Her seçimin kendine has dinamikleri vardır. Bunlar, parti ve adayların hususiyetleri gibi ekonomik, iç ya da dış siyasi faktörler de olabilir. 2013'ten bu yana girdiğimiz seçimlerde dış ve iç siyasi faktörlerin etkisini azami hissettik. Türkiye kuşatılmaya çalışıldı ve bu kuşatmayı da iyi işleyen bir demokrasi ve millet iradesini her şeyin üstünde tutan güçlü bir siyasi liderlikle aşabildi. 2008 ekonomik krizi 2009'daki yerel seçimlerde kendini hissettirdi ve AK Parti'nin oy oranı yüzde 38'lere düştü. 7 Haziran 2014'teki genel seçimde iktidar partisi yüzde 41.5'ta kaldı ve seçimin açık ara galibi olmasına rağmen tek başına hükümet kuramadı. Fakat bu sonuç hem tekrarlanan seçimde AK Parti'nin yüzde 49,5 oy almasını sağladı. Hem de bir partinin bu kadar yüksek oy almasına rağmen tek başına hükümet kuramaması sistem değişikliği referandumunda evet'in galip gelmesinde etkili oldu.
Son yerel seçimlerin dinamikleri ise biraz daha farklıydı. Önce hakkı teslim edelim, Türkiye genelinde yerel seçimin hem genel oy oranı olarak hem kazanılan belediye başkanlığı sayısı olarak açık ara galibi yine AK Parti oldu. Cumhur İttifakı olarak hesapladığımızda ise bu oran çok daha yukarı çıkıyor. Ama tabii ki seçimi tüm Türkiye, İstanbul üzerinden konuştu ve İstanbul'un yarattığı hava, AK Parti'nin seçim başarısını gölgeledi.
Fakat bunun AK Parti açısından avantaja çevrilebileceğini düşünüyorum. İstanbul gerçekten de pek çok açıdan önemli bir eşiği ifade ediyor. Bir kere tüm Türkiye'nin temsili bir nüfusu barındırıyor. Nüfus ve ekonomik büyüklüğü bir siyasi partinin göz doldurucu icraatlar yapmasına imkan verecek boyutta. Ankara ve İstanbul belediyelerinin icraatlarıyla halkta yarattığı memnuniyet AK Parti'nin genel seçim başarısını da olumlu etkilemiştir kuşkusuz. Ve tabii ki söz konusu İstanbul olunca AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için sembolik bir anlamdan da söz etmek durumundayız. İstanbul'u "sevda" sözüyle tasvir eden bir siyasi lider Erdoğan. Onun İstanbul'a yüklediği anlam siyasi kariyerinin dönüm noktası olmasının da ötesinde manevi bir boyuta sahip.
Hal böyle olunca AK Parti'nin İstanbul'u kaybetmeyi "Seçim bu kazanılır da kaybedilir de" basitliğiyle değil derinlemesine bir muhasebeyle ele alacağından kuşkum yok. 15 Temmuz şehitlerinin emaneti gibi çok esaslı motivasyonlara da sahip AK Parti. Ancak buradan aldığı gücü rasyonel verilerle ve neden sonuç sadeliğinde analiz etmez ise sağlıklı bir muhasebe olmaz bu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün AK Parti Grup Toplantısında yaptığı konuşma tam da bu mesajı içeriyordu. İçinde hiç "ama" olmayan bir takdir vardı milletin iradesine dair. "Bizde millete küsmek, darılmak yoktur. Hele hele milleti suçlamak asla olmaz. Milletin mesajını görmezden gelemeyiz" dedi. Bence o mesaj, 31 Mart ve 23 Haziran sandık sonuçlarındaki farkta aşikar. 31 Mart'ta oyların tamamı yeniden sayılabilseydi belki de seçimi Binali Yıldırım kazanmış olacaktı. Ancak seçim tekrarı kararını halk benimsemedi ve aradaki fark 13 binlerden 800 binlere çıktı. Bunun sebeplerinin çok detaylı tahlili yapılmalı ama halkın darbelere karşı bile tek savunma mekanizması olan sandığa gösterdiği büyük hassasiyet olarak ele almak galiba en yapıcı ve müspet algılama biçimi olacaktır.