Önce Latif Erdoğan’ı dinleyelim: “Bu adam hasta... Sürekli darbe düşünür. Bir darbenin lideri olmak ister. Hayatı böyle hayaller kurmakla geçmiştir. Bu adamı zapturapt altına alıp tedavi etmek lazım...”
Bir “haris kişilik” olarak Fetullah Gülen darbelere hep sıcak bakmıştır, hep işlev yüklemiştir.
Bir konuşmasında (Youtube kanalından ulaşabilirsiniz) şunları söylüyor: “İşte bu ehli dünya ahmaklar da bizi anlamadıklarından Türkiye’de iktidara talip olduğumuzu söylüyorlar. Deli mi bu adamlar... Böyle küçük şeylerle uğraşacağım... İktidar dediğin ne ki? Ben 20 yaşında onu devireceğimi, yerine başkasını koyacağımı planlamış bir insanım.”
Fetullah Gülen 20 yaşında darbeyi nasıl planlamış olabilir?
Kendisi planlamadı...
Daha doğrusu, Fetullah Gülen 20’li yaşlarındayken “birileri” bir darbe planladı, harekete de geçti ama başarıya ulaşamadı.
Talat Aydemir’in darbesinden söz ediyorum.
Fetullah Gülen, bu darbenin bir neferiydi.
Latif Erdoğan’a dikte ettiği anılarında Aydemir darbesindeki rolünü şöyle anlatıyor: “Bir ay evvelinden hazırlıklara başlandı. Bize hakiki mermi verdiler. Son gece hepimiz pür heyecandık. Radyo evini bir onlar, bir bizim taraf teslim alıyordu. Önce ihtilâl ilan ediliyor, ardından ‘asiler bastırıldı’ deniyordu. 28. Tümen hükümet tarafındaymış. Üzerimizde uçaklar uçmaya başladı. Bizim taraf teslim oldu. Ceza olarak silahlarımızın mekanizmalarını aldılar. Elimizde sadece boru gibi bir demir parçası kalmıştı.”
Burada, belki, Fetullah Gülen adına bir böbürlenmeden söz edebiliriz.
Başkasının darbesi içinde yer aldığı halde, bunun kendi darbesi gibi anlaşılmasını sağlayan bir böbürlenme... İktidar dediğin ne ki? Ben 20 yaşında onu devireceğimi, yerine başkasını koyacağımı planlamış bir insanım.”
Fetullah bu “böbürlenme”siyle, ayrıca, iktidara talip olmak gibi süfli işlerin peşinde olmadığını anlatmaya çalışıyor. Yani, “Devlete sızıp, onu içeriden dönüştürmek varken, ne diye iktidarı ele geçirmek gibi ahmakça ve zahmetli işlere gireceğim ki?” demeye getiriyor.
İktidara talip ama bunun “zahmetsiz” olmasını istiyor.
İktidarı, başkasının darbesi ya da iktidarı üzerinden elde etmeyi umuyor. Böylesini daha “akılcı” buluyor.
FETÖ, biliyorsunuz, 2000’li yıllarda, devlet içindeki örgütlenmesini “darbe karşıtlığı” üzerinden meşrulaştırdı.
Siyasal destek de buldu.
Kendi darbesini yapıncaya kadar, darbe karşıtı olduğuna inandırmayı başardı.
Geriye doğru bir tarama yapıyoruz ve görüyoruz ki, Fetullah Gülen darbeleri hep anlayışla karşılamış ve her defasında “zaruret” sözcüğünün arkasına gizlenmiş.
Darbeler hakkındaki görüşleri şöyle: “Ülkede istikrarın darbelenmesi açısından darbeler iyi değil. Bununla beraber her kötü şeyin içinde mutlaka iyi bir yan vardır.”
Fetullah Gülen’in 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerine verdiği destek genellikle “şaşırtıcı” bulunmaz. Çünkü bu darbeler devlet içindeki “örgütlenmesi”nin önünü açmıştır. Ama önceki darbeleri de desteklemiş...
27 Mayıs’ı, rezerv koysa da destekliyor. (Sol görünümlü bir darbe olduğu için rezerv koyuyor; 27 Mayıs’ı yetersiz bulan ve daha sol renkler barındıran Aydemir darbesinin bir neferi olduğu halde rezerv koyuyor ama destekliyor.)
12 Mart’ı darbe bile saymıyor: “12 Mart, bir darbe değildir. Hükümeti belli konularda uyaran bir ikazdır. Elbette askeri olması yönüyle tasvip edilemez. Yani kötüdür ama çok daha kötüye göre o kadar kötü değildir.”
Bu açıklama, bana, Fetullah kapatması bir liberalin, “Bir darbeyi istemem ama Erdoğan otoriterleşmesini sürdürürse 27 Mayıs benzeri bir darbe gündeme gelebilir. Ayrıca, laikliğin tehlikeye düşmesine ordu izin vermez” sözlerini hatırlattı.
Bu liberalin ismi Murat Belge...
Hani, “Erdoğan, demokrasi dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmelidir” diyen Ömer Laçiner’in ustası ve rol modeli Murat Belge... (Bu sözlerin 15 Temmuz’dan önce sarf edildiğini hatırlatalım ki, tam olsun.)
Hülasa...
Fetullah Gülen “zaruret” diyor, “daha kötüsüne” göre darbenin iyi olacağını söylüyor... Anti-militarist liberalimiz ise istikbaldeki darbeyi “otoriterleşme” sözüyle meşrulaştırıyor. Yani, Fetullah darbesinde “iyi yan” vehmediyor. Hık demiş hocasının burnundan düşmüş...
İşin hazin tarafı şu:
Biri gıyabında “darbecilikten” yargılanıyor ama diğeri “anti-militarist” ve “demokrat” muamelesi görmeye devam ediyor!