdır. Lakin tarih bize bir şeyi net öğretti. Korkaklar bin defa, cesurlar bir defa ölür. Onun için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Türkiye’nin profilini, dünya düzeninde merkeze oturtma adımlarından vazgeçmemek ve Erdoğan’ı anlayıp, değerini bilerek, devletimizin ve milletimizin bekasını esas meselemiz görerek adımlar atmak, geleceğimiz için hayatidir.