Kaşıkçı meselesinin seçim arifesindeki Trump için hiç iyi olmadığı açık. Suudi Arabistan ziyareti sırasında birlikte avuçladıkları kürede bir çatlak olduğu izlenimi yaratıyor. Diğer bir ifadeyle Trump’ın o ziyarette ilan ettiği ittifak zincirinde, zayıf bir halka olduğunun fazlasıyla düşünülmesine neden oluyor.
Mısır-İsrail-Suudi Arabistan ittifakını güçlendiren, bu hattın korunması için de kapsamlı askeri yatırımlar yapan Trump için aslında bu ülkelerin nasıl yönetildikleri bir değişken değil. Adı geçen devletlerin aralarındaki ve ABD ile olan ilişkilerini sağlam tutmak için güç artırımına gitmeleri isteniyor. Güç ise her durumda yasal ve meşru yöntemlerle artmıyor. Trump, gücün artıp artmadığına bakıyor, nasıl arttığına değil.
ABD açısından Kaşıkçı olayı, Suudi Arabistan’ın neye neden bulaştığı ile ilgili bir sorundan çok, bunun Suudi gücüne olan etkisi bakımından değerlendiriliyor. Dolayısıyla Trump, henüz meseleyi tam olarak nereye oturtacağına karar verememiş gibi gözüküyor ve tam da bu nedenle bakanlarını ilgili başkentlere gönderiyor. Öte yandan muhalifleri kararını vermiş gözüküyor ve Trump’ın Suudiler karşısında bir pozisyon alması için baskı yapıyor.
Trump baskı altında
“ABD müttefiklerine bunları yapıyorsa, düşmanlarına ne yapar?” denen durumun aynısı bugün Suudi Arabistan için geçerli oldu. En yakın müttefiki Trump’ı seçim öncesinde zor duruma düşüren Suudi Arabistan, araları açıldığında neler yapmaz diye düşünmek mümkün.
Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkilerini bozmak gibi bir lüksü bulunmadığı belirtilmeli. Zira, kendisini çok açık bir pozisyona bağlamış ve yatırımlarını da bu pozisyona göre çoktan yapmış durumda. Ancak, söz konusu olay politikalarında bazı değişimleri tetikleyecek gibi gözüküyor.
Suudi Arabistan’ın Katar, Yemen başta olmak üzere bir dizi başka yer ve konuda Türkiye ile anlaşmazlık içinde olduğu bir sır değil. Bu anlaşmazlıkları ABD-Suudi yakınlaşması için kullandığı da bir gerçek. Basitçe, Suudiler ABD’ye Ortadoğu’da Türkiye’nin by-pass edilmesi ve yeniden yapılandırma faaliyetlerinde kendilerinin muhatap alınmasını sundular. Tam da bu sürecin bir ifadesi olarak Türkiye ile ABD Suriye’de adeta karşı karşıya geldiler.
Bugün gelinen aşamada ise Trump’ın desteklediği küre ittifakı Ortadoğu’da bir rejim, bir istikrar kuramadı; bölgenin geleceğini tayin edecek ülkeler arasına Rusya’nın girmesine yol açtı.
Baskıdan çıkması mümkün
ABD, Ortadoğu’nun geleceğini küre ittifakı ile değil Rusya ile görüşür hale gelince, ittifak ülkelerinin değeri, sadece kendi bölgeleriyle sınırlı kaldı. Dolayısıyla Trump’ın küre ittifakı liderlerinin tümüyle yapışık kardeş görüntüsü vermesinin o kadar da gereği kalmadı.
Trump’ın kişisel tercihi belki hala söz konusu kişilerle yakın ilişki sürdürmek olabilir. Ancak gelişmeler, ABD’nin yeniden eski müttefiklerine bakmasını gerektiren bir konjonktür yaratıyor. Trump için seçim arifesinde zor olan ise kırıp döktüğü ilişkileri tamir edecek adımlar atması. Bu adımlar içinde en zor olanı ise Türkiye ile ilgili olanlar.
Bu çerçevede ABD açısından bir açık kapı bulunduğu ifade edilebilir. Hem iç kamuoyunda Trump eleştirilerine yol açmayacak, hem ilan ettiği sert politikalardan geri adım atmış gibi gözükmeyecek yol, Suriye’den geçiyor. Türkiye ile yaşadığı her anlaşmazlıktan Rusya’nın avantaj sağladığı gerçeğini de gelişen koşullara ekleyebilirse, ABD’nin “Fırat’ın doğusu” konusunda Türkiye tezlerine yaklaşması mümkün.