2018’i öngörmeye yakın coğrafyamızdan başlayalım. Astana süreciyle birlikte Suriye çözümsüzlük kıskacından çıkmış gibi görünüyor ama nasıl ve hangi zamanlamayla kesin çözüme kavuşulacak bilinmiyor. Suriye’de küresel, bölgesel ve yerel aktörler arasında güç paylaşımı henüz yapılmadığı için hala risk var deniyor. 2018’de ne beklemeliyiz Suriye’de?
Taraflar Cenevre’de, Suriye’de rejim ve muhalefet arasındaki siyasal süreçle ilgili yol haritası üzerinde bir şekilde mutabakata vardı diyelim. Bu mutabakat, elbette, büyük güçlerle bölgesel güçlerin baskısı sonucunda elde edildi. Bundan sonra artık önemli olan mevcut tarafların- yani Suriye’deki etnik ve mezhep gruplarının- olası iktidar paylaşımı yolunda varılacak anlaşmanın ruhuna- demokratik haklar anlamında- riayet edip etmeyecekleri. Eğer edilmezse, Irak Anayasası’nın kabulünden sonra Irak’ta yaşanan sorunlarının benzerlerinin Suriye’de yaşanması mümkün. Bu olasılık gerçekleşirse Suriye’nin huzura ve istikrara kavuşması uzak gözüküyor. Bugün Astana Mutabakatı sayesinde üç garantör ülke, Suriye’de çatışmasızlık alanları ilan ederek görece istikrarlı adacıklar yaratılabildi. Ancak bu görece istikrarın önünde dahi çeşitli zorluklar var. Öncelikle yeni ilan edilen 2017 Amerikan Ulusal Güvenlik Belgesi’nden de anlıyoruz ki ABD ile Rusya arasındaki jeo-politik ve jeo-ekonomik mücadele henüz bitmiş değil. Şüphesiz bu durum Suriye’nin gelecekteki gidişatını da etkileyecek. Bu arada, bölgesel güçler arasında en huzursuz olanı tabii ki İran. Tahran yönetimi şimdilik, ABD tarafından çevrelenme baskısı altında, Astana süreci içerisinde Rusya ve Türkiye ile işbirliğine girmeye razı geldi. Ancak, Tahran her hâlükârda Irak ve Suriye’de kazanmış olduğu alan hâkimiyetinden taviz vermek istemiyor. Bir başka zorluk da Esad Rejiminden kaynaklanıyor. Rejim, ülke bütünü üzerinde tam bir hakimiyet sağlama arzusunu terk etmiş değil. Zaman zaman Suriye’de çatışmasızlık alanlarına yakın mevkilerde hava bombardımanının devam etmesi de bundan.
Tüm bu zorluklara rağmen belirtmeliyiz ki; bugün Rusya, İran ve Türkiye arasında Astana’da yakalanan işbirliği ruhundan doğan çatışmasızlık bölgeleri ve sahadaki göreceli istikrar adacıklarının varlığı Suriye’deki çözümsüzlük kıskacından çıkmak için büyük bir fırsat sunuyor. Bu fırsatın Suriye’nin tümü için bir değişiklik yaratması önünde duran en büyük engel küresel, bölgesel ve yerel aktörler arasında devam edegelen güç mücadelesi. Ayrıca, çok zikredilmeyen bir faktör daha var ki, Suriye’de istikrarın kurulmasını geciktirip zorlaştırabilir. Bu faktör, sahada var olmaya devam eden ya da DAEŞ gibi çökertilen terör gruplarının militanlarına ne olacağı sorusuyla yakından ilişkili. İstikrar güç mücadelesi ve rejimin inadı nedeniyle gecikirse hikaye başa sarabilir, DAEŞ başka bir isim altında, ya da benzeri radikal eğilimlere sahip bir grup tekrar Suriye mücadelesinde ortaya çıkabilir. Tabi DAEŞ’i anıp diğer bir terör grubunun Suriye’de varlığına değinmemek olmaz. PKK/PYD şuan için ABD-Rusya güç mücadelesinin aracı olmuş görünüyor. Aktörler PKK/PYD unsurlarını sadece birbirlerine karşı değil, bölgesel aktörler ve rejime karşı da elde tutuyorlar. Suriye’de siyasi istikrara bir şekilde geçilecekse terör örgütlerinin birbirlerine karşı yedek lastik olarak tutulduğu bu politikalardan da vaz geçmek gerekiyor.
Özetlemek gerekirse, 2017 Astana-Soçi süreçleri Suriye’de istikrarın yaratılması ve normalleşmenin gerçekleşmesi için önemliydi ama biraz önce bahsettiğim istikrarsızlık unsurları ve özellikle Washington- Moskova mücadelesinin istikrarsızlaştırıcı etkisi nedeniyle 2018’de Suriye’yi bekleyen gelecek konusunda çok ümitvar olamıyorum.
Türkiye PYD’nin çözüm masasında olmasını engellemek için her türlü uyarıyı yaptı muhataplarına. Güvence de verildi ancak yine de bazı kaynaklardan aksi yönde kimi açıklamalar geliyor. Nedir durum, ne olacak?
Türkiye, bu konuda asla taviz vermeyecektir, zaten bunu pek çok kez açıkça ifade etti.
Esed’i mi kabul edecek Türkiye Esedli geçişi mi?
Türkiye zaten, gelecekte Esad’lı bir Suriye’nin olamayacağını en üst seviyede ilan etti. Ancak geçiş süreci ile ilgili pazarlıklar sonucunda Ankara’nın bazı önemli çekincelerinin karşılanması şartıyla belki bir dönem Esad’lı bir geçiş olmasına göz yumulabilir.
Savaş boyunca Esed ile PYD arasında uzun süren bir ittifak vardı. Son haftalarda karşılıklı suçlamalar geldi hatta Esed “Başta ABD olmak üzere yabancı bir ülkenin çıkarına hizmet edenler, vatan hainidir" dedi. Ama Halep’te yeni bir ittifak geliştiği haberleri geliyor. PYD sahadaki varlığını koruyacak mı, ne olacak?
PYD maalesef Suriye’de başta ABD ve Rusya olmak üzere herkes tarafından kullanılan maliyeti düşük bir araç. Suriye’de rekabet içindeki güçler maalesef bu aparatı bir süre daha kendi isteklerini karşı tarafa kabul ettirmek için kullanacaklar gibi görünüyor. Ancak tabi bu iki güç tarafından da herkese karşı ve birbirlerine karşı kullanılmanın da riskleri var ve bu riskler PYD için de geçerli.
Türkiye’nin Suriye’deki varlığı ne olacak? Hayli zamandır Afrin operasyonu da bekleniyor?
Afrin operasyonunun hazırlıkları tamamlandı. Türkiye buradaki PKK tehdidini bertaraf etmede son derece kararlı, zira bu bir beka meselesidir Ankara açısından. Ancak, Ankara en uygun zamanı kolluyor ve dolayısıyla bu konuyu Astana’daki ortağı Rusya ile istişare ederek gerçekleştirmek, böylece Fırat Kalkan’ındaki gibi kendisine en az zarar ve maliyeti getirecek bir senaryo ile başarmak istiyor.
Irak’taki durum nereye evrilir?
Şu anda ABD merkezi Bağdat hükümeti üzerinde İran etkisini azaltma stratejisini uygulamakta ve bu konuda da epey ilerleme sağlamış durumda. Bu arada PKK’nın Kandil üzerinden Suriye’dekine benzer bir yerel yönetim kurma teşebbüsleri olduğunu duyuyoruz. Dolayısıyla, İran ve Bağdat Hükümetinin bu noktaya dikkat etmesi gerekiyor. Çok açık ifade edelim; bu ülkelerin Türkiye ile birlikte PKK karşısında ortak mücadele vermesi, Bağdat ve Tahran’ı gelecekte PKK odaklı tehdit karşısında kuvvetli kılacaktır.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ile ABD arasındaki ittifak Arap coğrafyasını nasıl etkiler? Türkiye ne yapar?
ABD’de pişirilip kotarılan bu Suudi Arabistan, BAE, Mısır kuşağı şimdiye kadar birçok noktada başarısız oldu. Bu yüzden de eksen diye andığımız bu blok olaylar karşısında sarsıntı geçiriyor. Trump’ın son Küdüs hamlesi de sonuçta, ve Washington’da hiç beklenmediği bir şekilde, Arap ve Körfez dünyasını bölme ve yönetme stratejisine büyük zarar verdi. İİT ve BMGK’de alınan sonuçlar bunun en önemli kanıtı.
Bu kuşak zaten bir ittifak değil, İran karşıtı bir oluşum olarak ABD tarafından sahaya sürüldü ama örneğin Mısır ile Suudi Arabistan arasında İran konusunda bile -ayrıntılara gelince- ciddi görüş ayrılıklar var. O nedenle Washington’un bu bloğu daha ne kadar bir arada tutabileceğini bekleyip göreceğiz. Zaten ABD’nin bu konuda zorlandığını da biliyoruz, örneğin son dönemde Mısır Rusya ile de ciddi bir işbirliği süreci içerisine girdi.
Sözün özü mevcut kuşak farklı kırılganlıklara sahip. Türkiye, bu nedenle, bu kuşak içindeki ülkelerle de konu bazlı ilişkiler kurmak suretiyle ABD-Israil’in böl ve yönet stratejisini boşa çıkartabilir. Nitekim Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürmüş olduğu çok taraflı mekik ve telefon diplomasisi sonuç verdi, çağrıları Müslüman Arap Dünyası’nda karşılık buldu. Ankara’nın son Suudi Arabistan açılımını da bu çerçevede değerlendirilmeli. Bugün, Arap coğrafyasında önemli olan asla mezhep ayrılığına mahal vermemek. Bu nedenle Ankara’nın sık sık bu coğrafyada dillendirdiği Sünni-Şii ayrımı yapılmaması gerektiği yönündeki uyarıları dikkate alınmalı. Zira, Arap Dünyasını bölmek ve parçalamak isteyenler bu ayrıştırmayı şimdiye kadar pek çok kez kullandılar.
Rusya yaşanan pek çok farklı krizden, süreçten en karlı çıkan ülke gibi görünüyor. ABD ile de kafa kafaya gelmemeye dikkat ettiği anlaşılıyor. Öyle mi? Bu durum böyle devam eder mi? Kudüs, Suriye gibi konularda Türkiye ile benzer çizgide kalır mı, PYD konusunda fikir değiştirir mi, ne bekliyorsunuz?
Rusya’nın halihazırda sadece Suriye meselesinde değil diğer pek çok konuda ABD ile fikir ayrılığı var. Şu anda Astana’da İran-Türkiye ile oluşturduğu denge mekanizması Moskova’nın Suriye’de -ve belki diğer pek çok yerde- Washington karşısında elini güçlendiriyor. İki taraf arasında Suriye üzerindeki pazarlıklar da henüz son bulmadı, o nedenle Moskova Türkiye’yi rahatlatmak için PYD konusunda bir formül bulmak isteyebilir. Ancak, yine de Rusya Ortadoğu’da Washington ile devam eden güç mücadelesinde PKK/PYD’yi elinde koz olarak tutmak isteyebilir. Bu nedenle de Türkiye dengeleme politikasını çok yönlü, aktif ve çok taraflı olarak sürdürüyor.
Avrupa’da aşırı sağ, yabancı karşıtlığı, en çok da İslam düşmanlığı tırmanıyor. Aşırı sağ partiler yükseliyor, iktidarı paylaşıyor ya da yaklaşıyor. Bu çılgınlık sürecek mi?
Sürecek gibi görünüyor. Bunun bir sebebi, terör ile İslam’ın uzun bir süredir yan yana telaffuz edilmesi ise diğer bir sebebi de Avrupa’da yaşana gelen gelir farklılığı, yaşanan iktisadi sorunlar ve halkın bu durumdan geçmişteki iktidarları sorumlu tutması. Sonuçta, Avrupa halkaları çareyi aşırı uçlarda görüyor.
Öte yandan Brexit, İngiltere’nin AB’den çıkış süreci, hem Londra’yı, hem Brüksel’i sarsmaya devam ediyor. AB’yi 2018’de ne bekliyor?
2019 Mart ayına kadar İngiltere’nin AB ile ayrılma müzakereleri devam edecek. Brexit gerçekten de Birlik tarihinde daima önemli bir kopma olarak hatırlanacak. Bu olay AB’nin gidişatını da tabii ki doğrudan etkileyecek ve biz Birliğin nasıl bir dönüşüme uğrayacağını hep birlikte göreceğiz. Bu İngiltere hadisesi çoktandır Birliğin temeli olan Avrupa entegrasyon fikrini zedeledi. Bu nedenle, biz bugün kıtada neredeyse birden fazla Avrupa resmi görüyoruz. Bu gidişat ya dağılmayla sonuçlanacak ya da Almanya veya Fransa hegemonyasının Birlik içinde daha da sağlamlaşmasıyla.
Türkiye AB ilişkileri ivme kaybediyor ve sanki kopuşa gidiyor. Öyle mi olacak sizce?
Evet, Türkiye-AB ilişkileri bir süredir düşük bir seviyede seyrediyor ama Ankara, Birliğin önemli bazı ülkeleriyle ilişkilerini yeniden düzenlemek istediğini ve AB’den vazgeçmediğini-ve bunun kanıtı olarak da imtiyazlı ortaklık bile istemediğini yineledi. Ankara, daha yeni, Birlikle daha adil bir ilişki beklentisi içinde olduğunu ve bu suretle üyelik perspektifinden vazgeçmediğini de Cumhurbaşkanımız aracığıyla ifade etti.
FETÖ ve PKK ile mücadele konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerine saygılı davranmadığını gördük pek çok Avrupa ülkesinin. Hatta Türkiye karşıtı her türlü yapıya açık destek olduklarına şahit olduk. Neden? Ne bekliyor terör desteğinden? 2018’de bu hataya devam edecekler mi? Türkiye ne yapmalı buna karşı?
Türkiye, bir süredir özellikle Suriye ve Irak söz konusu olduğunda aktif savunma ve aktif dengeleme siyaseti sürdürmekte. Bu şekilde Irak-Suriye hattından kendine yönelen tehditleri caydırıyor. Öte yandan, ikili ve çoklu diplomasi sonucunda değişik bölgelerde birçok ülkeyle arasında var olan ilişkileri tazeliyor. Ankara’nın farklı kıtaları kapsayan diplomatik ziyaretleri ve başlattığı işbirliği girişimleri önemli. Böylece Ankara farklı bölge ve alanlarla farklı seviyelerde karşılıklı bağımlılık ilişkileri geliştirmeyi amaçlıyor. Kimi daha yüzeysel kimi derin, kimi stratejik kimi ekonomik alanda kalacak bu ilişkilerin bir ilişki ve karşılıklı bağımlılık çeşitlendirme politikasının parçası olduğunu anlamak gerekiyor. Bu çeşitlendirme sayesinde Avrupa’nın hem ticaretten hem de siyaseten hatalı politikalarına direnmek mümkün olabiliyor. Ayrıca ilişki ve karşılıklı bağımlılık çeşitlendirmesinin özellikle Avrupa-Türkiye ilişkisi için olumlu bir yanı da var. Türkiye’nin İİT ve BM Genel Kurulunda seslenebildiği ülkelerin fazlalığı konu bazlı işbirliği söz konusu olduğunda Avrupa başkentleri nezdinde de bir ilgiye mazhar oluyor. Kudüs oylaması, konu bazlı işbirliği ve kamu diplomasisinin nasıl iç içe geçebileceğini bize gösterdi.
Avrupa’nın özellikle terörizm konusundaki hatalı politikaları karşısında Türkiye uluslararası toplumu arkasına aldığı müddetçe başlatmış olduğu dengeleme siyasetinde daha da başarılı olacaktır. Sonuçta, Avrupa’nın terörizmi şimdiki gibi alenen desteklemesi zamanla mümkün olmayacak, ya da Avrupa’nın popülist siyasetine artık katkı sağlamayacak. Bu nedenle Ankara’nın bugünkü motivasyonla çoklu diplomasini geliştirmesi ve karşılıklı bağımlılık ilişiklerini arttırması hem Türkiye’nin kapasitesi açısından hem Türkiye-Avrupa ilişkileri bakımından hem de Türkiye’nin bekasına yönelik çok yönlü riskleri savuşturması bakımından çok önemli.
15 Temmuz 2016’den beri Türkiye ile kıta Avrupası ülkelerinden farklı bir ilişki kurdu AB’den çıkan İngiltere. Neden? Ve 2018 İngiltere-Türkiye ilişkilerine getirecek?
DEAŞ Suriye’de aniden buharlaştı ama tamamen bitmeyeceğinde herkes hemfikir. Ne olacak karşımıza ne olarak çıkacak DEAŞ yeni yılda?
DAEŞ’te savaşmış yabancı askerlerin bir kısmının Avrupa’ya geri dönmesi, bir kısmının da yer altına inmesi bekleniyor. Yer altına inenlerin, tedbir alınmaması durumunda Suriye’de sonradan bir başka isimle vücut bulması olasılık dahilinde. Böyle bir olasılığın engellenmesi için hem Suriye’de hem de Irak’ta doğru politikalar izlenmesi gerekiyor.
Ve aslında belki de ne fazla merak edilen konu; Türkiye-ABD ilişkileri… Müttefik ilişkisine riayet etmediği bilakis düşmanca bir siyaset güttüğü 2017’de açık seçik görüldü ABD’nin. FETÖ, PKK konuları başta olmak üzere. Türkiye ise önce Suriye, sonra Katar ve Kudüs konusunda ABD’nin oyununu bozan ve yerine oyun kuran bir siyaseti başarıyla yürüttü. Gerginlik hakim. Ne bekleyelim? Türkiye ne yapıyor? ABD ne yapar?
Türkiye-ABD ilişkileri 2017 senesinde gerçekten dibe vurdu. İki taraf arasında büyük bir güven bunalımı yaşanıyor. FETÖ; PKK/PYD v.b. bazı ciddi sorunlar çözüm bekliyor. Türkiye’nin ABD’yi ikna etmesi ancak uluslararası alanda elde ettiği diplomatik ve askeri başarılar nispetinde olur. Nitekim Washington’un vize konusunu aniden çözmesi de nasılsa Ankara’nın Kudüs meselesindeki başarısının hemen ardından ve S-400 anlaşmasının imzalandığı açıklamasının sonrasında geldi., ABD-Türkiye arasında gerginlik devam etse bile, görüyoruz ki ABD Türkiye’yi gözden çıkaramıyor. Ben şuna inanıyorum, bu Ortadoğu-Avrupa-Doğu Akdeniz jeopolitiğinde Türkiye’yi asla gözden de çıkartmayacak ama Washington, Ankara’nın potansiyelinin de farkında. Zaten Washington’u uzun bir süredir ürküten Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli oldu. Bu potansiyel, tüm darbelere rağmen- terör, 15 Temmuz, vb, hala canlı. Bu potansiyeli Türkiye bugün kendisine ve dolaylı olarak bölgeye yönelik oyunları bozmakta kullanıyor.