ABD Başkanı Trump’ın kendi ekibini bile şaşkınlığa uğratarak aldığı “Suriye’den çekilme” kararına onlarca sebep yazılabilir. Ama aslında sebep tek: Türkiye!
Türkiye’nin, Baba Bush dönemi başlayan, Obama dönemi pik yapan bölgeyi parçalama projesine direnmesi ve 15 Temmuz’la birlikte kendisine yönelen her tür saldırıyı başarıyla bertaraf etmesi.
FETÖ ve PKK gibi Amerikan istihbaratının 40-45 yıl yatırım yaptığı, toplum tabanına yaymaya çalıştığı, halihazırda desteklediği terör örgütlerinin ipliğini pazara, leşlerini içinden çıktıkları çukurlara gömmekte tereddüt etmemesi.
Sofistike saldırıları hızla teşhis etmesi, boşa düşürmesi. Ve Türkiye’yi hedefe koyanları yeni saldırı biçimleri üretmek konusunda çaresiz bırakması, pes ettirmesi, havlu attırması…
Hatta yeri geldi, esirgemeyelim söyleyelim. ABD’nin Türkiye’nin başına geçirmek için hazırladığı çuvalı, ABD’nin başına geçirmiş olması.
***
Washington kararı halen sindirmeye çalışıyor. Şimdilik iki isim istifa etti. ABD Savunma Bakanı General Mattis ve DEAŞ’la mücadele özel temsilcisi adıyla sahaya salınan ama aslında PKK-YPG’yi koordine eden “modern Lawrence” lakaplı Brett McGurk.
Votel, Mattis ve McGurk Trump’ın Obama’dan devraldığı Suriye siyasetinin mimarlarıydı ve şimdi çekilme kararıyla birlikte bu sütunlar birer birer göçüyor. Terör örgütünü kamufle etmek için dolaşıma sokulan “yerel partnerler”, “devlet altı aktörler” gibi tanımlar, “ilişkimiz stratejik değil taktiksel” gibi ezberlerle birlikte.
***
ABD’nin Suriye’den çekilmesi demek birkaç bin Amerikan askerinin evine dönmesi demek değil sadece. Ya da ABD’nin Suriye politikasını değiştirmesinden de ibaret değil sadece.
Asıl mühim olan ABD’nin Türkiye politikasını değiştirmesi. Sürdüregeldiği şeyden, kendine göre bir tür “ıslah politikası” olan ama asla müttefiklik ilişkisi olmayan yanlıştan dönmesi demek.
“İdrak ettim değiştirdim” de değil bu. Basbayağı Türkiye’yi dize getirmek için hazırladığı oyunların, operasyonların, çuvalların kendi başına geçmesi demek. Kırk yıl yatırım yaptığı FETÖ’nün patlaması demek. Yolsuzluk operasyonlarının, sokak tedhiş hareketlerinin, etnik-mezhebi ayrıştırma çabalarının tutmaması demek. Türkiye’nin PKK teröründen, 15 Temmuz saldırısından zayıflayıp parçalanarak değil çok daha güçlü ve inançlı çıkması demek.
***
O yüzden bu işlerin hepsinde dahli, doğrudan eli olan ABD’ye havlu attırmak Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin başarısıdır. Toplumun kendisine, ülkesine, hükümetine, devlet başkanına güvenmesinin bir sonucudur.
Yoksa bütün bu zorlu işler olurken, kelle koltukta direnmek gerekirken kimlerin “sıvıştığını”, kimlerin kimin yanında durduğunu da açıkça gördü bu millet.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun dün hızlı bir dümen kırıp “Eğer birlikte olabilirsek Türkiye bölgesinde önemli pozisyona gelmiş olur. Türkiye, Orta Doğu'nun tümünü yönetebilecek pozisyondadır. Orta Doğu'ya barışı götürecek ülke Türkiye'dir. Ne Amerika'dır ne Rusya'dır. Akan kanı durduracak tek ülke Türkiye'dir. Bize ve millete kurulan tuzakları boşa çıkarmak zorundayız” türünden ettiği “çark” laflarıyla olacak işler değildir.
***
ABD’nin terör örgütlerinden medet ummaktan vazgeçmesi kendisi adına iyi bir şey. Öte yandan bu ani hamlenin sahada çeşitli komplikasyonları olacak mı? ABD’nin bıraktığı boşluğu kim nasıl dolduracak? YPG-PKK kendine yeni sahip arayışına çoktan girdi bile. PKK’ya perde olan DEAŞ terör örgütünü yeniden mi hortlatacaklar? Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyon niteliği kapsamı şimdi daha mı karmaşık hale geldi? Suriye’de siyasi çözüm için yürütülen süreçler sekteye mi uğrayacak, yoksa engellerden mi kurtuldu? Bekleyip göreceğiz.
Ancak, Türkiye için beka sorunu ortadan kalkmış değil. Değişkenler bir kez daha değişiyor ama saha hala zorlu ve parçalı. Allah yardımcımız olsun.