23 Kasım 2024 Cumartesi / 22 CemaziyelEvvel 1446

Sağlık Bakanı Ahmet Demircan: Yerli ve milli ilaca ramak kaldı

Demircan: Sağlık stratejik bir alan. Dışa bağımlılıktan kurtulmak için ciddi adımlar attık. Ama bu alan ağır ilerler, bilgi ve teknoloji üretimine bağlıdır. Teşvik ve desteklerimiz Türkiye’yi molekül üretimi eşiğine yaklaştırdı.

FADİME ÖZKAN2 Nisan 2018 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Sağlık Bakanı Ahmet Demircan: Yerli ve milli ilaca ramak kaldı

Sağlık Bakanlığı AK Parti’ye üst üste seçim kazandıran bakanlık olarak bilinir. 2000’lerin başından beri sağlıkta devrim niteliğinde işler yapıldı. Bakanlık şimdilerde bir yandan sistemi restore ederken bir yandan vatandaşa daha iyi hizmetin imkanlarını zorluyor. Sağlık Bakanı Dr. Ahmet Demircan’a neler yapıldığını ve yerli-milli ilaç çalışmalarının neresinde olduğumuzu sordum, anlattı. Bu arada, 19-22 Nisan 2018 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek “Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi”nin öneminden bahsetti. Dünya Sağlık Örgütü işbirliğiyle Cumhurbaşkanlığı himayelerinde ve Emine Erdoğan Hanımefendinin onursal başkanlığında yapılacak kongrenin ev sahibi Sağlık Bakanı Dr. Ahmet Demircan olacak. “Medeniyetlerin Beşiğinde; Anadolu Tıbbı” sloganı ile yola çıkan Kongre için Demircan şöyle diyor: “İnsanoğlu yeryüzüne geldiği günden bu güne hastalıklara çare arıyor ve birikim zamanla gelişiyor. Modern tıp ile geleneksel tıp birbirinin alternatifi ya da rakibi değildir. Tıp aslında bir süreçtir, devam ediyor, amacımız bu süreci birbirine, geleneği geleceğe bağlamaktır”

***

Türkiye bir kaç alanda yerlileşmek, millileşmek ve bağımsızlaşmak için büyük çaba harcıyor. Sonuçlarını da almaya başladık. Savunma sanayiinde millileşme sayesinde Zeytin Dalı harekatında yerli yapım silahların kullanılması gibi. Ama ilaç sektöründe durum tersine. Kullanılan ilaçların kutu bazında yüzde 80’i Türkiye tarafından üretiliyor ama parasal değeri tam tersi. Şu anda yıllık ilaç harcamamız 25 milyar gibi, 2023’te 50 milyar dolar olma ihtimalini konuşuyoruz. Soruna dair değerlendirmeniz ne, çözüm için nasıl bir eylem planınız var?

Sağlık alanı stratejik bir alan. Sağlıkta Türkiye dışa bağımlılıktan kendini kurtarmak zorunda, aynen savunma sanayinde olduğu gibi. Böyle stratejik bir alanda Türkiye önemli adımlar atmadı değil, attı. Ama bu alan çok ağır ilerler, ciddi şekilde bilim, bilgi ve teknoloji üretmenizle doğrudan bağlantılıdır. Verdiğiniz örnekteki gibi, biz şu anda tüketilen 100 kutu ilacın 80’inini Türkiye’de üretiyoruz ama işin para kısmına geldiğinde bu yarıya iniyor. Yüzde 50’ler civarında. Diğer yüzde 50’lik maddi payı yüzde 20’lik kısım alıyor.

YÜZ KUTU İLACIN 20’Sİ İTHAL

Neden böyle oluyor?

Şundan dolayı: İlaçta bir patent koruma süresi var. Patent alan, yani molekülü üreten kim ise, o bir patent hakkı alıyor. Ve patentli ilaçlar pahalı. Patent koruması kalktıktan sonra siz eş değer üretime geçiyorsunuz, o zaman ilaçlar ucuzlamış oluyor. Bir de üretme hakkınız oluyor. Patentli ilacı Türkiye’de üretmek önce patenti Türkiye’de üretmeyi gerektiriyor. Bu uzun vadeli, ciddi çalışma gerektiriyor. Bilimsel seviyenizi yükseltmeye bağlı, öbür kısımda hemen yakalıyoruz süreci. Miktar olarak şu an yüzde 80’leri o sayede alıyoruz. Yani patent koruması kalkmış ilaçların neredeyse hepsini biz üretiyoruz. Patent koruması olanlar kendileri üretiyor, onlar ithal oluyor.

Bu denklem neden bozulamadı? Çok uzamadı mı?

Bilimsel araştırmalara ayıracağımız zaman ve para önemli. Biz ilaç üretiminde bilimsel araştırmalara şu ana kadar yeterince para ayırabilmiş değiliz. Son 15 yılda Türkiye’de AR-GE’ye ayrılan pay ciddi şekilde yükseldi, daha da artması gerekiyor.

İLAÇ SEKTÖRÜNÜ TEŞVİKLER VAR

Farmakolojide AR-GE’ye ayrılan bütçe ne kadar?

Ortalamaya uygun. Teşvik de var sağlığa. Mesela siz Türkiye’nin neresinde bulunursanız bulunun bir yatırım yapsanız bölgesel olarak bir kategorizeye tabisiniz. 6. bölge, 5. bölge teşvikle 5-4-3-2-1’e gelir. Ama siz sağlıkla ilgili bir yatırımı 1. bölgede yapsanız bile 5. bölgede yapmış gibi teşvik alırsınız. Bu teşvikleri veriyor Türkiye. Öbür taraftan sağlıkla ilgili ürettiğimiz ürünler iç pazarda fiyat açısında da destekleniyor kamu tarafından. Dolayısıyla destek var, diğer sektörlere göre. Bu sayede Türkiye zaten hareketlendi, eş değer ilaç üretiminde gelmesi gereken yere ulaştı. Miktar olarak da, rakam olarak da. Öbür yandan molekül üretmeye, bilimsel çalışmaya dayanan üretimi yapma noktasında ciddi çalışmalar var. Bu öyle bir iştir ki uzun süre çalışır, bir noktada bir ürün çıkarırsınız, bütün masrafları öder. Türkiye bu noktada artık.

O tarihi anı yakalayacak noktada mı?

Evet.

MOLEKÜL ÜRETİMİ SABIR İŞİ

Peki, bunca teşvike rağmen molekül üretimi konusunda özel sektörün bir ihmali ya da meseleye karşı iştahsızlığı oldu mu?

Türkiye ürettiği ilacı dış pazara da satabiliyor. Özel sektörün önü açık ama bilimsel çalışma yapmak sabır işi. Biraz da risk almak gerek. Sermayeyi, parayı orada harcayacaksınız, dönmeyebilir de. Uzun süren bir çalışma yaparsınız, çok emek harcarsınız ve bir sonuç alamayabilirsiniz. Devam ediyor tabii çalışmalar. Mesela bio-teknolojik ilaçlar dediğimiz ilaçların dönemi geliyor. Türkiye bu konuda zamanında hareketlendi, yerli üreticilerimiz harekete geçti, bu alanda çalışmalar yapıyor. Ben inanıyorum bu alanda Türkiye ciddi sıçramalar yapacak.

KİŞİYE ÖZEL İLAÇ DEVRİ GELİYOR

Nedir bio-teknoloji?

Canlıya ilaç ürettiren teknoloji. Biz şu anda kimyasal ilaç üretiyoruz. Ama bunda canlılar, bakteriler üzerinden onların genleriyle yapılan bir müdahaleyle onlara bir ürün ürettirme. Özel bir tarafı var, aynı zamanda kişiye özel ilaç dönemi gelecek. Bu yeni dönemin başlangıcı. Öbürü, geçmiş konvansiyonel ilaç sanayi devriydi. Orada varız, fakat molekül üretimi konusunda yeterli seviye değiliz. Eşdeğer üretimde varız, ciddi bir rakam olarak varız ama geleceğin ilacı olacak bio-teknolojik ilaçta da başlangıçta devreye girmek için Türkiye harekete geçti.

SAĞLIKTA YERELLEŞME

Sadece bunlarda da değil. Türkiye’nin yerlileşme projeleri cihazlar üzerinde de ciddi bir şekilde devam ediyor. Sağlıkta yerelleşme programımız var. Bu konuda ilgili bakanlıkların müsteşarlıklarıyla çalışmalar yapıldı, sonuca gelmek noktasındayız bu günlerde, ihalelere çıkılacak. Özellikle tomografi, ultrason gibi teşhisle ilgili büyük cihazların Türkiye’de üretilmesi için. Burası ciddi bir pazar. Biz sağlık altyapımızı yeniliyoruz, ciddi şekilde mekanları, imkanları yeniliyoruz, donanımı yeniliyoruz. Yenileme süreçlerinde biz bu kadar ürünü alacağız. “Gelin bizde üretin, ortak bulun. Yerlilik oranı koyduğumuz standardı geçerse teşvik veririz, burada üretmenin karşılığını alırsınız, bizden dışarıya ihracat yaparsınız” diyoruz. Büyük firmalar, Türkiye’de ortaklıklar kurmaya başladılar.

Türkiye’nin ihtiyacı olan ürünlerin yapılması konusunda ihaleler yapılacak önümüzdeki günlerde. Kim Türkiye’nin şartlarına en uygun teklifi getirir Türkiye’de üretimi sağlarsa onlara üretme imkanı verilecek. Bu bize çok yönlü imkan sunacak, hem cari açığımızı azaltacak, paramız ülkemizde kalacak, hem teknoloji transferinin yolu açılacak. Bütün büyük cihazların Türkiye’de üretilmesi demek. Bir şeyi yapmaya başlarsanız öğrenir ve geliştirirsiniz. Bu imkanı Türkiye’ye kazandıracak. Ben inanıyorum, Türkiye bu konularda ciddi dönüm noktalarında.

YERLİ İLACIN ÖNÜNÜ BÜROKRASİ Mİ KESİYOR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ilaç sektöründe yerlileşme bahsinde “ayağımıza pranga vuruyorlar” dedi, bürokrasiyi eleştirdi. Ne var bu sorunun temelinde? Sorun nedir?

Bürokrasinin kendinden kaynaklanan bir yavaş hareket genelde vardır. Bürokrasi arzuladığımız hızı yakalayamayabilir. Ama neticede bürokrasi siyasi iradeyle birlikte hareket eder. Türkiye’de ilaç sanayine özel bir tavır asla yoktur. Türkiye bu konuda üretimlerin önünü açacak her türlü tedbiri yapmaktadır. Ancak ilaç meselesi kendine has bir takım kuralları içeren bir mekanizma taşır.

İLAÇ PATENTİ ALMAK UZUN BİR ÇALIŞMA GEREKTİRİR

Nedir?

Bir ürüne ilaç diyebilmeniz için uluslararası kurallar dahilinde belirlenmiş bütün normları ve belirlenmiş çalışmaları yapmak zorundasınız. Klinik çalışması en son aşamadır, ondan önceki bütün aşamalar geçilecek, o aşamaların geçildiği belgelenecek, bilim kurumlarında onaylanacak, en sonunda klinik çalışma yapılacak, gönüllüler üzerinde insan deneyleri yapılacak, bu çalışmalar yapıldıktan sonra ‘bu ilaçtır’ diyebilip insanlara verebilirsiniz. Bu çalışmalar da zaman alır, bu gayet doğaldır yani.

ENGELLEMEYE KALKAN KARŞISINDA BİZİ BULUR

Savunma sanayinde tank yapmaktan daha zor, öyle mi?  

Birbirinden farklı alanlardır ve bir ürüne ilaçtır deyip insanların kullanımına açabilmeniz bahsettiğim süreçlerden mutlaka adım adım geçilmesini gerektirir. Yoksa onun dışında ilaç sanayinin önünü en ufak şekilde engelleyen olursa, karşında biz oluruz.

KRİTİK EŞİĞİ AŞMAK ÜZEREYİZ

Türkiye’nin bağımsızlaşmasında en sorunlu, en dirençli alan savunma sanayii gibi görünüyordu oysa. NATO’nun bir parası olmanın getirdiği de bir sonuç olarak. Ama o kritik eşik aşıldı orada. AK Parti hükümetleri döneminde yerli ilaç sanayiinde o eşiğe gelemedik demek ki?

Aştık tabii ki… Şu açık ve net; molekül üretme öyle kolay bir iş değil, belli bir bilimsel birikim ve süreç gerekiyor. Molekül üretmeden de biz ürettik diyemiyorsunuz ilacı. Molekülü üretiyor, süresi kadar da patent korumasından yararlanıyor üreten. Biz üretsek biz de yararlanacağız bundan. Siz onların ürettiği molekülü ancak patent koruması kalktığında üretebiliyorsunuz.

BİO-TEKNOLOJİ ÇAĞINA VAKTİNDE GİRDİK

Peki, biz o kritik eşiği mi aştık?

Türkiye o kritik eşiği aşma gayretinde. A gruptaki bir antibiyotiği molekül olarak ürettiğiniz gün aşmış oluyorsunuz. Bu bir birikim gerektiriyor. Zaman alacak tabii ki bunlar ama yakındır. Geleceğin ilaç sanayi olacak olan bio-teknolojide Türkiye erken harekete geçti, inşallah burada güzel şeyler ortaya çıkacak.

VATANDAŞA İLAÇ TEMİNİ KONUSUNDA TÜRKİYE 1 NUMARADIR

Bazı ithal ilaçlara kamu ödemesi olduğu halde hastaların ulaşamadığı durumlar var. Mevzuatta mı bir boşluk var yoksa ilaç firmalarının menfaat kaygısından mı kaynaklanıyor sorun?

Türkiye, vatandaşına sağlık hizmetlerinde ilaçlaştırma noktasında dünyanın bir numarasıdır. Bugün bizim dışımızda hiç bir ülkenin ödemediği ilaçları biz vatandaşımıza ödüyoruz. Mesela SMA ilaçları. Bunları dünyada ödeyen ülke yok. Bunları deneysel ilaç kabul ediyor ve ödemiyorlar ama biz ödüyoruz SGK’dan (Sosyal Güvenlik Kurumundan). Türkiye, vatandaşlarına ilaç noktasında -tedarikte istisnai sıkıntılar olabilir ama- onun dışında en ufak sıkıntı çıkarmayan tek ülkedir.

NEGATİF TESPİT OLURSA İLAÇ YOKA GİRER

Peki, ruhsatı açık olan ürünler keyfi olarak yok kapsamına girebilir mi?

Keyfi olarak hiçbir şey yoka girmez. Ama onunla ilgili bir bilimsel rapor gelirse veya yeni bir değişiklik, yeni bir ürün, o konuyla ilgili yeni bir tespit bulunursa elbette askıya girebilir. Yeni çalışma yapılır, ondan sonra devam edilir veya tamamen üretimden çıkarılabilir. Zaman zaman duyarsınız: falan ilaç toplatıldı diye. Niye? Onunla ilgili yeni negatif bir tespit yapılmıştır da ondan. İlaç konusu hassas konudur. O negatif tespitin düzeltilmesi için çalışmalar yapılmak üzere askıya alınır. Normal bir süreçtir bu.

PATENT VEREN 29 ÜLKEDEN BİRİYİZ

Bütün Avrupa ve OECD ülkeleri içinde en ucuz ilacın satıldığı ülke Türkiye. Bu vatandaşa hizmet bakımından iyi bir şey lakin ilaç firmaları açısından hedeflenen yerlileşmemeyi geciktiren, AR-GE’ye ayrılan payı küçülten bir tarafı da olabilir mi?

Ben bu yerlileşmeme yorumuna katılmıyorum. Yüzde 80 zaten ciddi bir yerlileşme. Bakın şuan patent koruması kalkan ilacı hemen üretiyoruz. Ve hemen ucuzluyor o ürün. Ama patent koruması olan ilacı üretemezsiniz. O koruma altında. İzin verirlerse üretebilirsiniz.Uluslararası kural budur, uymak durumundasınız.

Şuanda ne kadar patent süreleri?

Bir kısmı 20 yıl. Basit değil çünkü bu alan. Yıllar süren çalışmalar gerektiriyor.

Peki, Türkiye’nin patent verme hakkı-yetkisi yok mu?

Verebiliyoruz, molekül ürettiğin anda verebiliyorsun. Dünya üzerinde ilaç sanayiini ve ilaç üretimini denetleyen ülkeler vardır, bu yetkiyi alır. O ülkelerden biri de biziz.

Kaç ülkeden biriyiz?

29 ülkeden biriyiz Türkiye olarak. Güzel bir yerdeyiz. Türkiye ilaç sanayiinde ciddi bir yerde ama tabii ki Türkiye bilimsel çalışmaları bir kuşak daha yukarıya taşımak zorunda. Bunların hepsi birbiriyle paraleldir. Bizim kaç üniversitemiz dünyadaki ilk 100 veya 500 üniversite içindeyse bunlar da birbiriyle bağlantılı, bileşik kaplar hesabı. Genelden koparamazsınız yoksa bir sektörü.

SAĞLIKTA PEK ÇOK AVRUPA ÜLKESİNDEN İYİYİZ

Türkiye-AB ilişkileri 2000’lerin ortasında ivme kazanırken sağlık sektörü büyük dönüşüm geçirdi ve üyelik için sağlık faslı hızla açılıp kapandı. Şimdi ilişkilerde kriz var. Varna’da krizi aşma iradesi gösterilse de. Siz bu sürece nasıl bakıyorsunuz?

Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerini iyiye götürmek istiyoruz. Tabii ki bu ilişki kelimenin kalıbı olarak, karşılıklı bir hadise. Siz AB ile ilişkilerinizi iyi götürmek istersiniz ama bu tek taraflı, sizin iradenizle olmaz. Karşı taraf da bu işbirliğini iyi şekilde sürdürmek isterse sonuç alırsınız. AB maalesef zaman zaman Türkiye ile olan işbirliğine, karşılıklı taahhütlere uymayacak adımlar attı. Hala da atmakta, verdiği sözleri tutmamakta. Bu sıkıntıları yaşıyoruz. Şimdi bunu yaşamamız, işlerimizi takip edip gelişmemizi sürdürmemiz açısından engel değil. Biz Avrupa Birliği’nin olumlu olumsuz tutumlarına karşı kendi hedeflerimize yürürüz. Biz Avrupa’nın olumlu, insan yararına olan normlarını hedeflerimize almışız. Hatta sağlık alanında Avrupa’nın pek çok ülkesinin önündeyiz.

AB REÇETESİNİ TÜRKİYE HEDEFİYLE UYGULADIK

Bunu böyle bu netlikte söyleyebiliyor muyuz?

Elbette. Şuanda mesela bizim acillerimizde en fazla bekleme süreleri Avrupa’daki ülkelerle kıyasladığımızda, kıyaslanamayacak kadar düşük. Bizde 20, en çok 30 dakikalarda ama Avrupa’da saatlerce hastasını bekleten ülkeler var. Bunun gibi pek çok alanda Türkiye sağlık hizmetinde fevkalade güzel yerde. Peki, AB sayesinde mi oldu? Hayır. Ama Avrupa Birliği’yle hareket ettik mi? Ettik elbette. Biz kendi hedeflerimizi koyduk, kendi hedeflerimiz peşinde yürüdük, yapabileceğimi, yapmamız gerekeni yaptık ve iyi de neticeler elde ettik.

AB reçetesi Türkiye’ye iyi geldi aslında?

Biz Avrupa Birliği ile birlikteliği, işbirliğini her zaman istedik. Bunda bizim samimi tavrımız açık. Ama bu şu demek değildi: AB bunu istemezse bizim işlerimiz duracak. Hayır, AB bunu karşılamıyorsa biz yolumuza devam ettik.

AK PARTİ’YE SEÇİM KAZANDIRAN BAKANLIK YENİLENİYOR

Sağlık Bakanlığı AK Parti’ye üst üste seçim kazandıran bir bakanlık olarak nam saldı. 2000’ler boyu mucize niteliğinde radikal bir değişim yaşandı ve sistem oturdu. Şimdi o oturan sistemin aksayan yerleri revize ediliyor sanırım?

Artı, sistemi dönüştürdük. Üç başlı bir sistemdi. O sistem işleyişte sıkıntı oluşturuyordu. Bu görüldü. Onun yerine şimdi tek başlı bir sistem getirdik. Devlet yönetiminde de tek başlılığı 16 Nisan referandumda milletimiz onaylamıştı. Ona uygun şekilde sağlıkta da üç başlılıktan çıkardık tek başlı sisteme getirdik. Ciddi bir dönüşüm oldu.

YAŞLANAN VE OBEZİTELİ NÜFUSA KARŞI TEDBİR ALIYORUZ

Peki, sağlık alanında neredeyiz, artısı ve eksisiyle bir röntgen çekmenizi istiyorum?

Sağlık dinamik bir alan, çünkü hayat dinamik... Sürekli yeni sorunlarla karşılaşırsınız, çözmek zorundasınız. Dün olmayan hastalıklar bugün karşınıza çıkar, şekli değişir. Mesela Türkiye’de nüfusun profili değişiyor. Eskiden çok daha genç bir nüfustu şimdi orta yaş nüfusumuz çoğalmaya başladı, yaşlı nüfusumuz da çoğaldı. Bizim nüfusumuzu yenilememiz lazım. Şimdi bunun sonuçlarını yaşıyoruz, yaşayacağız ve yaşamaya başladık. Nedir bu? Ömür ortalaması 78 yaşı geçiyor şuan. Bu güzel bir rakam ama yaşlı hastaların ve yaşlıların yeni taleplerini önünüze getirir. Bunları da çözmeniz lazım. Ona göre yeni konuşlanma, yeni düzenlemeler yapmanız lazım. Bu birincisi sorun olarak. İkinci olarak, yeni hayat tarzının size getirdiği sorunlar oluyor. Mesela fazla hareket etmiyoruz. Hareketsizliğin getirdiği bir sorun obeziteyle bizi karşı karşıya bırakıyor. Eskiden söylense garip karşılanırdı ama şimdi öyle değil. Obezite ciddi bir tehdit. 7-9 yaş arası çocuklarımızda yaptığımız taramada gördük ki yüzde 6’lardan yüzde 9’lara çıkmış obeziteli çocuklarımızın oranı. Bu ciddi bir tehlike. Orta yaş ve ileri yaşta da ciddi şekilde obezite var. Obezite tek başına kendisi bir hastalık olmayabilir ama onun peşinden getirdiği hastalıklar var; diyabet gibi, kalp hastalıkları gibi, eklem hastalıkları gibi…

Şunu anlattım: Sağlık dinamik, sürekli yeni şeyler getirecek. Dolayısıyla siz de dinamik olmak zorundasınız. “Tamam bu işi çözdük, dükkanı kapatalım” deme hakkınız şansınız yok. Sürekli yenilik yapmak durumundaydık.

AK PARTİ’YE SEÇİM KAZANDIRAN BAKANLIK

Şu an da var mı yenilikler?

2002’de sağlıkta geçmişe ait olan birikmiş, can yakıcı, vatandaşımıza ızdırap çektirici bir sorunlar yumağı vardı. O sorunlara karşı AK Parti çok ciddi hamleler yaptı ve başarılı sonuçlar aldı. Sizin de ifade ettiğiniz gibi seçimlerde vitrindeki en önemli ürünlerden biriydi Sağlık Bakanlığı. Hala da aynı konumda. Ancak o dönem sağlıkta dönüşüm yapılması gereken bir dönemdi. O dönüşüm tamamlandı ama gördük ki bununla bitmeyecek işimiz. Sağlıkta kalite ve sağlıkta sürdürülebilirlik, bu iki istikamete yönelmemiz gerek. Sağlıktaki yönetim modelini 2008’de ürettiğimiz 2012’den sonra hayata geçirdiğimiz yönetim modelinde rötuş yapmamız gerekiyor. Ciddi bir revizyon yaptık.

SAĞLIKTA ÇOK BAŞLILIĞI GİDERDİK

Nasıl bir revizyon yapıldı?

Üç başlı bir sistemdi mevcut sistem: Kamu Hastaneleri Kurumu’muz vardı, Halk Sağlığı Kurumu’muz vardı, bir de illerde Sağlık Müdürlüğümüz vardı. Bunlar adeta farklı bakanlıkların kuruluşları gibi çalışmaya başladı. Oysa sağlık bir bütündür. Bunların o modelde koordinasyonun zor olduğu görüldü. Müdahale ettik. Tek çatı altında; sağlık müdürlüğü çatısı altında topladık. Zaten hükümet modelimizde de çok başlılığı ortadan kaldıracak Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli anayasa referandumuyla hayata geçti. Ona uygun şekilde sağlıkta yeni yapılanma da –Elhamdülillah- bitti, Şubat ayı başı itibariyle. Bu zor bir işti. İşleyen bir makineyi stop etmeden makine çarklarını uyumlu hale getirdik. Başarılı olduk. Şimdi yeni dönemin adımlarını atıyoruz.

ESAS OLAN HASTA OLMAMAKTIR

Nedir yeni dönemin adımları?

Kalite ve sürdürülebilirlik. Sağlık sadece tedavi değildir. Tedavi elbette önemli bir yer tutar sağlıkta ama önce hasta olmamaktır esas. Hasta olmamanın şartları ise: çevrenizin sağlıklı olması lazım, beslenmenizin sağlıklı olması lazım ve hayat tarzınızı sağlıklı bir hayat tarzına getirmeniz lazım.

KORUYUCU VE YENİ HAYAT TARZINA UYGUN

Bu hedef sizi aşan bir şey değil mi bakanlık olarak?

Elbette ama Sağlık Bakanlığı bu işin öncülüğünü, lokomotifliğini yapacak, birlikte hareket edeceğimiz bakanlıklarımız olacak -ki var. Orman Bakanlığımız, Tarım Bakanlığımız ve diğer bakanlıklarla birlikte hareket ederek bunları yapıyoruz. Koruyucu ve aynı zamanda yeni hayat tarzını sağlıklı yaşama imkanı sunan bir model geliştiriyoruz. Bunu kalıcı hale getireceğiz, geliştireceğiz sürekli. İkincisi elbette ki tedavi edici kısımda da önemli adımlar attık. Sağlık alt yapımızı, Bütün hastanelerimizi yeniliyoruz. Eskiden bir odada 8-10 yatak vardı. Şimdi biz yataklarımızın büyük kısmını nitelikli yatak haline çevirdik. Tek kişilik, en fazla iki kişilik odalarla. Mekanlar yenilendi, deprem riski olan hastaneler yıkıldı yerine yenileri yapıldı. Yetmez dedik, beş yıldız konforunda şehir hastaneleri yapıyoruz. 29-30 şehir hastanesi devam ediyor. Kimi inşa, kimi proje aşamasında, ihaleleri yapılıyor.

30 ŞEHİR HASTANESİ 3-4 YILA TAMAM

Hasta kabulüne ne zaman başlar şehir hastaneleri?

Bu 30 hastanenin tamamı üç sene içerisinde biter ama geçen sene dört tane, sonra dört tane daha açtık bu sene beş tanesini açıyoruz. Şehir hastanelerini böyle peyderpey hızlı şekilde açıyoruz. Bu, ikinci bir şeyi daha getirecek. Türkiye’de hem vatandaşımız en kaliteli yerlerde, en iyi şekilde sağlık hizmeti alacak hem de dünyada dikkat etmemizi gerektiren bir husus var; Dünya Sağlık Örgütü 2015 yılına ait rakamları açıkladı. 2015’te 30 milyon insan ülkesi dışında sağlık hizmeti almak için çıkmış; sağlık turizmi. Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği rakamlara göre 500 milyar dolar para harcanmış, kişi başı 17 bin dolar yaklaşık.

DÜNYANIN HASTASI “TÜRK HEKİMLERİNE EMANET” OLACAK

Türkiye hastaları çekiyor mu peki kendine?

Türkiye bölgesinde yıldız gibi parlayan bir sağlık standardına sahip.Şu anda sağlık turizmi Türkiye’ye 5 milyar dolar civarında ciddi şekilde para getirmeye başladı.

Yani başka ülkelerden insanlar “beni Türk hekimlerine emanet edin” diyorlar öyle mi?

O istikamete doğru gidiyor ve Türkiye'deki sağlık sektöründeki gelişmeler ilgiyle takip ediliyor diğer ülkeler tarafından. Niye olmasın?

2024’TE PRATİSYEN HAKİM AÇIĞI KALMAYACAK

Nerelerden geliyor hastalar?

Avrupa'dan geliyor, Orta Asya tarafından gelmeye başladı. Orta Doğudan ve Afrika'dan geliyor.Göz için gelenden tutun, saç ektirmeye varıncaya kadar her alandan geliyor hastalar. Türkiye bu alanda önemli bir noktada, ayrıca Türkiye'nin sağlık-insan gücünün planlaması Sağlık Bakanlığı’na ait. Biz bununla ilgili çalışmalarımızı hızlı şekilde sürdürüyoruz. Ön bilgi olarak paylaşabilirim: Türkiye pratisyen hekim açığını 2024’de tamamen dolduruyor.

SAĞLIKTA MEMNUNİYET AÇISINDAN İYİ YERDEYİZ

Şu an hekim açığı ne kadar? Maliye Bakanı Sağlık Bakanlığına 9 bin yeni personel alımından bahsetti?

İlk aşama yapıldı. Genel durum şudur; Türkiye evet hekim sayısı açısından 100 bin hekim sayısıyla OECD’nin en arka sıralarında yer alıyor. Öbür taraftan hemşire sayısı açısından aynı şekilde arkalardayız ama memnuniyet açısından Türkiye OECD ülkeleri içinde en iyi noktalarda.

O nasıl oluyor?

Şöyle. Birincisi, halkımıza sağlık hizmetlerini kolay ulaşılır hale getirdik. Halkımız rahatlıkla sağlık hizmetlerine ulaşıyor. İkincisi sağlık hizmetlerini genel sağlık sigortası kapsamında ücretsiz hale getirdik. Çok cüzi katkı payları var ama bizde sağlık ücretsiz, genel sağlık sigortası tıkır tıkır işliyor, bu bir başarıdır. Üçüncüsü, gerçekten kendilerine teşekkürlerimi, takdirlerimi sunmak istiyorum; hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız büyük özveriyle, büyük fedakarlıkla çalışıyorlar. İnşallah onların özlük haklarında da iyileştirmeler için çalışmalar sürüyor.

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA MÜJDE GELİYOR

Var mı bir müjdeniz?

Müjdemiz var ama Meclise paket gelsin o şekilde paylaşalım isterim. Çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye'nin 100 bin kişiye düşen hemşire sayısının Avrupa veya OECD ortalamasına bakarsak iki katı veya daha fazla. Biz daha az sayıyla daha fazla hasta bakıyoruz ve onlar bizden memnun olarak ayrılıyorlar. Bu başarılı bir çalışma. Bir de koruyucu sağlık hizmetlerinde güzel noktalardayız. Bunlar da önemli çünkü hasta olmadan önlemeyi başarırsanız  hastalıklar konusunda da başarılı olursunuz.

UZMAN HEKİM AÇIĞI ANCAK 2030’LARDA KAPANIR

Hekim sayısında ne kadarız, hedef ne?

Önce geneli söyleyeyim, pratisyen açığımız 2024’de doluyor çünkü yıllık şu anda 11 bin hekim mezun ediyoruz, gelecek sene 12 bin, ondan sonra 13 bin bandına oturacak. 2024’de açığı dolduracak.2021’den sonra yavaş yavaş kontenjanlarda frene basmamız gerekiyor ve hekim yetiştirme kapasitemizi yurt dışına açmamız lazım. Türkiye’de gelip doktor olmak için eğitim almalı başka ülkelerden öğrenciler. Şu an da var, giderek artması lazım. İkincisi, uzman açığımız var evet, 2030’lara kadar ancak kapanır çünkü uzman önce 6 sene okuyacak sonra 4-6 sene ihtisas yapacak, kolay iş değil, arada iki yıl mecburi hizmet. Şunu müjdeleyebilirim 2024’de pratisyen hekim açığımız dolacağı için pratisyenlere mecburi hizmet de kalkacak.

BU YIL 57 BİN PERSONEL ALINIYOR

Personel alım planınız nasıl?

Bu sene son yıllardaki en ciddi alımı yapıyoruz sağlıkta. 27 bin sağlık personeli alacağız. 9 binini perşembe günü ilanını verdik. Peşinden 19 bin sağlık çalışanı alacağız kamu işçisi olarak. Ediyor 46 bin. 11 bin de doktor zaten zorunlu olarak alıyoruz, doktorlar hiç açıkta kalmıyor, mecburi hizmet de var. 57 bin sağlık çalışanı alıyoruz bu yıl. Yeter mi? Yetmez.

Nisanda bir alım yapılacak. Haziranda bir alım, Eylül-Ekimde bir alım. 57 bin sağlık çalışanı alınacak. Doktor, hemşire, sağlık teknikeri vb. olarak. Bu memnuniyeti biraz daha arttıracak çünkü personel sayısı olması gereken rakama yaklaştıkça hizmetler de nitelikli olmaya başlar.

Biz sağlık personeli açısından bu noktadayız.

YURT DIŞINDA HASTANELERİMİZ VAR

Öbür taftan mekanlar yeniledik. Hastanelerimizin yenilenme süreci beş yılda tamamen tamamlanmış olur, ondan sonra bakım-onarım sürecine geçeceğiz. Yurt dışında hastaneler işletiyoruz. Sudan da, Somali de, Nijerya da. Libya’da iki hastane açılışı bekliyor. Filistin'de bir hastanemiz var, açılış bekliyor. Bişkek’te Kırgızistan’da hastanelerimizi önümüzdeki aylarda açacağız. Türkiye hem içeride hem dışarıda çok ilginç bir gelişme süreci içerisinde.

ACİLE MÜDAHALE BAŞARILI OLDU

Acil servislerde yakın zamanda bir değişim yaptınız, arzu ettiğiniz sonuç alındı mı? Acilde fatura şoku tarih oluyor mu?

Kamu hastanelerinde vatandaşımıza acilde para asla sorulmaz, hiç bir şey sorulmaz zaten. Biz hastalarımızı triaj dediğimiz bir sisteme tabi tutarız. Kırmızı alan hastasına kayıt bile yapılmaz, sadece numara, bilezik takılır ve müdahale edilir. İkincisi sarı alan hastasıdır, acildir ama kaydedilecek kadar da zamanı vardır. Bir de yeşil alan hastamız vardır, aslında acil değildir ama kendisini acil hissetmiştir. Yapacak bir şey yok, bakılacak.

Yeni, büyük şehirlerdeki hayat tarzının getirdiği bir durumdur bu. Büyükşehirlerde 8 saatlik mesai vatandaşın gündüz hizmetini karşılamaya yeterli değil. Böyle olunca biz mesaiyi kaydırarak bir tedbir alalım dedik. Bu bir tedbirdir ama esas radikal çözümlerimizi de hazırlıyoruz. Tedbir için bu akışı burada sağlamalıyız. Acile gelen 100 hastadan 75-80’i grip, öksürük… Ben acilim diyen hasta, bizim için acildir, bu konuda bir şey yapamazsın.

Muhakkak onu doktor görmesi lazım, acil değilsiniz diyecek olan yine doktor olmalı. Başka biri diyemez. Biz dedik ki, bu birikmeyi ve gerçek acilleri de rahatlatmak için gündüz boş yeri olmadığı için poliklinik yapamayan doktorlarımız mesai kaydırması şeklinde saat 16.00’dan 23.00’e gelsinler orada poliklinik yapsınlar. Gelen insanımıza hizmet versinler, acildeki yığılmayı çözelim. Bu, 2 aydır uygulanıyor ve acillerdeki şikayetleri birden indirdi. Bekleme süresini düşürdü ama bu kalıcı çözüm değil.

AİLE HEKİMLERİNE RÖNTGEN, ULTRASON İMKANI

Kalıcı çözüm nedir, ne yapacaksınız?

Kalıcı çözüm aslında birinci basamak sağlık hizmetlerini etkin hale getirmek yani aile hekimliğini. Hepimizin aile hekimi var. Aile hekimlerine uğramayı, ona müracaat etmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz, teşvik etmeliyiz. Aile hekimlerimizin hasta bakma imkanlarını rahatlatmalıyız. Baktıkları nüfus sayısını düşürmeliyiz, onları daha etkin ve verimli hale getirmeliyiz. Şimdi o çalışmayı yapıyoruz. Aile Hekimliği Federasyonundan arkadaşlarla birlikte oturduk, çalışıyoruz. Bunun dışında onların teşhis koyma imkanlarını artırmalıyız. Ultrason verebiliriz onlara, laboratuvar imkanı verebiliriz. Ortak kullanabilecekleri bir alanda sağlık hayat merkezlerinde röntgen hizmeti de veririz ve bu arkadaşlarımız hekim...

BU YAZ AİLE HEKİMLERİ TAM TECHİZATLI OLUYOR

Bu hayalin neresindesiniz?

Bunu hemen bu yaz uygularız. Pilot çalışması için illeri belirledik. Edirne, Malatya, İstanbul'da Silivri ve Bartın, küçük, orta boy ve büyük şehirde bir merkez seçerek bu modeli hemen uygulayacağız. Arkadaşlarımızla da görüşüp planladıktan sonra sonuçlarına bakacağız. Sonuçlar olumluysa Türkiye genelinde yayacağız.

SAĞLIK OCAKLARI GECE 23’E KADAR AÇIK OLACAK

Böylece hastanelerin yükü azalacak, vatandaşın ayağına hizmet gitmiş olacak?

Elbette, mahallesinde ve şehir merkezinde olacak, gece 23'e kadar açık tutmaya çalışacağız. Vatandaş yürüyüş mesafesinde gidecek, enjeksiyon yaptıracaksa, tansiyon ölçtürecekse, şekerine baktıracaksa rahatça çözebileceği sorunlarını orada çözsün. Hastanelerin yükü azalsın ve hastaneler daha verimli çalışsın. Tabii bunlar bize yeni bir çalışmayı da getirecek. O nedir? Performans sistemimizi yeniden gözden geçiriyoruz hekimler için. Daha fonksiyonel işe yarayacak bir model geliştiriyoruz. Bunlar sistemdeki dönüşümü tamamladıktan sonra vizyon projelerimiz dediğimiz gerçekten meselenin özüne dönük çalışmalarımız, bir bir ilerliyor ve bunlardan da vatandaşlarımız istifade edecek. Biz şunu bile yapabiliriz: Sağlık hizmeti alınan mekanlarda vatandaşımıza her türlü imkanı sunuyoruz. Acilleri yeniden revize ediyoruz. Acillerde oturulacak, bekleyecek mekanları, çayını içebileceği yerleri. Hastanelerde müzik bile sunabiliriz vatandaşımız talep ederse. O olumsuz ortamı, daha soft hale getirmek mümkün, kolay değildir hastane. Her türlü her şeyin en iyisine layıktır vatandaşlarımız.

PKK 14 AYDA ALTI SAĞLIK ÇALIŞANINI ŞEHİT ETTİ

Amin diyor,terör ve sağlık alanına geçmek istiyorum. PKK bölgede askerimize, sivile, öğretmenlere olduğu kadar sağlık çalışanlarına da saldırdı. Ne kadar hekim hemşire şehidimiz var?

Terör bir ülke için çok büyük bir problem. Maalesef ülkemiz yıllardır bunlarla boğuşuyor. 30, 40 yıldır. Sadece sağlıkta değil her alanda can kaybı oldu, hesaplayamadığımız nice büyük kayıplarımız oldu. Terörün 40 yıllık maliyeti 1.5 trilyon dolar. Can kaybını hesaplayamayız o apayrı bir şey. Sağlıkta da çok ciddi kayıplara neden oldu, engeller oluşturdu. Güneydoğu'daki illerimiz terör yaşanmasa pırıl pırıl yerler. Mecburi hizmet neden koyalım ki biz. Herkes gönüllü gider çalışır. Gidip gördüğümüzde gayet mükemmel, iklimi müsait... Bölgede terör hadiseleri yaşanmasa, Irak, Suriye olayları yaşanmasa bölgenin merkezi olacak yerler. Dolayısıyla terörün sağlıktaki en önemli olumsuz etkisi budur. Öbür yandan vasıflı insanı bölgede tutmakta zorlanıyoruz. İnsanlar çoluk çocuğu için terörlü bölgede geleceğini güvende hissetmiyor. Bu da hekim açığını bölgede sürekli gündemde tutuyor. Öbür taraftan can kaybımız oluyor. 2015-2016 tarihleri arasında yani yaklaşık 14 ay içerisinde 6 tane sağlık personeli şehit vermişiz bölgede. 19 ambulansımıza ve 10 sağlık kuruluşumuza saldırıda bulunulmuş. Ambulanslarımız da, sağlık kuruluşlarımız da maddi hasar aldı. 29 ambulansımız ekibiyle birlikte alıkonulmuş. Ambulanstaki tıbbi malzeme gasp edilmiş. Bunun gibi terörün bölgede sağlıkla ilgili verdiği zararlar bunun gibi.

ZEYTİN DALI İÇİN BİZ DE SAĞLIK ORDUSU OLARAK HAZIRDIK

Afrin harekatından önce Fırat Kalkanı vardı. Afrin Harekatı tamamlandı. Sırada Mumbiç ve Sincar var. Sonra Kandil. Türkiye askeri anlamda seferberlik halinde. Sınıra yakın bölgedeki operasyon için bakanlık olarak siz nasıl bir seferberlik ilan ettiniz, bakanlığınızda ne yaptınız?

Tabii terim olarak “seferberlik” askeri bir terim ama tabii ki biz Sağlık Bakanlığı olarak Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve konuyla ilgili bakanlıklarla koordinasyon içerisinde üzerimize düşen görevleri günü, saati içerisinde harfiyen yaptık. Bu yapılan hizmetler gerek doğrudan sahada, arazide sahra hastaneleri şeklinde kurulan müdahale yerleri gerek bölgedeki hastaneler, merkezdeki hastaneler yani Türkiye'nin sağlık kadrosu, bu teröre karşı Türkiye'nin vermiş olduğu silahlı mücadelede tabii ki bu mücadeleyi veren askerimizin görevlilerimizin her zaman yanında hemen yanı başlarında olduk. 40 yıldır da böyle. İçerdekinde de dışarıdakinde de gereken hizmetler gayet iyi şekilde verildi. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinde sağlık hizmetleri de yeni döneme uygun hale geldi. Yeni dönem askerlikteki yeni konsepte uygun şekilde sağlık personeli ihtiyacını karşılayacak düzenlemeler de şuanda hazırlanıyor. Geleceğe dönük olarak. Kısa vadede herhangi bir sıkıntı yok. Hangi alanda neye ihtiyaç varsa Sağlık Bakanlığıyla, sizin teriminizle koca sağlık ordusuyla ordumuzun, ülkemizin hizmetinde olduk. Başarılı hizmetler verdiğimize de inanıyorum. Zeytin Dalı Harekatı süresince istenen her branşta hekim arkadaşlarımız bölgeye sevk edildi. Ve bölgedeki bütün illerin hastaneleri personel açısından, kadro açısından takviye edildi.

FETÖ’DEN 6219 İHRACIN 1713’Ü HEKİMDİ

FETÖ’nün devletin her alanında, her kritik noktada yapılandığı biliyoruz. Sağlık Bakanlığında FETÖ ne amaçla yapılanmış tespit edebildiniz mi, mücadele bakımından ne yaptınız, kaç FETÖ üyesi ihraç edildi?

Devleti ele geçirmek için neresi kendi çalışmalarına uygun tespit etmişlerse oraya hücum etmişler. Rakamları söyleyeceğim. FETÖ terör örgütüyle mücadelenin başladığı günden bu güne Bakanlığımızda 6219 ihraç var. İhraçtan geri dönen 421. Açıkta 389 personel var şu an. 3097 kişi açığa alınmış. 1713 tabip ihraç edilmiş. İhraçtan iade 129 tabip görevlerine geri gelen. Açıktaki personel 122, açıktan iade edilen personel de 914. FETÖ, devletin bütün kurumlarına uzun yıllar çalışılmış bir proje olduğu için ve kendileri nereye gereksinim duymuşlarsa oraya girmişler, üstlenmişler. Devletimiz, milletimiz 2016 15 Temmuz'unda o darbe girişiminde liderimiz Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısına uyarak uçurumun kenarından aldı Türkiye’yi. Milletimiz kurumlarıyla devleti kurtardı. Ve devletimiz elbette ki böyle büyük bir tehlikeyi bertaraf etmek için üzerine düşeni yasalar, kurallar içerisinde yapıyor, yapmaya devam edecek. Bu mücadele öyle kolayca sonlandırılacak bir mücadele değil. Mücadele sonuna kadar sürdürülecek ve mücadeleyi yaparken de bu tür yapıların iplerinin nereye bağlı olduğunu biliyoruz. Bunlar tek şeyle yetinmemişlerdir, devlet her an bütün saldırılara karşı uyanık olmak zorundadır. Bunun gereğini de yerine getirmek zorundadır.

348 SURİYELİ HEKİM 410 EBE-HEMŞİRE

Suriyeliler bahsine geçelim. Suriyeliler Türkiye’nin sırtına yük gibi pompalanmak isteniyor ama biliyoruz ki Suriyeli hekimler sağlık alanında hizmet veriyor, sayıları ne kadar?

348 Suriyeli hekim, 410 Suriyeli ebe-hemşire Suriyeli göçmenlere hizmet ediyor. Ve destek elemanı da 157, göçmen sağlık merkezlerinde. Arapça-Türkçe biliyorlar, 106 kişi bunlarda, yönlendirme elemanı olarak çalışıyor. 960 civarında personel var ülkede çalışan Suriyeli. TC vatAndaşı olarak da 450 sağlık personeli bunlarla birlikte çalışmalarını sürdürüyor.   

SAĞLIK BAKANLIĞI OLARAK TTB’DEN ŞİKAYETÇİYİZ

Türk Tabipler Birliği, daha önce olduğu gibi Afrin harekatı başlarken de Türkiye karşıtı, terör destekli bir açıklama yaptı. Siyasi bir örgüt ve belli bir ideolojinin içinden konuşuyor ama hekimler bir taraftan canla başla Türkiye insanı için hizmet verirken bir grup hekim de Türkiye’nin milli savunma refleksini eleştiriyor. Bakışınız nedir?

Türk Tabipler Birliği’nin kuruluş amacı tabiplerin sağlıkla, çalışmalarıyla ilgili alanlarda ihtiyaçlarını dillendirmek. Onların daha verimli meslek ile ilgili çalışmalarını yapmaktır. Böyleyken bu alanın dışında sivil toplum kuruluşudur. Sivil toplum kuruluşu olmanın dışında kalkıp siyasi kimlik üstlenmeye kalkışırsa bu bir yanlış hareket, birincisi bu tespitte bulunalım. Siyasetin kuralları ayrıdır, siyasetin kurumlaşması da ayrı kurallara tabidir. Dolayısıyla STK olup siyasi kurum gibi davranırsanız, yanlış yaparsınız.

Zeytin Dalı harekatı ile ilgili takındıkları tavra gelince, bir kere Türkiye bir savaş yapmıyor orada, Türkiye kendisine karşı baki olan bir terör saldırısına karşı nefis müdafaası yapıyor. Türkiye’yi oraya gidip başka topraklara müdahale eden bir ülke olarak göstermeye kimsenin hakkı yok. Bir yerden saldırı var, tehdit var ve o tehdidi bertaraf etmek için Türkiye kendini savunma harekatı yapıyor. Ve buna milletin yetkili merkezi olan Meclis ve yürütme birlikte karar vermiş. Milli irade buna karar vermiş, ülkenin savunması ile ilgili bir konuda kararı vermesi gereken yer karar verdikten sonra onu tartışılır kılmak zayıflatmaya kalkışmak en hafif ifade ile bozgunculuktur. Böyle bir karar alınmazdan önce belki görüşünüzü söyleyebilirsiniz ama karar alındıktan sonra meşru karar verici makamlar tarafından, bunu tartışamazsınız, yapılan yanlış budur. Ve bu yanlışı yaptıkları için kendilerine de söyledik ve haklarında suç duyurusunda bulunduk Sağlık Bakanlığı olarak.

GELENEKSEL TIP KONGRESİ BU AY

GETAT kongreniz var Nisan ortasında. Alternatif tıp deyince sanki modern tıbbın alternatifi üretiliyormuş gibi anlaşılıyor. Aktarlar da mahalle aralarına kadar indi, demek ki talep var. Ne amaçlıyorsunuz GETAT ile?

Önce tanımlayalım, geleneksel tıp veya alternatif tıp, modern tıp. İnsanoğlu yeryüzüne geldiği günden bu güne hastalıklarla karşı karşıya ve o günden bu güne çare arıyor. Tabii ki bu çare uzun süre içerisinde giderek gelişiyor. Özellikle bunda 300-400 yıl önce deneysel tıp süreci başladığında bu modern tıp diye adlandırabileceğimiz süreç başlıyor. 300-400 yıl öncesine kadar insanlığın hastalıklarını tedavi için gayret ettiği süre de ürettiği büyük bir tecrübe yok mu? Var. Bundan kopmanın manası yok. Bunu yeninin de alternatifi olarak sunmak yanlış, bu tanımlamalar da yanlış. Bu tıp aslında bir süreç devam ediyor, bu süreci birbirine bağlamaktır bu geleneği geleceğe bağlamaktır. Elbette ki biz bilgilerimiz gelişti, giderek de gelişecek bu yeni sürecin bize kazandırdığı bilgi birikiminden yararlanarak geçmişimizi gözden geçirebiliriz. Oralardan nelerden istifade edilmiş bunların insan sağlığına katkısı neydi? Yeni bilimsel gelişmelerle onları çok daha iyi değerlendirebilecek dönemdeyiz. Onun için yapılan iş insanlığın tarihi birikimini gelecekle buluşturmaktır. Oysa ki hiç bir tıp öbürünün alternatifi veya ayrı bir alan değildir.

Aktarlık mevzusuna gelince, biz aslında bu işi bilimsel çizginin içine alırsak, bilim koridoruna dahil edersek elbette ki bu konuyla ilgili uğraşanlarında bilgilendirilmesi onların bilgi düzeylerinin yükseltilmesi sağlanabilir. Bugüne kadar ne yapmışız bir ortaya koyalım, bundan yararlanmak için ne yapabiliriz, tartışılır. Sahayı, tarihi masaya yatıryoruz. İlaç gibi bazı çalışmalar nasıl uzun süre alıyor, bu da insanlığın bu mirasından istifade etmek. Bunu neden Türkiye’de istedik? Anadolu insanlığın harmanlandığı yerdir çünkü. Bu coğrafya insanlığın hafıza kartının olduğu yerdir ve bitkiler açısından çok zengindir Avrupa’dan çok öndeyiz sayı olarak. Böyle bir zenginliğin biz insanlığa sunalım diyoruz, gel e geçmişimizi beraber tanıyalım, insanlığın hizmetine sunalım. Yaptığımız bu…