Star’da yayın yönetimi görevini üstlendikten sonra Yönetim Kurulu Başkanımız Ethem Sancak ile yaptığımız ilk görüşmeydi…
Ethem Bey, “Bizim yayın ilkelerimiz…” diye söze başlar başlamaz hemen not almak için hazırlandım.
“Yerli ve milli olmak…”
Devamını bekledim.
“Bu kadar…” dedi ve ekledi:
“Bizim, birileri gibi onlarca ilkemiz yok. Yayınlarımıza katkı sağlayan yazar ve editörlerimizin sadece “milli” ve “yerli” bir çizgiyi izleme mecburiyeti vardır. Bunun dışında herkes özgürdür.”
Pek sık duymadığım, kısa ve öz bir yayın ilkesiydi.
Ethem Bey bu iki mefhumu sonraki toplantılarımızın çoğunda da ifade ediyordu.
Necip Fazıl Ödülleri neden önemli?
Derken 15 Temmuz’daki cehennem geceyi yaşadık.
Sanki devletimiz tam yıkılmak üzere iken millet el koymuş ve aynı gece yenisini kurmuştu.
Yeni Türkiye’de çok şey değişmişti.
“Yerli ve milli” ifadeleri de 15 Temmuz’dan sonra daha çok zikredilmeye başlandı.
Bu ilkeyi iyi anlamak gerekir.
Türkiye’yi önemseyen herkes, etnik kökeni, inancı veya siyasi görüşü ne olursa olsun, iç ve dış kaynaklı ortak tehditlere karşı bütün farklılıklarla birlikte ortak bir duruş sergileyebilmelidir.
Milli ve yerli duruştan kasıt budur.
Star gazetesi, demokrasinin teminatı olan milli iradenin sesi olarak yerli ve milli çizgisini, en zor dönemlerde dahi aynı hassasiyetle devam ettirmiştir.
“Necip Fazıl Ödülleri” de bu duruşun bir parçasıdır.
Üniversite eğitimini 1980 öncesinde yapmış biri olarak, milli ve manevi değerlerimize yönelik işgal girişimlerine karşı verilen savaşı ve Üstad Necip Fazıl’ın bu savaştaki yerini yakinen müşahede etmiş biriyim.
Yön ve yöntemler farklı da olsa bu saldırılar artarak devam ediyor. O sebeple, Necip Fazıl ruhuna bugün daha fazla ihtiyacımız var.
Bağımsız ve güçlü Türkiye ancak bu tehditlere karşı oluşturacağımız milli ruh ile mümkündür.
Bu ruhun adıdır Necip Fazıl…
Çünkü o, Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerini tanıdıktan sonra “Üstad Necip Fazıl”lığa terfi etmiş ve hayatındaki bu büyük açılım sayesinde “Büyük Doğu”yu keşfetmiştir.
Artık her şeye farklı bakıyor, görünenin ötesini görüyordu.
Çöküşü zikretti, çıkışı tarif etti
Milli ve manevi değerlere saldırıların kudurduğu, vatanı kurtaranların “öz yurdunda parya” olduğu bir dönemdi.
Ankara dönüşü trenden izlediği Sakarya nehrini dinleyerek yazdığı Sakarya Türküsü, Türk milletinin o dönemde yaşadığı çilenin, “sana mı düştü bu yük” diye hayıflanarak çekilen röntgen filmi gibiydi.
“Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader” ifadesiyle anlattığı bu vahametten nasıl çıkılacağına da işaret ederek bitiriyordu o meşhur dizelerini...
“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..”
Nitekim bu “final” aynen gerçekleşti.
Bu millet, 15 Temmuz gecesi ayağa kalkmış ve kendisine karşı kırk yıldır hazırlanan hıyanet planlarını, tank ve toplarıyla birlikte buruşturup çöpe atmıştı.
Bu coğrafyada hainler biter ama hıyanetler asla...
Türk milleti, kendisine yönelen her türlü tehdidi, temiz mayasından aldığı güçle püskürtmeye devam edecektir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile daha da güçlenenNecip Fazıl Ödülleri bu büyük davanın küçük bir parçasıdır.
Bu yıl, Necip Fazıl Ödülleri’ne yeni bir boyut “ek”ledik.
Bugün siz değerli okuyucularımıza takdim ettiğimiz akşam da ödül törenimizi şereflendiren misafirlerimize hediye edeceğimiz belgesel niteliğindeki bu güzel ilaveye emeği geçen bütün mesai arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
Daha nice güzelliklerde buluşmak üzere...