Kubbealtı Neşriyatı, son devir kültür ve edebiyâtımızın önemli isimlerinden biri olan Sâmiha Ayverdi külliyatını yayınlıyor bir süredir. Külliyatın 42. kitabı ‘O da Bana Kalsın/Röportajlar, Anketler’ adı altında okura sunuldu. Bir Osmanlı ve İstanbul hanımefendisi olan Ayverdi, Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan hayat serüveniyle geçmiş ile günümüz arasında köprü vazifesi görmüş ve bu vazifesini hakkıyla yerine getirmiş önemli şahsiyetler arasında yer alıyor. Ayverdi’nin 1905 Ramazanı'nın Kadir Gecesi'nde, Şehzâdebaşı semtinde başlayan hayat yolculuğu, Osmanlı'nın yıkılışına, Cumhuriyet'in kuruluşuna, Tek Parti ve Demokrat Parti dönemlerine şahitlik eden uzun bir yolculuğun ardından 1993 yılında tamamlanmış. Mütefekkir ve mutasavvıf Ken'an Rifâî’den manevi feyiz alan Ayverdi çok sayıda eser bıraktı geriye. 1970 senesinde ağabeyi Yüksek Mühendis Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi ve onun eşi İlhan Ayverdi ile birlikte Kubbealtı Cemiyeti'nin kurulmasını sağladı. ‘Batmayan Gün’, ‘Ateş Ağacı’, ‘İstanbul Geceleri’, ‘Ken’an Rifai ve 20. Asrın Işığında Müslümanlık’, ‘İbrahim Efendi Konağı’, ‘Boğaziçinde Tarih’ hemen akla geliveren unutulmaz yapıtları arasında yer alır. Samiha Ayverdi Külliyatı’nın 42. kitabı olan ‘O da Bana Kalsın’ da yazarın 1949’dan 1993’e kadar basında kendisiyle yapılan röportaj ve anketlere verdiği cevaplar ile radyo ve televizyon konuşmalarının yanısra neşredilmemiş iki konferansı da yer alıyor. 1952’de İstanbul Ekspres’ten Selahaddin Güngör’e verdiği röportajında hayatın gayesini şöyle açıklamış değerli romancımız ‘Bence hayatta gaye, ne muharrirlik, ne sanatkarlık, ne alimlik, ne kaşifliktir. En büyük hüner iyi insan olabilmektir.’ Geride kırk civarında eser ve talebelerini bırakan Ayverdi’nin düşünceleriyle hemhal olmak günümüz kuşakları için niçin önemli? Bu sorunun cevabını, Ayverdi’nin eserleri üzerine incelemelerde bulunan Doç. Dr. Zekeriya Başkal oldukça çarpıcı bir biçimde dile getirir: ‘Ayverdi, Batı'nın Tanzimat'la birlikte artık devlet eliyle sürdürülmeye başlayan hegemonyasına sessiz sedasız ama cesurca ve tekrar tekrar karşı çıkar. Hemen her şeyin ceberut bir şekilde Batı'ya endekslendiği, aydınların büyük çoğunluğunun Batı'yı tek ve mutlak değer merkezi olarak aldığı bir dönemde Ayverdi, hatıralarını, ev yaşantısını, evi, ev eşyalarını, mahalleyi, şehri ve insanı anlatarak adeta başka bir medeniyetin, başka bir hayat tarzının var ve mümkün olduğunu farklı vesilelerle tekrar tekrar dile getirmiştir.’
Ancak bütün bunlara rağmen Yüz Temel Eser arasına girdiği için ismi biraz daha görünür hale gelen İbrahim Efendi Konağı adlı eseri dışında Ayverdi, hâlâ anlaşılmamış, hatta hâlâ okunmamış bir yazardır. Bu yönüyle de bakıldığında Ayverdi'nin hatıraları, hatıra kelimesinin çağrışımlarının aksine bir muhalefet, bir karşı çıkma biçimidir. Ne dersiniz Ayverdi Külliyatı’na kulak vermeye değmez mi?
Kılıcın iki yüzü Vatan ve iman
Tam bir Osmanlı ve İstanbul hanımefendisi olan ünlü yazar Samiha Ayverdi hayat hikayesi ve dünya görüşünü şöyle anlatıyor: Büyük babası şehit, babası gazi olan bir kimseyim. Kılıcın iki yüzü gibi birbirinden ayrılmayan vatan ve iman aşkının hakim olduğu bir hava içinde büyüdüm ve hayatım boyunca, şerefli tarihimin, dilimin, dinimin ve milli iftiharlarımın emrinde olmayı aziz bir borç bildim. Böylece de geçmiş ile gelecek arasında kurulacak köprüyü inşa etmenin, memleketime en büyük hizmet olduğunun şuuru ile yaşamaya ve yazmaya çalıştım.
Şarktan vazgeçmedi
Samiha Ayverdi ne Yahya Kemal gibi eve sonradan dönenlerden oldu, ne de Tevfik Fikret gibi evine hiç uğramayanlardan. Devrindeki birçok aydının tersine şark medeniyetinin hudutlarından ayrılmadı.