23 Kasım 2024 Cumartesi / 22 CemaziyelEvvel 1446

Prof. Dr. Güney: Ablukanın arkasında ‘jeo-ekonomi’ var

Güney: Terörü destekliyor iddiaları bahane. Asıl sebep Katar’ın muazzam doğal gaz rezervleri ve LNG teknolojisiyle Suudi Arabistan için rakip, BAE için kıskanılan bir tedarikçi haline gelmesi ve ABD’nin bölge planına uymaması.

FADİME ÖZKAN12 Haziran 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Prof. Dr. Güney: Ablukanın arkasında ‘jeo-ekonomi’ var

Trump’ın Arabistan ziyareti, büyük bütçeli silah satış anlaşması, Katar’a izolasyon, Rakka operasyonun YPG-PKK ile başlaması, İran’da terör saldırısı ve ABD’nin Tahran’ı çevreleme politikası… Ve Rusya tabii. Ortadoğu coğrafyası çoktan beridir yeniden kanlı bir dizaynın oyun alanı ama son haftada olanlar yeni bir durumun mu habercisi? Neler oluyor büyük resimde?

Büyük resimde ne oluyor? Nereden başlamalı. Gelin 2015’den başlayalım. Rusya Soğuk Savaş bitince çekildiği Ortadoğu’ya hem de kritik bir coğrafyayı kontrol altına alarak geri döndü. Bugün bu coğrafyayı, yani Batı Suriye’yi, elinden çıkarmamak için İran’ı destekleyip Rejimi koruyormuş gibi görünüyor ama kimi zaman ABD ile kimi zaman Türkiye ile kimi zaman da Afrin’deki Rusya yanlısı PYD ile işbirliği yapıyor. Moskova’nın en çok merak ettiği ABD’nin Rakka operasyonu sonrası ne yapacağı.

TAHMİN EDİLEMEZ CAYDIRICILIK

Neden?

Çünkü Trump ile beraber ABD, Obama dönemi geriden idare stratejisini sürdürmekle beraber Ortadoğu’da daha güçlü bir varlık gösteriyor. Bu gücü bir yandan ansızın Şam rejimine karşı gönderdiği füzelerle gösteriyor ve şu mesajı veriyor: Benim ne zaman ne yapacağımı bilemezsiniz. Caydırıcı ve/veya cezalandırıcı gücümü haber vermeden, hissettirmeden sürpriz bir şekilde kullanabilirim. Ben bu yaklaşıma “unpredictable deterrence” yani “tahmin edilmez caydırıcılık” diyorum. ABD, beri yandan, delege ettiği savaşları sürdürecek aktörler listesini kendisi için maliyetsiz aktörlere odaklanacak şekilde kısaltmış durumda. Yani YPG’yi silahlandırıyor ve bunu sorduğumuz Amerikalılar Trump’ın çok akıllı olmadığını filan söylüyorlar. Çok saf değiliz Allahtan. Ortadoğu’da devletler saf olmamayı zor yoldan öğrenirler, ama kimi zaman tüm devletler farklı şekilde cesaretlendirilebiliyor. Bakınız, İran, Hizbullah ve Haşti Şabi ile, Irak’ta ve Suriye’de DAEŞ’e karşı cesaretlendirilmişti. Şimdi Trump verilen bu krediyi geri alıyor ve İran’ın yerine Riyad’ı sahneye benzer taktiklerle sürüyor. Kısaca ABD ve Rusya’nın destekleyip öne sürdükleri aktörler değişiyor ama stratejileri değişmiyor. Vekalet savaşları hala bu coğrafyanın yazgısı.

TERÖRE DESTEK BAHANE

Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Yemen “teröre destek vermekle suçladıkları” Katar ile diplomatik ilişkilerini kesti. Hava sahası kapatıldı, diplomatlar geri çekildi. Bu ani ablukanın sebebi ne?

Katar’a karşı uygulanan ablukanın birden fazla nedeni var. Öncelikle şunu söylemeliyiz, Katar’a karşı yöneltilen teröre destek verdiği yönündeki suçlamalar sadece bir bahane. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de hatta Avrupa’da terörün karmaşık ve bugünün jeopolitik-jeo-ekonomik mücadelesine içkin sebepleri var. Doha’nın tüm desteği dedikleri şey ortadan kalksa dahi terörün, teröre neden olan asıl sorunlar bitirilmeden ortadan kalkacağını düşünmek, hadi iyi niyetle cümleyi tamamlayalım, saf dilliliktir. Katar’a karşı yöneltilen düşmanca tutumu meşrulaştırmak için kullanılan bir diğer bahane de Doha’nın İran’la sürdürdüğü yakın ilişkiler. Bu bahane de kolayca çürütülebilir çünkü Uman başta olmak üzere Körfez ülkelerinin kendileri çok hoşlanmasalar da Tahran ile ilişki kuruyorlar. Suudi Arabistan’ın bile İran ile ticari bağları var. Kısaca bahaneler bol, abluka ve krizin esas sebepleri bambaşka.

KATAR ARABİSTAN’A RAKİP OLDU

Nedir asıl sebepler?

Benim çok sevdiğim bir kavram var: jeo-ekonomi. Ekonomi politiğin coğrafi fırsat ve riskleri nasıl değerlendirdiğini inceliyor. Biz de Katar krizinin jeoekonomik nedenini analiz edelim burada. Siyasi kimliği açısından Katar genç bir ülke, hatta tüm KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) üyesi ülkeler 1. Dünya Savaşı sonrası gelişmelerin bir ürünü olarak siyasi hayatlarına başladılar. Körfez içerisinde Suudi Arabistan’ın baskın konumu nedeniyle Katar gibi emirliklerin kendilerine özgü siyasi gündemleriyle uluslararası politikaya katılması da oldukça geç oldu. Hatırlamayın Soğuk Savaş Ortadoğu’sunu. Katar var mıydı, yok muydu cevap vermekte zorlanırız. Oysa son 20 yılda hatta son 10 yılda Katar’ın hem Dünya hem de Ortadoğu siyasasında varlığından bahsediyoruz. Arabuluculuk faaliyetlerini hatırlarsınız ya da Al Jazeera etkisi diyorsunuz değil mi, ben de şöyle diyorum; Al Jazeera’dan önce doğal gaz vardı. Katar’ın muazzam doğal gaz rezervleri elbette ki önemli ama daha önemlisi LNG yani sıvılaştırılmış doğal gaz teknolojisinde Katar’ın öncü bir konum elde ederek değişen, yani Doğu’ya kayan enerji pazarı için yeni bir cazibe merkezi haline gelmesi. Kısaca Katar, Suudi Arabistan için dikkat edilmesi gereken bir rakip, Birleşik Arap Emirlikleri içinse kıskançlıkla takip edilen bir enerji tedarikçisi haline geldi. Körfez içi rekabet, doğal kaynaklardan elde edilen para ve enerji piyasalarında etkinliği artırma arzusu rakip jeopolitik açılımları da beraberinde getirdi.

Jeopolitik rakip açılımlardan bahsettiniz; Katar, Arap Baharı'na, İhvan'a, Hamas'a, Suriye muhalefetine destek veren ve tüm bu konularda Türkiye ile uyumlu olan tek ülke idi. Katar ile Türkiye’yi ortaklaştıran ne? Tüm bu jeopolitik açılımlar düşünüldüğünde Katar izolasyonunun Türkiye açısından anlamı ne?

Olayın başlangıcı dediğiniz gibi Arap Baharı’ydı. Arap Baharı patladığında ve Arap Dünyası için çok önemli bir merkez olan Mısır’da İhvan’ın siyasi iktidara ulaşmasının yolu açıldığında ABD ve Batı bu jeopolitiğe izin vermeme kararı aldılar. Bu kararın çok nedeni vardı elbette, farklı farklı yazılarımızda bu nedenlerden dem vurduk ama İhvan’ın, bu arada bir Müslüman Kardeşler kuşağının engellenmesi işi karşı devrimlere ve bu devrimleri finansa eden güçlere verildi. Riyad’ın Mısır’da Sisi’nin arkasındaki asıl güç olarak sahneye çıktığı dönemdir bu. Ancak buradan şunu çıkartmamak lazım; Suudi Arabistan Ortadoğu’da kendi çıkarları doğrultusunda tamamen serbest bırakıldı. Ortadoğu altın tepside Riyad’a verildi. Hayır! Zaman zaman Washington DC altın tepside bir şeyler sunuyormuş gibi görünebilir ama verdiği lokmaları sunduğu aktörlerin midesinden altın kerpetenle söktüğü unutulmamalı. Riyad’ın başına da bu geldi. Bir yandan rakibi Katar’ın desteklediği Müslüman Kardeşler hattının çökertilmesi için Riyad kullanıldı, diğer yandan Kaya Gazı/Kaya Petrolü piyasalara sürülerek petrolün fiyatı düşürüldü ve Riyad, hem de Yemen’de cesaretlendirilmişken kendi güvenliği için çok önemli olan petrol gelirlerinin hızla azaldığını görmek zorunda bırakıldı. Diğer yandan Obama Ortadoğu’dan Amerikan askeri varlığının çekileceği hikayesini anlattı ve İran’a taktiksel bir alan açtı. Herkes herkesle dengelenirken Batı için çok önemli olan enerjinin musluğunu ve Arap Dünyasında siyasi iktidar hayali kuran her hareket için çok önemli olan paranın musluğunu elinde tutan Körfez güçleri tek tek ehlileştirildi.

Katar’a olan da bu mu, ıslah için abluka?

Bugün, dün kendi gündemini takip ederse neyle karşılaşacağını gören Riyad eliyle tam da Rakka ve Musul operasyonları başlangıcında Katar’a Arap direnişine geçit vermemesi hatırlatılıyor. Kısaca ABD Ortadoğu’da yeni bir düzen istemiyor. 1991’den beri ABD’nin yeni statüko olarak Ortadoğu’ya dayattığı şey (ulusların/devletlerin çöküşü ve işlemeyen -bölgesel güçlerin birbirine rakip edildiği yeni ulus/devlet inşa projeleri, dayatılan konfederasyonlar-federasyonlar adına zorla olduğu görmezden gelinen demografik değişimler vb) küçük revizyonistlerin ağzını sulandırabilir ama Türkiye bu gidişin sonunun bölge ve bölge insanı için iyi olmadığını görecek kadar bölgede. Suriye’de Türkiye’nin ABD’nin YPG/PYD kararına karşı son sözünü söylemesinin nedeni de hem bu tabloyu açıkça görmesinden hem de direnecek gücünün olmasından kaynaklanıyor. 

PETROL İÇİN SİLAH

Katar izolasyonunun ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinin akabinde gerçekleşmesine tesadüf değil illa ama bu kadar çıplak bir müdahale de tuhaf değil mi?

Trump’ın Ortadoğu ziyareti boşuna değildi elbette. ABD belirtiğiniz gibi çıplak bir netlikte müdahalenin gerçekleşmesini sağlıyor çünkü Ortadoğu’da kaos çok üzücü sahneler yaratsa da bir umudu da içinde barındırıyor. Büyük güçlerin Ortadoğu planlarını zorlaştıracak, maliyetli hale getirebilecek aktörler ortaya çıkabilir, koalisyonlar kurulup bozulabilir. Arap Dünyası çeşitli şekillerde sıkıştırılıp parçalanırken direnebilir vs. Bu oyun bozucu yeni siyasal icatların ortaya çıkmasını engelleyecek en güçlü itki bölgedeki “eski düzen”. Trump da Ortadoğu’da Suudi Arabistan üzerinden Riyad’a silah satarak şunu söylemiş oldu. “Ey eski otoriter güçler, güçlü olmaya devam edin; güvenliğiniz sattığım silahlarla güvence altında olacak.” Eski Körfez-ABD anlaşmasının temeli “petrol için silah”tır. Bu anlaşma şimdi bir nevi otoriter istikrar için silah biçimine dönüşmüş durumda. Riyad akıllı bir aktör olarak bunu aynı zamanda Körfez’de kendisine en büyük güç olma, eskisi gibi hegemon olma hakkı verilmesi olarak yorumladı. Katar’a karşı açık, acele ve çabuk bir biçimde sahnelenen saldırının netliğinin sebebi bu. Tabi bu netlikle pek çok merkeze mesaj veriliyor: Araplara, topraklarınız paylaşılırken otoriter merkezlerin, Riyad’ın, Mısır’ın ne söylediğine bakın deniyor; İran’a, sen dur fazla ileri gittin, bu sürece direnirsen savaşın kendi içine sıçradığını görürsün deniyor.

MÜDAHALE ÇIPLAK, MESAJ NET

Ya Türkiye’ye?

Türkiye’ye verilen mesaj da önemli: Rakka sonrası hareket alanın düşündüğün kadar geniş olmaz deniyor. Katar krizinin Körfez içi bir mesele olmadığını bu mesajlardan anlayabileceğimiz gibi İran ve Türkiye’nin Katar’a verdiği desteğin netliğinden de anlayabiliriz. Kısaca müdahale çıplak ama müdahalenin Tahran ve Ankara’dan okunması da gayet net.

BİR TAŞLA İKİ KUŞ

İran’ı resme dahil ettiğimize göre bu yaşananların İsrail’le nasıl bir alakası var? İran merkezli saldırılar İhvan yok edilmeye çalışılırken mezhep savaşını körükler mi?

Aslında bir taşla iki kuş vuruluyor burada. İlk kuş İsrail ile ilgili. Suudi Arabistan silahlandırılarak İran’a karşı bir set oluşturuldu Riyad mutabakatıyla. Trump ve ekibi bu mutabakatı İsrail ve Arap-İsrail barışı ile ilişkilendirerek aslında İsrail’in uzun süredir rahatsız olduğu İran’ın güçlendiği algısını tersine çeviriyor. Bu tür bir İsrail kartı Trump için sadece Ortadoğu’da değil iç politikada da önemli. İkinci kuş, Tahran-Riyad rekabeti üzerinden kaşınan mezhep çatışması olasılığı. Mezhepçilik uzun bir süredir İran ve Suudi Arabistan tarafından bölgedeki çatışmalarda etkinliği artırmanın bir aracı olarak kullanılıyordu. Her iki devlet de mezhep fikrini kullanarak alanda savaşan/savaşabilecek vekiller devşiriyorlardı. Bu yeni bir şey değilken ve ABD DAEŞ’e karşı savaşı YPG eliyle Rakka ve Musul’da fırına sürmüşken DAEŞ’in birden bire hem de Şiilik için sembol önemde yerlere saldırı düzenleyeceği tuttu. İkinci kuş -ki iyi şeylerin alameti değil- hem Tahran’ın hem de Riyad’ın üzerinde uçuyor. Bu sefer iki merkez ve iki mezhep vekiller ve vekalet savaşları olmadan karşı karşıya getiriliyor. Önceki sorunuza cevap verirken kullandığım “altın kerpeten” metaforunu hatırlayın. Tahran’a dün ne verildiyse (Irak, Lübnan, Suriye’de alan), Riyad’a bugün ne veriliyorsa (Mısır’da etki, İsrail’le yakınlık, körfezde güç) yakında mezhep sürtüşmesi üzerinden tek tek geri alınıverir. Maazallah Suriye’nin başına gelenler hem Tahran’ın hem de Riyad’ın başına gelebilir. Şimdilik ibre Tahran’ı gösteriyor (DAEŞ saldırısı, PJAK ile çatışma vb) ama her şey Tahran’ın ehlileşmeyi ne kadar kabul edip etmeyeceğine bağlı.

İRAN İÇİN OBAMA KAPISI KAPANDI

Bu açıdan bakıldığında Türkiye ve Pakistan’ın Katar’a asker göndereceğini söylemesi, İran’ın da gıda malzemesi göndermesi bu merkezlerin söylediğiniz “ehlileştirme operasyonuna” direndiğini mi gösteriyor? Bu yeni yakınlaşma Suriye denklemini nasıl etkiler?

Bu işbirliğinin elbette bir anlamı var: Pakistan, Taliban’ı içine sokan ve Pakistan için terörü yaratan ABD’nin, üstüne üstük Hindistan’ı sonuna kadar destekleyen ABD’nin “teröre karşı savaşı” Katar üzerinden başlatmasının anlamını biliyordur mutlaka. Ama daha önemlisi İran’ın konumu. İran Riyad mutabakatının hemen ardından Katar hamlesi yapılınca Obama ile açılan kapıların Trump döneminde kendisi için kapandığını anlamış görünüyor. Bu önemli bir değişiklik. Trump, adeta Soğuk Savaş döneminde Dulles’ın stratejisini (roll back the Soviets: Sovyetleri etki kazandığı yerlerden çıkartmak stratejisini) Tahran’a uyarlıyor. İran bu stratejinin bir ayağının ABD-Rusya yakınlaşması olabileceğini seziyor. Şu an için uzak görünse de ABD-Rusya Suriye özelinde anlaşırlarsa Washington, Tahran’ı para ve kanla ulaştığı etki alanından gerisin geri sürebilir. Bu nedenle İran Obama rüyasından uyanıp uzun süredir Ankara’nın dillendirdiği bir gerçeği fark etti: “Büyük güçler kendi çıkarlarını izler, bölgesel güçler olarak Suriye-Irak sorunun halledilmesinde komşu bölge güçleri birbirleriyle temas içinde olmalı”. Şunu demek istiyorum, İran çok sıkıştığını veya çok sıkışacağını hissederse Suriye’de Türkiye ile anlaşma yoluna gidebilir. Katar krizi ve DAEŞ saldırıları akabinde apar topar bölge mesellerini konuşmak için Zarif’in Ankara’ya gelmesi bu yönde bir işaret.

19. ASRIN BÜYÜK OYUNU YENİDEN OYNANIYOR

Alman bakanlar kurulu Almanya’nın İncirlik üssünden ayrılması kararı aldı. Neden? Ne planlıyor? Büyük resimdeki yeri ne?

Almanya uzun bir süredir AB’nin lider ülkesi olarak para tomarlarını AB’nin toparlanması için sallayıp duruyordu. Avrupa’nın toparlanmasının çok kolay olmadığı ortaya çıkıp, diğer Büyük Avrupalılar (İngiltere ve Fransa) kendi siyasi ajandaları doğrultusunda Libya idi, Güney Kıbrıs idi, Kuveyt idi ilişkilerini geliştirince Almanya ne kadar iddialı olduğunu gösterme ihtiyacı içine girdi anlaşılan. Almanya’nın Ortadoğu’ya açılımını bir Türk üssü olan İncirlik’ten serbestçe yapamadığı anlaşılıyor. Bu nedenle iddialı olan diğer devletler gibi şu anda kan ağlayan Ortadoğu pastasının paylaşıldığı masaya yaklaşabileceği bir yer arıyordu; ki Ürdün Almanya’ya ihtiyacı olan manivelayı verdi. Gerçi masaya yaklaşmak başka, pastadan bir dilim almak başka. Bunun bilinciyle Berlin bir üsle yetinecekmiş gibi görünmüyor, Ortadoğu’da ileride kullanabileceği bazı etnik ve dinsel unsurların koruyucu melekliğine soyunmak istiyor. Kısaca 19.yy’ın kötü ünlü Büyük Oyunu başka bir şekilde ama benzer oyuncularla geri döndü.