15 Temmuz darbe girişimine, yani bir yıl öncesine kadar da ABD ve Avrupa Birliği’nin FETÖ’ye sempati ile baktığını biliyorduk. Türkiye, bu hain yapı için “terör örgütü” dedikçe, bilhassa Batı medyası “ılımlı İslamî hareket”, “kendileriyle diyalog kurulabilecek Müslümanlar” demekte ısrar etti.
15 Temmuz darbe girişimi, Batı yönetim merkezlerindeki FETÖ bakışını değiştirmedi. Darbe girişimine cılız tepkiler verdiler. Hiçbir Batılı ülke lideri, NATO’da müttefikleri olan Türkiye’yi ziyaret edip bir geçmiş olsun diyemedi. Darbenin başarısız olmasına bozuldular. Çünkü Mısır’daki Sisi darbesi gibi bir sonuç bekliyor ve destek vermek için can atıyorlardı.
Bu iki yüzlü tavır, Batı medyasında şu şekilde ortaya çıktı(Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Filiz Barın Akman ve Yrd. Doç. Dr. Beyazıt Akman’ın analizi):
1. İlk saatlerde darbeyi başarılı gösterme çabası ve darbeye destek; darbeyi yapanları ordunun bütününe yayma ve halkın desteklediği algısı,
2. Darbecilerin şiddetini örtbas etme çabası,
3. Darbeye karşı çıkan Türk halkını marjinalleştirme ve DAEŞ'Ie ilintilendirme çabası,
4. Erdoğan düşmanlığı,
5. FETÖ sempatizanlığı ve darbecileri masum gösterme çabası,
6. Darbenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurguladığı bir senaryo olduğu yalanı,
7. Türkiye'yi AB üyeliği ve NATO ile tehdit etme girişimleri.
Bu analizdeki tespitler yanında yönetim düzeyinde ise müttefiklik ile asla bağdaşmayan bir düşmanlık politikası ile karşılaştık.
Hâlbuki adımız gibi eminiz ki Batı başkentleri, 15 Temmuz darbe girişimini F. Gülen’in yaptığını, bizden daha iyi biliyor. CIA üzerinden ABD’nin bu darbe girişimi, dakika dakika takip ettiğini bile söyleyebiliriz.
ABD, Obama yerine Trump gelmesine rağmen F. Gülen’i iade konusunda ipe un sermeye devam ediyor. Avrupa ülkeleri başta Yunanistan ve Almanya olmak üzere ülkelerine kaçan darbecileri bağrına bastı. Bilhassa Almanya, AB’nin FETÖ hamiliğine önderlik etti.
Avrupa Parlamentosunda tam da 15 Temmuz’un yıldönümünden 10 gün öncealınan kararla, 16 Nisan’daki ‘Evet’ten sonra anayasa değişikliği paketinin yürürlüğe girmesi halinde Türkiye ile üyelik müzakerelerinin resmen askıya alınması çağrısında bulunuldu.
Kararda, Türkiye’den AB ülkelerine kaçan FETÖ üyeleri kastedilerek, sığınma izni veren ülkelere de teşekkür edildi.
Karşımızdaki tablo şudur:
Batı ittifakı, PKK ve FETÖ üzerinden ülkemize saldırıyor.
PKK; bölgemizde Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi ve vatanımızın parçalanması için kullanılıyor. ABD’nin PYD’ye yaptığı silah yardımı bir müttefik ihanetidir.
FETÖ; devlet kurumlarına, özellikle TSK’ya sızarak giriştiği darbe girişimi ile bir iç savaş çıkarma ve arkasından NATO müdahalesi ile Türkiye’nin parçalanması için kullanılıyor.
Sonuçta iki taşeron örgüt de vatanımızın parçalanması, bizim istikbalimizi karartma, istiklalimizi elimizden alma ihanetinin iki koludur.
İşte bunun için ABD ve AB, PKK hamiliğinden de, FETÖ hamiliğinden de vazgeçmez.
İşte bunun için PKK’nın da, FETÖ’nün de son kullanma tarihi henüz gelmedi.
Ortadoğu’nun parçalanması, sınırlarımızın güneyinde bir PKK devleti kurulması ve İsrail’in güvenliği için Batı’nın PKK’ya ihtiyacı devam ediyor.
Türkiye’nin iç siyasetinin kontrol edilmesi, Batı hesapları istikametinde Erdoğan’ın ve AK Parti’nin siyaseten tasfiyesi, milli bünyenin zayıflatılması ve Türk Cumhuriyetlerindeki ABD menfaatleri için Batı’nın FETÖ’ye ihtiyacı devam ediyor.
ABD, F. Gülen’i asla kuzu kuzu teslim etmez. Washington, Gülen’den sonra takipçilerini kullanmak için kendisine uygun şekli bulacaktır.