Hollanda, önce Dışişleri Bakanımıza, sonra da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza yaptığı muamele ile milli onurumuzu derinden yaraladı. Devletimize hakaret etti. Resmen Türkiye’ye meydan okudu. Müttefikliğe, dostluğa yakışmayan, evrensel hukuk kurallarını ve demokratik değerleri hiçe sayan bu tutum; skandaldır, küstahlıktır, rezalettir, kepazeliktir…
Deniyor ki, Çarşamba günü Hollanda’da seçim var, liberal iktidarın ensesinde faşist bir partinin nefesi hissediliyor, iktidar onun için böyle davranıyor… Diyelim ki doğru. Bu, Türkiye’ye hakareti, oradaki vatandaşlarımızın üzerine atları, itleri saldırtmayı izah eder mi? Burada başka bir şey var: Kin var, nefret var, aşağılama var, küstahlık var, ukalalık var, gözü dönmüşlük var, faşistlik var, Müslüman düşmanlığı var, Haçlı zihniyeti var. Bunların hepsini, izbandut gibi Hollandalı polislerin suratında görebilirsiniz…
Hollanda Türkiye’ye karşı tek başına böyle davranmıyor. Almanya’nın öncülük ettiği, Avusturya’nın ve başka AB üyesi ülkelerin de iştirak ettiği bir saldırı söz konusu.
Türkiye Almanya’ya, Hollanda’ya, Avusturya’ya ne yaptı ki, böylesine bir saldırının hedefi oldu? Petrol Ofisi’nin Hollandalı Vitol Group’a satışına on gün önce karar verildi. Almanya’nın bütün kin ve nefretine, faşistliğine rağmen ne Alman arabalarına boykot var, ne de başka Alman ürünlerine…
O zaman bu düşmanlığın bir izahı olmalı. Avrupalı yöneticilere bakılırsa; Türkiye’nin Erdoğan diktatörlüğüne kaymasının önlenmesi, böylece Türkiye’de demokrasinin kurtarılması gerekiyor. Bunun için de 16 Nisan’da ‘Hayır’ çıkması gerekiyor…
Türkiye’de demokrasiyi düşünüyor olsalardı, 15 Temmuz’da Meclis’i bombalanan, halkı kendi tanklarının, uçaklarının saldırısına uğrayan Türkiye için üzülür, geçmiş olsuna gelir, kuvvetli bir demokrasi vurgusu yaparlardı.
Tam tersine 15 Temmuz’daki darbe girişimi başarılı olamadı diye “tüh Mısır’dakiler gibi beceremediler, Erdoğan’ı öldüremediler” diye hayıflandılar, hayal kırıklığı yaşadılar ve şaşkınlıklarını gizleyemediler.
Arkasından Avrupa’ya kaçan FETÖ mensuplarına kucak açtılar. Yunanistan helikopter ile sığınan darbecileri iade etmedi. Hala PKK’lılar gibi FETÖ’cüler de AB ülkelerinde her türlü yıkıcı, bozguncu, Türkiye aleyhtarı faaliyetlerine devam ediyor. Şu anda bütün Avrupa’da FETÖ mensupları onursuz lobiler marifetiyle devletimiz aleyhine propaganda ve manipülasyon yapıyor. Hem Başbakan Yıldırım, hem Bakan Nabi Avcı, FETÖ’cülerin Almanya ve Hollanda’nın tavrında etkili olduğunu açıkladı.
Almanya ve Hollanda’nın Türkiye düşmanlığının Erdoğan’ın şahsı ile de ilgisi yok. Onlar Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde kendi değerleri üzerinde ayağa kalkmasından rahatsızlar. 15 Temmuz’a, bunu önlemek için destek verdiler. Şimdi 15 Temmuz’da yapamadıklarını 16 Nisan’daki referandumda ‘Hayır’ çıkması ile yapmak istiyorlar. Bunu açık ettiler. AK Parti’li bakanlara izin verilmezken, ‘Hayır’ için çalışanlara kapılarını, salonlarını ardına kadar açtılar. CHP için iptal kararları almadılar. CHP’liler akıllı davrandı, kendileri gitmediler. Zaten gitselerdi, 16 Nisan’da sandıklarda evet yüzde 80 olurdu.
15 Temmuz’da topları, tankları ile geldiler başarılı olamadılar. Şimdi de atları, itleri ile saldırarak bir daha denemek istiyorlar. Artık Hollanda dendiğinde, polis köpeklerinin vatandaşlarımızı ısırmasını hatırlayacağız.
Almanya ve Hollanda, 16 Nisan gecesi ‘Evet’ tacı ile bir daha hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşayacaklar, yaptıklarının bedelini de ödeyecekler.