ABD’nin küresel sistemde kiminle dost, kiminle düşman olduğunu anlamak, ne tür beklentileri bulunduğunu kestirmek neredeyse imkansız hale gelmiş durumda.
Kerkük’te mesela, “biz çatışma istemiyoruz” derken kullanılan kelimler, kim kazanırsa ondan yana olacağız türünden bir ima içeriyor. Acaba ABD Peşmergeleri değil, sadece PYD’yi mi destekliyor; yoksa hiçbirini desteklemeyip sadece kazananı mı bekliyor?
Bunlardan rahatsız olmak için epeyce neden var, zira ABD küresel bir oyuncu ve her davranışı diğer devletlerin politikalarını etkiliyor. Üstelik ABD’nin bu belirsizliği sistemde bir güç boşluğu yaratıyor, boşluğu bir yandan Rusya hızla doldurmak için atağa geçerken bir yandan da halklar, bölgeler ya da orta ölçekli diğer devletler kendilerine alan açabileceklerini düşünür hale geliyorlar.
ABD’nin tam olarak ne yaptığının anlaşılamadığına dair örneklerden birisi belki de en önemlisi İran ile ilgili.
Bilindiği gibi Obama döneminde ABD, eski klasik müttefikleri olan İsrail ve Suudi Arabistan’ı baskılamış, Türkiye’yi eliyle itmiş, İran’ı sisteme kazandırma siyaseti gütmüştü. Muhtemelen İran’ın dışlanması halinde Rusya’nın bu ülke ile daha fazla yakınlaşacağı ve gücünün artacağı düşünülmüştü.
Düşman konusunda karar verebilse
Gelinen aşamaya bakılırsa, İran’ın “kazanılması” söz konusu olsaydı dahi, Rusya’nın geriletilmesi mümkün olamayacaktı; zira Rusya zaten Kırım’ı ilhak edip Suriye’nin tek belirleyicisi haline gelince, güç arttırmak için İran’ın kendisine yapışmasına ihtiyacı olmadığını gösterdi.
Trump, iktidara geldiği andan itibaren ABD düşmanlarının başında İran olduğunu belirtti. Obama ne yaptıysa, tersini yapma siyasetinin bir gereği miydi, bilinmez. Ancak İran’ın “düşman” olduğunu ilan etme nedeni tam anlaşılamadı. Zira, İran DEAŞ ile ilişkilendirildi; oysa İran ve onun desteklediği milisler DEAŞ’la mücadele ediyor. Eğer ABD, İran’ın bölgede yerel oyuncularla kurduğu ilişki yüzünden DEAŞ doğdu demek istiyor ise burada da sorun var; zira DEAŞ yerel bir kuruluş değil; onu kuranlar bölgeden değil. Diyelim ki bu konuda biz yanılıyoruz ve radikal grupların ortaya çıkmasının nedeni İran, o zaman İran’ın en fazla arkasında durduğu Esad yönetimi neden hala ABD tarafından hedefe konmuş değil de umut alt gruplara bağlanmış durumda?
Dostlar konusunda karar verebilse
Trump’ın açıklanan tek politikası, aslında Obama’nın devamı olan bölgedeki siyasi Kürt hareketini desteklemek. Ancak Kürtleri destekleyince İran’ın etkisinin kırılacağı mı düşünülmüş, orası açık değil. Zira Kürt hareketi desteklenince Türkiye kızdırılıyor ve Türkiye-bölge Kürtleri ilişkileri bozuluyor, bu bozulmayı değerlendiren de yine İran oluyor. Dolayısıyla İran’ın gücü kırılmıyor, yeni bir etki alanı verilmiş oluyor.
ABD’nin İran politikasında anlaşılmaz olan bir diğer konu da, nükleer meselesinde ortaya çıkıyor. İran ile sağlanan anlaşmanın içeriği, İran’ın nükleer çalışmalarını barışçıl faaliyetlere yönelik yapmasını garanti etmek. Diğer bir ifadeyle nükleer silah yapmasına engel olma amacı taşıyan bir anlaşma. Trump, bu anlaşmadan çekileceğini açıklıyor. Gerekçe, bilinemiyor. Ama siyaseten bu, “İran nükleer silah yapabilir” demek oluyor. Yani ABD, düşmanının nükleer silah yapmasını mı istiyor?
ABD düşman ilan edip duracağına dost ilan etme aşamasına geçmediği ve düşmanına karşı bile nasıl davranacağını tespit edemediği sürece tek kazananın Rusya olacağını, ABD’nin ve özellikle de Trump’ın kaybedeceğini, ancak onlarla birlikte başka oyuncuların da kaybedeceğini hatırlatmak gerek.