Şahin: İstanbul zirvesi İslam aleminin fiili liderliğinin hangi ülkede olduğunu gösterdi. Etkili liderlik olduğunda İslam dünyasını birleştiren, heyecanlandıran ve ümit veren bşr tavır koyabilir İİT. Erdoğan nezdinde bu görünür oldu.
POLİS AKADEMİSİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MEHMET ŞAHİN İLE İİT’NİN İSTANBUL ZİRVESİNİ VE KUDÜS’Ü KONUŞTUK
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı karar herkes tarafından “önemli ve tarihi” şeklinde değerlendirildi. Halbuki bu kadar keskin, etkili bir karar beklenmiyordu da, insanların İİT’den ümidi kesilmiş gibiydi?
İslam dünyası sorunlarla boğuştuğu, üyelerin kendi aralarındaki sorunları bile aşamaması nedeniyle eğilim o öyleydi. Yapı biliyorsunuz 1969’da kurulan İslam Konferansı Örgütüydü, sonra İslam İşbirliği Teşkilatı oldu. Kuruluş amacı Kudüs olmasına rağmen sonuç doğuran bir karar ortaya çıkmamıştı şimdiye dek. Bunu göz önünde bulundurarak beklentiyi yüksek tutmadılar. Bence burada başarılı olunmasının sebebi Cumhurbaşkanının kişisel tavrıdır.
ERDOĞAN’IN LİDERLİĞİ
Nasıl bir etkisi oldu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın? Dönem Başkanı çıtayı yükseğe koyduğu için mi Teşkilat da ona uydu?
Sadece dönem başkanı olmasından kaynaklandığını düşünmüyorum. Dönem başkanı ve evet bir şeyler yapılması gerekiyor. Ama daha ziyade, gençliğinden bu yana Kudüs ve Filistin için kaygı taşıyan birinin dönem başkanı olması yarattı bu farkı. Acaba Türkiye’deki herhangi bir başka siyasi aynı tavrı sergiler miydi? Bence Cumhurbaşkanının hem İslam Dünyasındaki hassasiyeti, hem gençliğinden beri yürütmüş olduğu dava anlayışı, ayrıca bugün de fiili olarak İİT’nin dönem başkanlığını yürütmesi sayesinde çok daha aktif ve sonuç alıcı bir karar almaya itti. Gördüğüm kadarı ile Cumhurbaşkanının bir de şöyle bir tavrı var. İslam dünyasına liderlik tartışması ve ihtiyacı var gündemde. İİT’nin başındaki kişinin kararlı olması diğer İslam ülkeleri̇ni̇ de harekete geçi̇rdi̇.
RAHATSIZ LİDERLER VAR
İstanbul zirvesine katılım yüksekti ama her ülke de aynı düzeyde katılmadı?
Cumhurbaşkanımız konuşurken terleyen liderler vardı. Toplantı bi̇tse de di̇yenler vardı. Cumhurbaşkanı ve Türkiye üzerine düşeni yaptı. Açık söyleyeyim bende beklemiyordum.
15 TEMMUZ BAŞARILI OLSAYDI?
Türkiye yakın coğrafyasının maruz kaldığı durumlara sistematik olarak maruz kalan bir ülke aslında. Son beş yılımız özellikle böyle geçti. Eğer 15 Temmuz 2015’te PKK’nın hendek terörü, 15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün darbe girişimi başarılı olsaydı ve coğrafyada olanlar yine olsaydı, Trump yine Kudüs açıklamasını yapsaydı, sonuç ne olurdu?
Öyle bir soru sordunuz ki bunun üzerine ancak bir felaket senaryosu yazılabilir. 15 Temmuz 2016 yılındaki FETÖ darbesi gerçekleşmiş olsaydı, bir kaç yılda olacak olanları söyleyeyim. Geçmiş darbe dönemlerinin ekonomik, siyasi, dış politik maliyetlerini göz önünde bulundurarak söylüyorum, bir, güneyimizde Suriye’nin kuzeyine bir PKK devleti kurulurdu.
İki; Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetimi, bağımsız Kürt devleti̇ olarak ortaya çıkardı. Kim karşı çıkacaktı buna? Darbeyi yapanlar mı? Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) arkasına takılarak İran ile didişmeye yönelmiş bir Türkiye ile karşı karşıya kalırdık. Bu da olurdu çünkü İslam dünyasını bi̇r yöne i̇tmeye çalışıldığını görüyoruz. Trump bu kararı aldıktan sonra zayıf bir Türki̇ye’nin İstanbul’da hızlıca olağanüstü toplantı yapmasını, karar alıcı bir sonuç alıp doğru bir bildirge yayınlamasını kimse beklemezdi.
S. ARABİSTAN’IN TAVRI
Arabistan, Mısır ve BAE’nin düşük katılımının anlamı ne sizce?
1948’de kuruldu İsrail, bir yıl sonra 1949’da Türkiye’yi İsrail’i tanımaya iten nedenler ne ise bugün Suudi Arabistan’ın, BAE’nin, Mısır’ın bu kötü tavrı ortaya koymasının nedenleri de aynıdır. Dikkat edin biz Ortadoğu’daki liderlerin kararlarını eleştiriyoruz haklı olarak. Ama biz İsrail’i 1949’da neden tanıma gereği hissettik dersiniz? Biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi, İsmet İnönü dönemiydi ve Soğuk Savaş dönemi tüm kızgınlığı ile devam ediyordu. Bir an önce kendimizi güvende hissetmek, Batıya çıpalanmak istiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri batı ittifakının lideri, İsrail’i tanıyarak ABD’ye mesaj vermeye çalıştık, bunun başka izahı yok. Yoksa İslam Dünyasında etki doğuracağını bilmiyor muyduk?
Bir anlamda İsrail’e meşruiyet verip Batıya vize mi almış olduk?
Bu biri. Diğeri de 1950 yılında Kore’ye asker göndermemiz. Zayıf olursanız kendinizi güvende hissetmediğinizde başka devletlerin manipülasyonuna açık olursunuz. Bugün Ortadoğu’daki bazı İslam ülkelerinin liderlerinin aldığı veya alamadığı kararların altında bunlar yatıyor.
TRUMP’IN KÜRESİNDEN KUDÜS ÇIKTI
Kısa süre önce Trump Arabistan’a ilk ziyaretini yaptı ve Sisi ile birlikte bir küreye elini koyarak fotoğraf verdi... Sonrasında Katar krizi, Arabistan’da Kraliyet içi darbe, Lübnan Başbakanı’nın istifası ve Riyad’da alıkonması ve sonrasında Trump’ın Kudüs kararı yaşandı. Bu peş peşe olaylar aynı bütünün parçaları mı?
Evet, o küreden Kudüs kararı çıktı işte. Gördüğüm şu; ABD kendine tam bağımlı ülkeler üzerinden İslam ve Arap dünyasını yeniden şekillendiriyor. Kendine tam bağımlı olacak zayıf yönetimlerle ilişki üzerinden bunu yönetmeye çalışıyor. Suudi Arabistan’ı ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler. Hatırlayalım, ABD’deki 11 Eylül olaylarını gerçekleştiren el-Kaide üyelerinin 19’unun 15’i S. Arabistan kökenli olduğu için ölen 3 bin kişinin ailelerinin Arabistan’a tazminat davası açma kararı çıktı. Bu Suudi Arabistan’ı sıkıştırma girişimiydi. Terörü tetikliyor, ideolojisi de radikalizmi destekliyor algısıyla. Son günlerde Türkiye’ye de bu tür ufak ufak sesler gelmeye başladı. Ortadoğu rejimlerinin değişim sürecini ekleyelim. Korktu S. Arabistan’daki rejim, acaba bu dalga bana da mı geliyor diye. İran tehdidini de göz önünde bulundurun. O da abartılı olarak devam ediyor. Şu an Suudi Arabistan rejimi kendisini güvene almaya çalışıyor. Rejimin etkili olduğu alanlara bakın. Para da var. Mısır’ı, BAE, Bahreyn, Kuveyt gibi küçük körfez ülkelerini yanına alarak Ortadoğu ABD ve İsrail eksenli bir sürece doğru itiliyor. Buna karşı çıkanlarla ABD’nin bölge politikaların evet diyen ülkeler şeklinde.
ARABİSTAN İSRAİL’E Mİ ÇIPALI?
Bu durum Trump’ın Kudüs kararına karşı toplanan İİT’ye Arabistan’ın düşük temsille katılmasının da göstergesi herhalde?
Nedeni. Bakalım Türkiye hangi gelişmelere karşı çıkıyor, onlar evet diyor. Suriye’nin kuzeyinde PKK devleti oluşturulduğunda Arabistan’dan itiraz geldi mi? Hayır. Türkiye dedi ki ne pahasına olursa olsun müsaade etmem. Bölgesel Kürt yönetiminin bağımsızlık referandumuna Arabistan’dan itiraz geldi mi? Hayır. Hatta bir kaç gün önce Suudi Arabistan’da bir gazete –ki herhalde Arabistan’da basın hürriyeti demeyeceğiz buna- PKK’nın ileri gelenlerinden biriyle röportaj yapıp yayımlıyor. Bu bir mesajdır. Katar konusunda, İran karşıtı politikalarda, İsrail’in bölgedeki yaklaşımlarında Arabistan evet diyor Türkiye olmaz diyor. Bunları üst üste koyduğunuzda çıkıyor ortaya. Suud, BAE, Mısır’ın merkezde olduğu bir kaç ülke Amerika’nın politikasına evet diyor. Bir de Ortadoğu’nun şekillenmesinde dışarıdan bölgeyi dizayn etme politikası uygulanmasına karşı çıkan ülkelerin bir araya getirdiği bir eksen var. Belki bunu hesaplamamış olabilir ama Türkiye ile İran, Katar, Rusya belli bir noktada bir araya geliyor, Ürdün de diyor ki, Batı ittifakı benim için önemli ama yaptığınız bazı şeyler de hoş değil. Bunları ortaya koyduğunuzda Amerika’nın ne yapmak istediği net şekilde ortaya çıkıyor, başka bir şey daha var üzerine durulmayan.
Nedir o şey?
Suudi Arabistan’ı yeni Mısır yapacaklar. Enver Sedat’ın Mısır’ı. 1977 yılında Enver Sedat İsrail’i ziyaret etti. En güçlü Arap ülkesi Mısır’dı. Mısır’ı o bloktan aldığınızda İsrail ile savaşabilecek kimse kalmaz, bunu iyi bildikleri için. Bir söz vardır ‘Mısırsız savaş Suriyesiz barış olmaz’ diye. Mısır’ı oradan nasıl kopartırız sorunuyla ortaya çıktı. Enver Sedat Arapların lideridir, Arap Liginin merkezi Kahire’dedir, Mısır’dır. Ve bu lider 1977’de İsrail’i ziyaret etti. 78’de Camp David görüşmeleri başladı. 79’da imzaladılar. Şimdi bu işin böyle olmadığı ortaya çıktı. İsrail ile Mısır barıştı, Orta Doğu’da barışın önü açıldı denir, bu böyle değilmiş. İki ayağı varmış. Bir İsrail ile Mısır’ın ilişkilerini düzenleyen bir bölüm var, bir de Mısır’ı koparmak için uygulananlar. Filistin ile ilgili kısma imza attılar İsrailliler ama uygulamadılar. Sürekli genişlediler. Orta Doğu’ya barış filan gelmedi. Gelen şuydu; en güçlü Arap ülkesini Arap blokundan kopardılar, Arapları başsız bıraktılar, sonra da İsrail’e buyurun yürüyün dediler. Koskoca Arap lideri Mısır, İsrail’e çıpalandı. Güvenliği bunlara endeksli hale geldi. Böyle devam etti.
TEHDİTLE PARÇALADILAR
Arabistan’a da aynısı mı uygulanıyor şimdi?
Şimdi tehdidi artırdığınız zaman en güçlü Arap ülkesi kim? Mısır yok, Suriye yok, Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı yok. Elde Suudi Arabistan var. Suudi Arabistan’ın da İran tehdidi var. Farkındaysanız sürekli abartılan bir İran tehdidi var. Tehdit olarak görülebilir mi, görebilir. İran’ın Ortadoğu politikalarında olumsuzluk bana göre de var. Kasım Süleymani’nin faaliyetleri, Yemen’deki, Suriye’deki, Lübnan’daki politikaları ama o ayrı konu. Bu kadar abartıldığı zaman siz geleneksel Arap davasını, Filistin’i, Kudüs’ü unutuyorsunuz, tehdit İran oluyor. DEAŞ gibi yapılar üzerinden yönetim zayıf tehdidiyle gidebilirsiniz. Bu defa Suudi Arabistan’ı İsrail’in yanına koyuyorsunuz. Tehdit başka noktaya çekildiğinde oluyor bu. İslam İşbirliği Teşkilatının merkezi Cidde ama karar İstanbul'dan çıkıyor.
İSLAM ALEMİNİN LİDERİ TÜRKİYE
Bu, İslam dünyasının liderliğinde değişiklik oldu mu demek?
İslam dünyasının fiili liderliğinin kimde, hangi ülkede olduğunu İİT kararı belirledi. Fiiliyata değil teoriye baktığınızda Suudi Arabistan’ın hem Müslüman hem de Arap olmasından dolayı etrafında daha fazla insan toplaması İslam dünyasının sorunlarına sahip çıkması gerekirken bunu yapamıyor, lider benim diyemiyor. Eğer bir İslam ülkesinin politikasını İsrail ile ABD belirliyor ise, o İslam ülkesinin lideri politikalarını belirlerken Washington ve Tel Aviv’e bakıyorsa oradan İslam dünyası lehine bir şey çıkmaz. Tel Aviv ve Washington merkezli politikalarının doğurduğu sonuçlar ortadayken İslam dünyası bundan başka nasıl etkilenecek?
KATAR MOTİVASYONU
İslam dünyası parçalanmış vaziyette. Hem Şii ve Sünni hattı ve çatışması olarak hem Katar krizinde görünen hatlar itibariyle. Bu durumda İİT’nin ortak Kudüs kararı hayata nasıl geçirilecek?
Katar sarı öküzdü. Derler ya “sarı öküzü vermeyecektik”. Katar’ın üzerine gittiklerinde sahip çıkılmasaydı bu kararın çıkması çok zordu. Çünkü Katar bir motivasyon sağladı ülkelere birlikte hareket edilerek. Kızgınlık da oradan kaynaklanıyor. Oyun bozuldu. İslam dünyasının bir kısım liderleri de bunun için İstanbul’da bulunmayı doğru bir hareket olarak gördüler.
KUDÜS İLK KIBLE DEMEKTİR
Katar’da karşı karşıya gelen devletler Kudüs için yan yana geldi. Bu bütünlük ne kadar gerçek, ne kadar ileri taşınabilir?
Bir şeye dikkat ettiniz mi? Biz Filistin konuşmuyoruz. Kudüs konuşuyoruz. Filistin konuştuğunuzda Filistin Gazze’dir, Batı Şeria’dır, bir Arap siyasetinden, Arap ülkesinden bahsederiz. Biz ise Kudüs’ten bahsediyoruz. Harem-i Şerif’ ten, Mescidi Aksa’dan, Aksa Camii’nden bahsediyoruz. Aksa Camii ve Kudüs, Arapların değil, Türklerin de değil, Farsların da değil, Endonezya’nın veya Malezya’nın da değil. Burası Müslümanların. Hassasiyet buradan kaynaklanıyor çünkü biz Suudi Arabistan’a veya başka bir ülkenin Kudüs tavrına kızıp ilk kıbleye sırtımı dönecek değiliz. Filistin veya herhangi bir İslam coğrafyası için konusunda farklı düşünebilir ama.
GELMEYE MECBUR KALDILAR
Evet, konu Kudüs olunca İİT’nin tamamı oraya ilk kıble olarak baktı?
Yani Allah aşkına, ümmet Kudüs konusunda birlik gösteremeyecekse nerede gösterecek? İslam ülkeleri, kış olimpiyatlarında mı bir araya gelecek? Elbette ki Kudüs konusunda bir araya gelecek. Kudüs konusunda bir araya gelmediğinizde meşruiyet zemininiz kaybolur. Ülkenin lideri olsanız ve konusunda hiç hareket etmeseniz Müslüman halkınız ne diyecek? Meşruiyetini sorgulamayacak mı? Hatta bu sorgudan korktuğu için bazıları düşük düzeyde de olsa katıldı.
Kudüs kararının hayata geçirilmesinde risk var mı? Nasıl bir yol izlenecek, imkanlar ve zorluklar neler?
Kudüs kararı Müslümanların bir araya gelebileceğini ve kendi aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakacaklarını gösteren bir karar. Aynı zamanda İslam dünyası yöneticileri halktan kopuk ama halktan kopuk olamayacak bazı nirengi noktaları da var, Kudüs bunlardan biri. Bunun hesaba katılması lazım. Başta etkili bir lider olduğunda İslam dünyasını bir araya getiren ve heyecanlandıran bir tavır ortaya koyuyor İİT. Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde bu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir de sokakta müthiş bir heyecan var, bir ümit yaratmıştır. İslam dünyasının liderleri buna cevap vermek zorunda. Eğer cevap veremezlerse yönetimleri sıkıntıya girer. İsyan çıkmaz belki ama onlar da rahat rahat o koltuklarda oturamazlar.
Zorlukları ne?
Şu: İki tane örgüt var, ben ikisine de çalışan biri olarak söylüyorum. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin tarihine baktığımızda etkili bir sonuç doğurmadıklarını görüyorsunuz. Bu karar ümmetin birlikteliğini gösteriyor fakat uyulup uyulmayacağı tavırları ümmetin parçalanmışlığını gösterecek.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Ümmetin tavını değil devletlerin pozisyonunu gösterecek herhalde.
Birliktelik devam edecek mi? Bende soru işaretleri var. Ben Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Mısır’ın ve birkaç ülkenin daha bölgedeki politikaları ve İsrail’e yaklaşmaları İslam dünyasını parçalayan, İslam dünyasının etkisini zayıflatan bir sonuç doğurabilir. Bu toplantıya geldiler, imza attılar ama kararın arkasında duramadılar diye bir yaklaşım da ortaya çıkar. Bu ülkelerde seçim falan olmadığı için bu konudaki kararı daha rahat alabilirler.
YAHUDİLEŞTİRME SÜRÜYOR
Bu yönetimler İsrail ve Amerika’nın zaten baskısı altına altında, şimdi İİT kararına uymamaları için ayrıca baskı mı uygulanır?
Geçenlerde gazetede okumuştum. ABD’li üst düzey yetkili diyor ki “Bu karar 15-20 gün hareketlendirir ortalığı, sonra durulur”. Bence durum şu: Trump’ın Kudüs kararı öyle sessiz sedasız gelmedi, bağıra bağıra geldi. İsrail Amerika ilişkisine baktığımızda bunu görürüz. Hem de geçen yıla baktığımızda. Mescidi Aksa’nın mihrabı minberi tahrip edildi geçen yıl. Kuran’ı Kerimler yere atıldı. Bu bir denemeydi. Bakalım ne kadar ileri gidebileceğiz diye. Bir anlamda Ortadoğu’daki Kudüs’teki kutsal mekanların Yahudileştirilmesi, İsrail’in Yahudileştirilmesi, bölgenin Yahudileştirilmesi politikası devam ediyor. Bunu adım adım yaptıklarını görüyoruz. Geçen sene tepki verilseydi, bu sene böyle karar çok olmazdı. Suudi Arabistan, Mısır, İran yüksek düzeyde ses çıkarsa bu kadar rahat hareket edebildiler mi? Deneme yaptılar geçen yıllarda, fazla ses yoktu, ilerlediler. Ama şimdi baktılar bir birliktelik var. İslam dünyasının birlikte hareket edip etmeyeceği ne olacağını gösterecek. Amerika ve İsraillilerin bu bölgede en bayıldığı yöneticiler zayıf yöneticiler.
TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI ÇOK DOĞRU
İİT kararını Birleşmiş Milletlere götürmek istiyor Türkiye. Genel kurulda 3’te 2 oy alınmasını sağlamak istiyor. Mümkün mü bu?
BM’ye şunun için götürmek istiyor Türkiye, aslında iyi bir politika güdüyor bunu açıkça söylemek gerek. Filistin konusunda hem direniyor hem diplomasiyi kullanıyor. Bunu sadece İslam ülkeleri üzerinden de yapmadı, Sayın Cumhurbaşkanının Papa ile, Putin ile, Avrupa liderleriyle görüşmesi çok önemli. İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanı olarak diplomasiyi en verimli şekilde kullandı. Hıristiyan dünyasının önemli liderleriyle görüşerek bunu yaptı. BM Güvenlik Konseyinin kararları var, Genel Kurul kararları var. 181 sayılı karar var. İsrail’in işgalci olduğunu gösteren 67 savaşından sonra 242 sayılı karar var. 73’ten sonra 338 sayılı karar var. Bunlar Doğu Kudüs’ün Batı Şeria’nın işgal edilen topraklar olduğunu BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla tescilliyor. Amerika’nın bu konuda vetosu yok, imzası var.
ULUSLARARASI HUKUKU HATIRLATMAK GEREK
Türkiye ne yapmak istiyor?
Trump diyor ki “ben Birleşik Kudüs’ü İsrail’in Başkenti olarak düşünüyorum”. Türkiye de “E, senin aldığın karar uluslararası hukuka aykırı, almış olduğun devlet kararına aykırı”. ABD’nin BM Güvenlik Konseyinin aldığı karara uymadığını göstermek istiyor Türkiye. Uluslararası hukuku ihlal edenin Filistin değil İsrail ve Amerika olduğunu göstermek istiyor. Dikkat edin İslam İşbirliği Teşkilatında alınan kararda Doğu Kudüs diyor.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜN İLANIDIR
Doğu Kudüs diyerek Filistin’in sınırlarını da belirlemiş oluyor ama bu Batı Kudüs’ü de İsrail’in Başkenti olarak kabul etmek mi oluyor?
İslam İşbirliği Teşkilatının kararları iki devletli çözümü destekliyor. İran’ın buna imza atması çok güzel bir şey. Normalde İran İsrail’i hiç kabul etmez, hatta İran’a gittiğiniz zaman resmi dairelerdeki haritalarda İsrail yoktur. 2012’de biliyorsunuz tam üye olmayan devlet olarak kabul edildi Filistin, Türkiye’nin öncülük ettiği bir süreçte. Bu kararda “iki devletli çözümü destekliyorum” deniyor. Esas Kudüs, Doğu Kudüs’tür zaten, eski Kudüs diye adlandırılan. Buranın başkent olduğu Filistin’i onaylıyorum demektir. Diğer taraflarda İsrail’in varlığını kabul ediyorum demek.
İSRAİL’E SINIR ÇİZİLİYOR
Yapıcı bir açıklama olarak mı görülmeli o yüzden?
Kesinlikle. Uluslararası ilişkiler anlamında yapıcı ama yayılmayı geleneksel bir politika haline getirmiş İsrail için yapıcı değil. İsrail BM ülkesi olup da sınırı olmayan tek ülke. Filistin’in sınırını ortaya koyduğunuzda İsrail’e de sınır koymuş oluyorsunuz. Uymadığında başka bir ülkenin sınırına tecavüz etmiş oluyor İsrail. Sınırını belirlememesi genişleme politikasını devam ettirme düşüncesini gösteriyor.
ÇOĞU BATI ÜLKESİ İSRAİL’E TEPKİLİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık gösterdiği dört tarihli harita Yahudi yerleşimciler eliyle İsrail’in nasıl yoktan var edildiğini gösteriyor. Filistinlilerin topraklarının nasıl gasp edildiğini de. Önce İngiltere’nin şimdi ABD’n,n denetiminde, teşvikinde. Batı devletleri bu haksız durumu onaylıyor mu?
Filistin konusunda AB üyelerinin çoğu Amerika ile uyuşmuyor. İsrail’in olmasını istiyorlar ama Amerika ile Batı burada ayrışıyor. Sayın Cumhurbaşkanı bunu biliyor. Bildiği için o liderlerle görüşme gereği duyuyor. İsrail’in varlığı ayrı bir şey, Filistin’in tamamen ortadan kaldırılması, evlerinin yıkılması ayrı bir şey. Rachel Corri’nin 23 yaşında Yahudi yerleşimciler için Filisitinlilerin evlerinin topraklarının işgal edilmesine itiraz ederken öldürülmesi bir örnek mesela. Kentsel dönüşüm değil bu. Geliyor adamın zeytin ağaçlarını, bahçelerini ortadan kaldırıyorsunuz, işgal ediyorsunuz ve 23 yaşında bir Amerikalı buna karşı çıkıyor. Bunun onuruna mı sahip olmak isteriz yoksa bazı İslam ülkelerinin liderlerinin konumuna mı? Ben Rachel’in onuruna sahip olmak isterim. Amerika’da İsraillilerden daha İsrailci, Hristiyan Siyonistler var. İsrail bir an önce ortalığı karıştırsın ve son savaş gelsin diye hareket eden. Başkan yardımcısı Pence onlardan biri. Bazı yorumcular Trump’tan böyle bir karar beklemiyorduk, adam çatlak filan diyorlar. O kadar basit bir yaklaşım ki. Trump kontrol edilemez bir kibir ile kararını imzaladı ama arkasındaki Pence’in duruşu, Amerikan bayrağı bir şey söylüyor. Pence bir konuşma yaptı. Netanyahu’ya konuş deseniz bu kadar İsrailci olur. Amerika’da ağırlıklı olarak Yahudi lobisi ya da Hristiyan sağ gruplar daha şiddetli destekliyor, Amerika projesi ve korumasında bir İsrail’i. AB’nin birçok ülkesi Filistin’i destekliyor.
İslam İşbirliği Teşkilatının kararlarını BM genel kurulunda onaylatması için yeterli mi AB’deki destek sayısı?
Bunu iki türlü yürütmek lazım. Bir, Evet bu Müslümanların ümmet davası ama bir taraftan da insan hakları ve uluslararası hukukun ihlali meselesi var. Bunu bütün dünya ile paylaşabilmeliyiz. Dünyanın farklı bölgelerinden destek geldi, İslam ülkesinin liderleri buraya gelmeye korkarken Latin Amerika’dan gelip destek verdiler. Desteği geniş tutmak lazım.
KUDÜS’TE BÜYÜKELÇİMİZ VAR
Büyükelçilikleri Doğu Kudüs’e taşıma mevzuu, fiiliyatta nasıl geçecek?
İşgal altında olan bir yer olduğu için Kudüs, karar fiiliyata dökmekte sıkıntı yaşanabilir. Yapılması gereken şey, Başkonsolosunuzu büyükelçi statüsünde atamaktır. Bu şekilde bir zorlama taktiği kullanırsınız. Türkiye bunu yaptı zaten. Böylece “biz devlet olarak Filistin’i tanıyoruz” dersiniz. İki devlet çözüm için çaba gösteren bir ülke İslam ülkeleriyle birlikte hareket ettiğinde bu bir sonuç doğurur. Beni korkutan İslam ülkelerinin birlikte hareket etme iradesine sahip olmaması. Bu karar Trump’ın ya da Pence’in kararı değil ki. Bu sadece onların iç politika sıkışmasının sonucu değil. Ama Filistin bölünmüş durumda Hamas ile el-Fetih arasındaki duruma bakalım, İslam ve Arap dünyasının bölünmüşlüğü ve devletlerin çöktüğü duruma bakalım. İsrail olsanız bu kararı bugün almayacağım da ne zaman alacağım diye sorarsınız. O zaman İslam dünyasının kendi evini düzeltmesi lazım. Arapların aralarında işbirliğini güçlendirmesi lazım.
İSRAİL FIRSAT BU FIRSAT DİYE BAKIYOR
22 yıl önce 1995’te ABD Kongresi Kudüs’ü başkent ilan etme ve büyükelçiliği oraya taşıma kararını alıyor. O gün durduk yere nasıl alındı bu karar, hatırlatır mısınız?
Soğuk Savaş bitiyor. Soğuk Savaş yıllarında İslam ülkelerinde komünizmle mücadele çerçevesinde muhtaç bir ABD var, ama soğuk savaş bittikten sonra başka bir süreç başlar. 91’de Madrid, 93’te Oslo sürecini başlatırlar. Ortadoğu’daki gelişmelere dikkat edin, 91 Körfez savaşı, 95’te artık daha rahat hareket edebilme potansiyeline sahipler. İhtiyaç duymadıklarını hissediyorlar o dönemde İslam ülkelerine. Ama 89’a kadar Afganistan’daki mücadeleyi kim desteledi. Amerika Birleşik Devletleri’nin kurguladığı bir mücadeleyi İslam ülkeleri destekledi.
İSRAİL’İN HEDEFİ KUDÜS’Ü YAHUDİLEŞTİRMEK
Peki, İsrail bahsinde adım adım bir şey yürüyor. Nihai bir hedef olduğu görülüyor. Nedir o?
Bölgenin Yahudileştirilmesi devam ediyor. 2006’da gündeme getirmişlerdi, Netanyahu Bakanlar Kurulundan bir karar çıkartmıştı, son hükümetin dağıldığı süreçte. “İsrail Devleti olmaktan vaz geçiyoruz, biz Jewish State (Yahudi devleti) olarak bilinmek istiyoruz” dediler. Devletin adını BM’de o şekilde tescillemek istediler. Artık İsrail bile bunları kesmiyor. Niye? Çünkü İsrail’in 8 milyon 300 nüfusu var, bunun yüzde 20’si Arap. Teoride kağıt üstünde eşit haklara sahip. Buna bile tahammülleri yok. Yahudi devleti olurlarsa gayr-i Yahudilerin tamamı azınlık konumuna düşecek. Aynı statüden faydalanamayacak. Adamlar devleti Yahudileştirmek istiyorlar. Kutsal mekanları Yahudileştirmek istiyorlar. Bölgeyi Yahudileştirmek istiyorlar. Birinin buna dur demesi lazım. Bu Hristiyan dünyası açısından da kötü, Kudüs sadece Müslümanların kutsal mekanlarının olduğu bir yer değil. Hristiyanların da kutsal mekanlarının olduğu bir yer. Azap yolundan tutun, Kıyamet Kilisesine kadar.
TANRIYI KIYAMETE ZORLAYANLAR
Evangelistlerle Siyonistler aynı hedefte mi birleşti?
Geçici ortaklık. Evangelistler, Yahudileri ve İsrail’i Mesih gelene kadar destekliyor. Mesih’i getirsin diye. Hatta bunu yazdılar “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” diye. Türkçeye de çevrildi kitap. Benim de çalıştığım bir alan. O alana baktığınız zaman şunu görüyorsunuz, Yahudilerin göçü, Balfour deklarasyonu, devlet kurmaları, 67 savaşı, Kudüs’ü 80. yılda başkent ilan etmeleri, İsrail’in genişleme ve bölgeyi Yahudileştirme politikasının tamamı, Hristiyan sağ ve Evangelistler açısından kıyametin alametleri olarak görülüyor. Eski Ahit’in bir anlamda tezahürü olarak görüyorlar çünkü Kutsal Kitabın ‘old testement’ (Eski Ahit) kısmı çok önemli. Ne zamana kadar destekliyorlar? Mesih gelene kadar. Ne kadar Ortadoğu karışırsa Mesih o zaman kargaşa döneminde inecek, büyük savaş ‘Armegeddon’ olacak. Ama Mesih geldiğinde tebliğini yapınca inananlar Yahudilerle birlikte kurtuluşa erecekler, inanmayanlar kılıçtan geçirilecek.
Dolayısıyla bu Siyonistler için tercih edilecek bir şey değil aslında. İnanmadıkları, “çarmıha gerdikleri” gelecek?
Siyonistlerin İsrail’deki nüfusu belli, düşünsenize sizi sizden olmayan bir grup destekliyor. Bunlar Mesihi getirmek için, bunlar da tarihsel anlamda büyük İsrail’i kurmak için çaba sarf ediyor. Aslında kıyameti nihai olarak getirebilecek bir şey olduğunun farkında değiller. Oğul Bush da öyleydi.
EVANGELİSTLER VE SİYONİSTLER
Evangelistlerin 80 milyona yaklaştığından bahsediyor sayısal olarak?
Rakamlar değişiyor, ABD’deki Evangelik gruplar oldukça örgütlüler. Yahudi lobisinden sonra en etkili grupların başında geliyorlar. Dini bir motivasyon ile hareket ediyorlar. Basında, yayında, iş dünyasında, her alanda varlar. Protestanların ciddi bir kısmı bunlardan oluşuyor. 43- 48 oranında diyorlar. Sayıları giderek artıyor. ABD’de misyonerlik faaliyetleri yapıyorlar. Afrika’da, Asya’da Evangelik grupların soğuk savaş döneminden sonra ciddi faaliyet yürüttüğünü biliyoruz.
MESCİDİ AKSA’YI YIKMAYA ÇALIŞIYORLAR
Mescidi Aksa’nın altında arkeolojik çalışma adıyla kazı yapılıyor. Ne yapmaya çalışıyor İsrail, Mescid-i Aksa’yı yıkmaya mı çalışıyor?
Arkeolojik kazı, barış süreci başladığında gündeme gelmişti. Hem Mescidi Aksanın hem Kubbet’üs Sahra’nın altında, Ağlama Duvarının belli kısımlarında var kazı. Tabii işgal altında olduğu için girmeye müsaade etmiyorlar, görebildiğiniz kadar görüyorsunuz. Bu olduğunda Müslüman dünyasında İnfial oldu, bazı yerlerde ölenler oldu. Türkiye o zaman yine yapıcı bir tavır ortaya koydu, bir komisyon kurdular, komisyonun başında o zaman Vehbi Dinçerler vardı. Onunla görüşme yapma fırsatım olmuştu Vehbi Dinçerler ile. Bir rapor hazırlamışlardı o zaman. Kazı çalışması yapıyoruz mantığı ile kutsal mekanların altı kazılıyor. Bunlar yarın çökecek biliyorsunuz. Genel olarak üçüncü Süleyman Tapınağını yapma düşünceleri var deniliyor. Maketlerde ortaya koyduklarını görüyoruz. Sadece siyasi mücadele devam etmiyor aslında, bölgenin Yahudileştirilmesi, kutsal mekanların Yahudileştirilmesi sürüyor. Burada direniş ve diplomasinin bir arada kullanılması gerekiyor. Duygu ve akıl bir arada olmalı.
İMPARATORLUK GÖRMEYEN VELİAHT
Suudi Veliaht Prensin Da Vinci’nin Hz. İsa tablosu satın almasının yaşadıklarımızla bir ilgisi var mıdır sizce yoksa koleksiyonerlik midir sadece?
Batı dünyasının ressamlarının resimlerinin, belli spor kulüplerinin alınması, ticaret bölgelerine kurulması hepsi aynı. Dini bir içeriğinin olmadığını düşünüyorum. 1943’te ABD ile Suudlular bir ortaklık kurulmuştu. Şimdi 32 yaşında bir veliaht prense şu garantiyi veriyorlar gibi geliyor. “Biz seni Suudi Arabistan’ın başında tutacağız ve bölgesel liderlik sende olacak”. Uzun soluklu ABD bağlı bir Suud ve çevresi planlanıyor. Ortadoğu’ya iyi şeyler gelmeyecek. Aslında Suudi Arabistan’ın ve Mısır’ın sahip çıkması gereken davaya Türkiye sahip çıktı. İmparatorluk yönetmiş ülkelerle diğerleri farklı oluyor. Kot farkı bu. İran ile Türkiye zaman zaman rekabet yaşar ama imparatorluk gördükleri için diplomaside nereye ne zaman geleceklerini bilirler, ama diğerinde yoktur bu bilgi.