1985 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi'ne geldiğimizde, üniversitelerin 'güneşli günlerine' denk geldiğimiz söylenirdi, üst sınıflarca... Güneşli günlerin tam olarak ne olduğunu hala bilmemekle birlikte, 12 Eylül öncesinin çatışma ve kaosla dolayısıyla karanlık gecelerle dolu günlerine atıf yapıldığını elbette seziyorduk. Bir üniversiteli için gündelik hayatı yaşamanın ötesini kurcalamak arı kovanına çomak sokmak demekti, siyaset büyüklerin bileceği bir alacakaranlık kuşağı olarak, gençlere yasaktı o günlerde. 12 Eylül darbesinin mimarlarına bakarsanız, spor ve müzik dışında pek bir merakı olmayan ama derslerine de çok çalışan gençler olmak yegâne gençlik idealiydi bizler için. Gençlerin ve hele kadınların politikayla uğraşmaları son derece sakıncalıydı...
12 Eylül darbesi sürecinin yargıladığı ülkücülerden Mahir Damatlar, geçtiğimiz gün, sosyal medyada siyah-beyaz bir fotoğraf paylaştı. Arkadaşları Ayhan Ünal ve Tamer Afacan ile birlikte çok kalabalık bir mahkeme salonunda takım elbise, kravat oturuyorlar, hepsinin de yüzlerinde parlak bir gülümseme, sanki idamla, müebbetle yargılanacaklar onlar değilmiş gibi... Ama bunun bir sebebinin olduğunu yazmış Damatlar; yaşları 18-19 arasındaki bu gençler, darbe yargıçlarından korktuklarının düşünülmemesi için gülümserlermiş meğer...
Oysa o siyah beyaz fotoğrafa bugünden baktığımda ben, pek de bir şey anlayamıyorum. Hababam Sınıfındaki neşeli abilere benzeyen boylu poslu delikanlılar, gülümsüyorlar diyebilirim pekâlâ, şayet 12 Eylül'de darbe olduğunu bilmesem, o siyah beyaz fotoğrafın anlamını... Geçen zaman işte, çekilen onca çileyi içmiş, götürmüş puslu unutkanlık dağlarının ardına...
Oysa 12 Eylül 1980 Darbesiyle; 650 binden fazla kişi gözaltına alınmıştır ve 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği yazılmıştır. 210 bin dava açılmış, 230 bin kişi yargılanmıştır. 7 bin kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş ve bunların 50 tanesi ise infaz edilmiştir. 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi" olarak yargılanmış, 71 bin kişi 141, 142 ve 163. Maddelerden ceza yemiştir. 388 bin kişinin pasaportu iptal edilmiş, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkartılmıştır, 30 bin kişi civarında mülteci, yurt dışına gitmiştir. Tüm grevler yasaklanmış, 23 bin 677 derneğin faaliyetleri durdurulmuş, 937 film sakıncalı bulunduğu gerekçesiyle yasaklanmış, on binlerce kitap imha edilmiştir. 30 bin kişi işten atılmış, 3 bin 854 öğretmen ve 120 akademisyen işlerinden ihraç edilmiştir. Siyasi partiler ve derneklerin faaliyetleri yasaklanmıştır...
İdam edilenlerin acıklı hikâyeleriyle simsiyah bir fotoğraftı bu: Boyu uzun geldiği için iki kere idam edilerek ancak öldürülebilen Cengiz Baktemur... Şayet bir ay daha yaşasaydı öğretmen olacak Ahmet Kerse... Solculara denge olsun diye asıldığı sonradan yargıçlarca itiraf edilen Mustafa Pehlivanoğlu... Ve cezaevlerindeki işkenceler... Bekir Bağ, Aydın Demirkol, Mehmet Kazgan ağır işkence altında can veren ülkücülerdendi. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Mamak'ta sabah namazını kılarken, secdede ensesine yediği dipçikle can vermişti...
O siyah beyaz fotoğrafın arkasında bu kadar ağır yükler vardır...
2014 yılında, zamanaşımına uğrayacağı düşünülen 12 Eylül Davası'na bazı ülkücü isimlerin müdahil olmasıyla, dava aktüel gündem kazanmıştı. Dava sonucunda Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya müebbet hapis cezasına mahkûm edildiler. Ardından, Evren'in 9 Mayıs 2015, Şahinkaya'nın 9 Temmuz 2015'te öldükleri nüfus kayıtlarından anlaşıldığından açılan kamu davasına, devam olunamayacağına, bu nedenle kamu davasının ölüm nedeniyle düşmesine" karar verilmişti.
Belki hiç de hak ettiği gürültüyü çıkartamamıştı bu düşüş... Ama insanların hayatlarının üzerine düşmüştü, insanların şerefiyle oynamış, yaşamları paramparça etmiş, delik deşik parçalamış, kapkara bir insanlık lekesiydi 12 Eylül askeri darbesi... Hesaplaşmak ahirete kaldı...