Yarın, hukukî anlamda hâlâ etkileri süren 28 Şubat darbesinin yıldönümü. 28 Şubat 1997 senesindeki Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlarla darbe süreci resmileşmiş ve cuntanın emirleri halk tarafından seçilmiş hükümete dikte edilmişti.
Çocukların Kur’an-ı Kerîm öğrenmelerine engel olmak için zorunlu eğitim 8 yıla çıkartılmış, İmam Hatip mezunları üniversitelerde okumasınlar diye katsayı getirilmişti. Kılık kıyafet kanuna muhalefet ettiği gerekçesiyle takke takan, cübbe giyenler sokaklarda gözaltına alınıyordu. Başörtülü olanlar okula alınmıyor, hanımı veya annesi başörtülü erkekler işlerinden kovuluyordu. Kur’an okumak, namaz kılmak ‘irticai faaliyet’ sayılıyor, bahsi geçen ‘irticai faaliyetleri’ yapanlar fişleniyordu.
Müslüman Anadolu halkına yönelik operasyonlar sürerken cunta bankaları hortumladı. Cuntanın medya unsurlarının ‘irticai’ haberlerle perdelediği soygunun Türkiye’ye maliyeti 390 milyar dolar.
Bugün Mısır’da, darbeyle başa gelen Batı destekli Sisi’nin kurduğu darağaçları gibi Türkiye’de de darağaçları kurulmasını isteyen 28 Şubat cuntasının tetikçileri sokaklarda “Devrim yasaları uygulansın, İstiklal Mahkemeleri kurulsun” çağrıları yapıyordu.
28 Şubat’ta neler yaşandığına dair bugünlerde çok şey duyacak ve okuyacaksınız. Bu sebepten 28 Şubat’la alâkalı genel bir çerçeve çizip bırakıyorum. Benim 28 Şubat’a dair not düşmek istediğim husus şu: Askerden brifing ve medyadan talimat alan dönemin yargı unsurlarının vermiş olduğu karar neticesinde hâlâ zindanlarda olanlar var. Bu mevzuda bazı müsbet gelişmeler olsa da mağduriyetler sürüyor.
Ortaya çıkan yeni belgeler de gösteriyor ki, 28 Şubat cuntasıyla Fethullahçı Terör Örgütü işbirliği yapmışlar. Bu iki şer odağının hukuki anlamda hâkimiyetleri maalesef devam ediyor. Ne zaman ki 28 Şubat yargı kararları iptal olur ve mağduriyetler telafi edilir o zaman hâkimiyetleri sona erer.
Bir de 28 Şubat cuntasının yaptığı fişlemelerin bir daha geri getirilemeyecek şekilde imha edilmemesinin yol açtığı mağduriyetler de devam ediyor. İmha edilmesi bir yana güncelliğini koruması gibi bir fecaatle de karşı karşıyayız. Bu mevzu üzerine defaatle yazdığımdan teferruata girmiyorum.
Benim 28 Şubat’a dair söyleyeceklerim bu kadar. Geçmişte olan olmuş geri getirmek mümkün değil ama hâlâ devam eden mağduriyetleri gidermek bizim elimizde. Bir yandan darbecilere lanet okurken diğer yandan darbecilerin verdikleri hükümleri cârî kılmaya devam ettirmek derin bir tenâkuz değil midir?