Tekrar hafızalarımızı tazeleyelim: Suriye meselesi nereden çıktı? Esed’in kendi halkına karşı yürüttüğü sistematik katliamlardan ve eli kanlı despot yönetimden...
Hal böyle iken uzun zamandır Suriye meselesi denilince ne Esed’den bahseden vardı, ne de onun durmak bilmeyen sivil katliamlarından...
Suriye sorununda ciddi bir ‘odak kayması’ yaşanıyordu.
Başta ABD ve müttefikler, Esed rejimini hizaya getirmek hedefiyle başlayan süreçte neredeyse bu hedefi unutmuş bir şekilde DEAŞ’a şartlanmışlardı.
Süreç içinde ne Türkiye’nin maruz kaldığı terör tehditlerine duyarlılık gösterdiler, ne de Esed’in süren zulmüne...
ABD’nin Esed rejimine ve onun katliamlarına gereken karşılığı vermeyerek hedefini başka tarafa yönlendirmesi Esed’i daha da azdırdı. Rusya ve İran’ın da desteğini arkasına alan rejim DEAŞ perdelemesinin getirdiği rahatlıkla hız kesmeden yapacaklarını yapmayı sürdürdü.
ABD yönetimi DEAŞ’ın artık bitirildiği düşüncesinden hareketle Suriye’den çekilmekten bile bahsetmeye başladı.
Peki, sorun çözülmüş, rejim değişmiş, katliamlar sona ermiş miydi ki, ABD ‘harç bitti yapı paydos’ havasına bürünmüştü?
Hatta Suudi Arabistan yönetimine ‘öde parasını kalalım’ türünden yaklaşımların serdedilmesi ne menem bir haldi?
Mesele herkesi ilgilendiren bir insanlık suçuna karşı uluslararası camianın göstermesi gereken bir duyarlılık mıdır, yoksa bölgedeki bazı ülkelerin hatırına girişilen bir iş midir?
ABD yönetiminin işin başındaki tepkisi bir insanlık ayıbına karşı duyarsız kalınamayacağını ifade ediyordu. Şimdi ise sanki bazı dostlar için yapılan bir kıyak, gereksiz ödenen bir bedel gibi bir anlayış serdediliyor!
Doğu Guta’daki katliamlardan sonra gelinen noktada ABD’nin yeniden Esed rejimini hatırlaması, onu bir tehdit olarak algılaması, Esed’in ayağını denk alması için bir tepki ortaya koyması son derece yerindedir.
Ama burada esas olan, ABD’nin filmi başa sarıp bize aynı sahneleri yaşatmamasıdır. Hatırlanacağı üzere Obama da Esed’in zulümlerine karşı esip gürlemiş, birkaç gün içinde askeri harekât yapılacağından bahsetmiş ama müttefiklerini yarı yolda bıraktığı gibi, Suriyeli muhalifleri ve sivilleri de hayal kırıklığına uğratmıştı. Obama yönetiminin ikircikli tavrı sadece Esed rejiminin ömrünü uzatmamış, bölgede başka hastalıklı yapıların da neşvünema bulmasına sebep olmuştu.
Trump yönetiminin artık sonuç odaklı hareket etmesi ve odak kaymasına maruz kalmadan asıl sorun ve tehdit olan Esed üzerinde yoğunlaşması gerekir.
Burada en temel müttefik başta ÖSO olmak üzere Suriyeli muhaliflerdir.
Suriye meselesini DEAŞ üzerinden okumaya başlayan ve meselenin esasını ıskalayan ABD yönetimi bu yanlış zaviyenin bir sonucu olarak YPG’yi yerel müttefik gibi görmeye başlamıştı. Oysa DEAŞ’la mücadelede de, Suriye meselesinin nihai çözümünde de meşru ve doğru müttefik Türkiye’dir.
Türkiye BM’nin inisiyatifindeki Cenevre görüşmelerine de, Astana sürecine de, Soçi görüşmelerine de her türlü katkıyı vermiş, kendi ulusal güvenliğini tehdit eden terör örgütleriyle mücadele perspektifiyle Suriye meselesinin çözümündeki perspektifi birbirine karıştırmadan en salim duruşu sergilemiştir.
Türkiye’nin PKK-PYD odaklanması, Esed konusundaki duyarlılığı perdelememiştir. Esed’in zulmüne karşı en yüksek haykırış hep Türkiye’den gelmiş, mazlum Suriye halkına en yüksek sahiplenme de Türkiye tarafından gösterilmiştir.
İnşallah bu kez hem Esed rejimine gereken cevap verilir, hem tüm terör örgütlerine karşı tavır takınılır, hem de Suriye sorununun kalıcı çözümü için samimi bir inisiyatif sergilenir.