Trump başkanlık koltuğuna oturduğundan beri, ilan ettiği hemen hiç bir politikayı tam anlamıyla hayata sokamadı. Ya yapmak istediği yasa değişiklikleri Kongre’den döndü, ya çıkan yasalar iptal edildi ya da iktidara taşıdığı kişiler birer ikişer kendisini terk etti. Bu durumun yarattığı belirsizlik, diğer devletlerin de kendi pozisyonlarını belirlemelerini zor hale getirdi.
Bununla birlikte, Trump ABD’sinin dış politikadaki davranışları açısından en açık değişkenler Rusya, İran ve İsrail olmaya devam ediyor. Rusya, Trump’ın iktidarının akıbetini belirleyecek önemde bir değişken; İran, sadece Ortadoğu değil Çin politikasının merkezinde yer alıyor; İsrail ise çok daha geniş kapsamlı politikalarının mihenk noktası.
Bu üç değişkenden ikisi, Rusya ve İran şu sıralarda hem dış hem de iç politikanın kaderini belirleyecek bir evreye taşınmış durumda.
İran, terör örgütleri listesinde devlet olarak yer alan bir isim; dolayısıyla askeri bir hedef durumunda. Bir kaç gün önce, ABD savaş gemisi bir İran gemisine uyarı ateşi açtı. Bu, İran’ın askeri olarak çevrelenmesi kararında ısrarlı olunduğunu ortaya koymaya yetti.
Söz konusu tutum, Kongre’de alınan yeni yaptırım kararlarıyla da taçlandırıldı.
İran üzerinden Kongre Baskısı
İran’a yeni yaptırımları kabul eden Kongre, aynı kararı Rusya ve Kuzey Kore için de aldı. Cumhuriyetçi ve Demokrat temsilcilerin önerileriyle Kongre’ye gelen tasarı, üç ülkeye yönelik yaptırımların ağırlaştırılmasını öngörüyor; ama bundan önemlisi Başkan’ın Rusya yaptırımlarını gevşetecek girişimlerde bulunması halinde Kongre’den onay alması gerekiyor.
Bu Trump’ın Putin ile samimiyet kurma iradesine ket vurmak anlamına geliyor ve bir anlamda Trump’ın iktidarda kalıp kalmayacağını belirleyecek bir güvenoyu niteliğinde. Zira tasarının yasalaşması için Trump’ın imzası gerekiyor.
Tasarıdaki en sıkıntılı konu, Trump’ın İran ve Kuzey Kore yaptırımlarına tümüyle katılması, ama Rusya konusuna taraftar olmamasıyla ilgili. Ancak Kongre, Trump’a “ya hepsi, ya hiç birisi” baskısı yapmış vaziyette.
Bu yasanın kabulü halinde, ABD’nin AB ile ilişkilerinde de gerilimlerin artacağı öngörülebilir. Zira Rusya yaptırımlarından Alman şirketleri başta olmak üzere çok sayıda şirketin etkileneceği, özellikle de enerji güvenliğinin sekteye uğrayacağı açık. Dolayısıyla ABD, Rusya’yı sıkıştırma gibi gözüken yaptırımlarla, esasen Avrupa’yı çevrelemiş, sıkıştırmış ve adeta kendisine muhtaç hale getirmiş olacak; ama aynı oranda da AB’nin hedefine girecek.
Kongre üzerinden Rusya baskısı
Yasa tasarısında Trump’ı zorda bırakacak diğer konu ise, Rusya ile birlikte İran ve Kuzey Kore’nin aynı sepette konu edilmesi.
K. Kore ve İran’ın birlikte anılması, ABD açısından tek hedefin Rusya olmadığını, aynı zamanda Çin’e de dolaylı bir yaptırımı ima ediyor. İran’ın Rusya ile ilişki geliştirmesine engel çıkaran yaptırımlar sonucu, bu ülkenin Çin ile ilişkilerini artıracağı öngörülmüş olabilir. İran’ın Çin’e daha fazla yönelmesinin engellenebileceği manivela olarak da Kuzey Kore görülüyor. Üstelik İran’ın Çin ile daha fazla yakınlaşmasının Rusya’nın da işine gelmeyeceği düşünülürse, Rusya yaptırımlarının tek işlevinin Avrupa’yı sıkıştırmak olmadığı düşünülebilir.
Rusya, İran’ı Çin ile kendi arasında tuttuğu ölçüde yaptırımlardan kurtulabileceği imasıyla baskı altına alınıyor.
Trump’ın bu sarmaldan çıkabilecek sağlam ve kalıcı bir ekibi olabilseydi, bundan böyle nasıl davranacağı öngörülebilirdi. Ancak ne yazık ki, bu belirsizlik ve iç politika öncelikleri söz konusu yaptırımlarla gerilen ortamı “kazalara” daha açık hale getiriyor.