İsrail’de seçimler oldu, sözümona çağdaş dünya bunu demokrasinin tecellisi olarak görüyor, yatırım yaptığı tarafın kazanması için alkış tutuyor.
‘İslami’ olarak adlandırılan her şeye savaş açan ABD, laik-demokratik bir yönetim olarak İsrail’i kendi fikir dünyasının ruh eşi, ideal modeli olarak kutsuyor.
Oysa İsrail laik olmadığı gibi demokratik bir yönetim de sayılmaz.
İsrail’de elbette partiler var, seçim var, sandık var… Ama demokrasi hukukla, insan haklarıyla, adalet ve hakkaniyetle birlikte işler. Evrensel değerleri ve uluslararası hukuku çiğneyip en temel insani hasletleri katletmeyi görev bilen bir yönetimin ‘demokratik’ olarak sunulması hiç inandırıcı değildir.
‘Terörist devlet’ gibi yakıştırmalara maruz kalan bir ülkenin demokratik bir sistemle yönetildiğini söylemek mümkün müdür?
Eğer başbakan adayları seçim kampanyalarında daha fazla insan öldüreceğini, daha fazla toprağı işgal edeceğini, daha fazla uluslararası hukuku çiğneyeceğini vaad olarak sunuyorsa, bu yönetim demokratik midir?
Eğer bir yönetim provokasyonları, ihlalleri, işgalleri, katliamları siyasi bir şov haline getiriyorsa onun adı demokrat mıdır?
Irkçılığın adeta bir yönetim modeline dönüştüğü, sistematik işgalin ve şiddetin geçerli olduğu bir rejim demokratik midir?
Batılı güçler Ortadoğu ve Afrika’da birçok yönetimi askeri müdahalelerle devirip kendi uydusu olan darbecileri yönetime getirirken demokrasiyi ne kadar önemsemişse İsrail seçimlerine bakarken de o kadar önemsemiştir.
Trump en son darbeci Sisi’yi methiyeler düzüyordu. Sudan’da yine askeri karışıklıkla yeni dizaynlar yapılmak isteniyor. Mevcut yönetimleri ‘otoriter/totaliter’ diye adlandırarak darbelere zemin hazırlıyor ve asıl totaliter rejimleri inşa ediyorlar.
Allah aşkına Netanyahu denen adam nasıl demokrat olabilir? Sudan Devlet Başkanı El Beşir’i yerden yere vuranlar Netanyahu’yu veya Sisi’yi nasıl yüceltebilirler?
Bir oy fazla alabilmek için Filistin’i daha fazla işgal etmeye çalışan, daha fazla Gazzeli sivilin üzerine bomba yağdıran biri nasıl demokrat sıfatıyla anılabilir?
Netanyahu’nun Kudüs kararı, Golan açıklaması, Gazze saldırısı, işgal ve imha planları açıkça ABD’nin işbirliğiyle gerçekleşti. ABD yönetimi, Netanyahu’nun seçim kazanması için uluslararası hukuku ve insan haklarını ayaklar altına almasına destek verdi.
İşte demokrasi sicili bu kadar bozuk olan, demokrasiye bakışı bu kadar sorunlu olan, haddi zatında demokratik yönetim/demokratik seçim diye bir derdi olmayan bu güçlerin İstanbul seçimlerine yönelik açıklamaları da meşreplerine çok uygundur.
Böyle bir zihniyet, İstanbul halkının iradesi tecelli etsin, halk ne istiyorsa o olsun gibi bir erdemli tavır sergiliyor olabilir mi?
Bu zihniyet olsa olsa, “Erdoğan’a kaybettirelim de nasıl olursa olsun” yaklaşımı içinde olabilir.
Seçimde yapılan usulsüzlükler, hileler; halkın iradesini baltalayan sabotajlar onlar için demokrasiye ve hukuka karşı bir saldırı değildir. Çünkü onlar demokrasi ve hukuk tarafında değil, antidemokratik müdahale tarafında yer alırlar.
Kendi kontrolleri altında yönetimlere geçit vermek için demokrasiyi ve hukuku katletmekten çekinmeyen bu güçlerin sandık usulsüzlüğünü umursaması beklenemez. Kendi amaçları için her yolu mubah gören bu güçlerin tek umursayacakları şey, ‘düşman’ olarak gördükleri tarafa kaybettirmek, işbirlikçilerinin güç kazanmasını sağlamaktır.
İstanbul’daki seçimle ilgili kararı ABD değil, YSK verecektir. Sonuçta da İstanbul halkının dediği olacaktır. Bizim demokrasiden anladığımız budur.