Siz darbenin 15 Temmuz’da yapıldığını zannediyorsunuz... Değil mi?
Hayır...
Darbe 20 Temmuz’da yapılmış.
Kasetten çıkma genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu böyle diyor.
Peki, 15 Temmuz ne oluyor?
15 Temmuz, hükümet tarafından yönlendirilen kontrollü birimlerin yol açtığı karışıklığın tarihiymiş...
Direkt böyle söylemiyor tabii... Sadece demeye getiriyor.
Hepimiz (yani 80 milyon) o geceye tanık olduğumuz için fazla çarpıtamıyor. Utandığı için değil, “yediremeyeceğini” düşündüğü için çarpıtamıyor.
Bu “demeye getirmeler”in sonucunda bize söylediği şey şu:
Hükümetin yönlendirdiği “kontrollü birimler”, 15 Temmuz gecesi “darbe” diye yorumlanabilecek bir karışıklık yarattılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun üzerine halkı sokağa çağırarak, onlara darbeyi bastırttı.
Maksat hem halka “darbe bastırma zevki” yaşatmak, hem de kafasındaki darbe planını zahmetsizce yürürlüğe sokmaktı.
Öyle oldu.
Halk zafer çığlıklarıyla sokakları teslim aldı.
Darbeye maruz kalmış olmayı tartışılmaz bir haklılığa ve meşruiyete dönüştüren Erdoğan da, buradan aldığı cesaretle 20 Temmuz’da kendi darbesini yaptı ve bütün muhalifleri tutuklattı.
Kemal Bey özetle bunu demeye çalışıyor.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in de meseleye böyle yaklaşan çok sayıda beyanatı olduğunu biliyoruz.
Hatta, patent Fetullah’a ait...
Dikkatinizi çekerim: 20 Temmuz Olağanüstü Hal’in Meclis’te kabul edildiği tarihtir.
Fransa’da, yekûnda daha az hasar veren bir terör saldırısı meydana geldi. Fransa hükümeti hemen Olağanüstü Hal ilan etti. Karar hiç tartışılmadı... Hiçbir Fransız muhalif, “Bu bir darbedir” demedi.
Üstelik bütün muhalif unsurlar, elbirliğiyle, Olağanüstü Hal’in periyodik aralıklarla uzatılmasına destek verdiler. Ve bu “hal” hâlâ devam ediyor.
Kasetten çıkmış genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, bir anayasal kurum olan Olağanüstü Hal uygulamasını “darbe” diye nitelemekle kalmıyor, “yürürlükteki anayasaya dayanarak yapılan her işin gayrı meşru olduğunu” söylüyor.
Bu durumda kendisi, partisi ve çakma tuz yürüyüşü de gayrı meşru sayılmıyor mu?
Niçin CHP’ye genel başkanlık ediyor?
Niçin grupta konuşuyor?
Niçin basın toplantıları düzenliyor?
Niçin seçimlere katılıyor?
Bütün bunlar gayrı meşru değil mi?
Hemen hatırlatalım, Kılıçdaroğlu’nun “bütün muhalifler” dediği kesimi PKK’lılar ve FETÖ’cüler oluşturuyor.
İlginçtir, bu iki kesimin cezalandırılması daha çok Amerikalıları rahatsız ediyor. Yine ilginçtir, aynı Amerikalılar, bir süredir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “savaş suçlusu” olarak yargılanması yönünde yayınlar yapıyor, kampanyalar düzenliyor.
Daha ilgincini söyleyeyim:
Bu yayın ve kampanyalara CHP de destek veriyor.
Örnek mi?
Enis Berberoğlu’nun tutuklandığı gün, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay Çağlayan Adalet Sarayı önünde bekleyen gazetecileri topladı ve Berberoğlu’na “tutukluluk” getiren bu dosyanın, aynı zamanda Erdoğan’ı Lahey’e götürecek önemde bir dosya olduğunu söyledi.
Peki, Erdoğan hangi savaş suçunu işlemiş?
Bize itibar etmiyorlar, o mahallelere yakın birinden, Doğu Perinçek’ten dinleyelim: “PKK’nın hendeklere gömülmesi, 15 Temmuz gecesi FETÖ darbesinin bastırılması, Fırat Kalkanı Harekâtıyla ABD-İsrail koridorunun bozulması, YPG/PYD’nin ve IŞİD’in sınırlarımızın ötesinde takip edilerek ezilmesi, Sincar’a yapılan hava harekâtıyla PKK’ya ağır kayıplar verilmesi, bu savaşın başlıca eylemleridir. CHP, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve Polisimizin bu harekâtlarını ‘savaş suçu’olarak görmektedir. Bu suçların yargılanması için de, uluslararası güçlere çağrılarda bulunuyor.”
Kılıçdaroğlu’nun “20 Temmuz darbesi” iddiasını bu bilgiler ışığında okuyalım. Darbenin kodları burada gizli çünkü!
İşin özeti şu:
Fetullah çalıyor, Kılıçdaroğlu oynuyor.
HAMİŞ
“69 yaşında bir direnç yürüyüşüdür bu”güzellemesine cevap beklemiyorum... Cevabını, kendi vicdanında “Star yazarı” verecek. Söz konusu yazıyı “sağduyu” ile bir kez daha okudum. Gördüm ki, yazar, aynı zamanda (ve daha çok), ByLock’un “delil” niteliğine saldırıyor; yazının kendi içinde böyle bir mimarisi var.