ABD ve NATO'nun Yunanistan ve Norveç'te Türkiye'nin 'Düşman ülke' olarak hedef seçildiği tatbikatlarının ardından gözler 'bireysel hata' gibi gösterilen bu skandalların verdiği mesaja ve iki ülke arasındaki anlaşmalara göre ABD'nin Türkiye'ye askeri müdahale planlarına çevrildi. Uzmanlara göre 50'li yıllarda Meclis onayından kaçırılan gizli anlaşmalara göre ABD'nin Türkiye'deki meşru hükümeti korumak gerekçesiyle asker çıkarabilir ve bu tatbikatları ve son gelişmeri bu kapsamda değerlendirmeli. Bu fiili işgal anlamına geliyor ve Türkiye'nin hedef olduğu NATO tatbikatları da bu işgalin planı ve Türkiye'ye 'Yörüngede kal' mesajı olabilir.
Türkiye ve ABD arasında imzalanan anlaşmalardan en ilgi çekenlerinden birisi 5 Mart 1959 Anlaşması. 14 Temmuz 1958 yılında Irak'taki askeri darbenin yarattığı korku ikliminin ardından yapılan bu anlaşmayla, 'Türkiye'de meşru sayılan bir hükümete karşı yapılacak bir ihtilal teşebbüsü veya iç karışıklığın, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin müdahalesi ile bastırılması' kabul edildi. Türk hükümeti adına Fatin Rüşdü Zorlu ve ABD hükümeti adına Flatcher Warren'ın imza attığı 6 maddelik anlaşmanın son maddesine göre, anlaşma iki taraftan birinin yazılı olarak bir yıl önceden bildirimde bulunmaması halinde yürürlükte kalacaktı. Ancak, anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair 'asker çıkarma yetkisi' dahil detaylar ise başka anlaşma, deklarasyon ve Notalara bırakılarak kamuoyunun dikkatinden kaçırılmıştı. Zaten Türkiye'yi işgal yetkisi de madde 3'de yer alan '1958 tarihli Londra deklarasyonuna ve ilgili Notalarına göre ABD'nin askeri yardımını kullanacağını taahhüt ederek' kabul edilmiş oluyordu. O ABD askeri yardımı, Türkiye'de bir ihtilal ve iç karışıklık durumunda Türkiye'ye ABD askerinin çıkarılması anlamına geliyordu.
MECLİS'TEN KAÇIRILAN GİZLİ MADDELER
Türkiye'de konunun uzmanlarının zaman zaman 'uyarı' nitelikli makalelere konu etse de, bu anlaşmaların imzalanış süreçlerine de tanıklık eden emekli subay ve siyasetçi Haydar Tunçkanat'ın 1970'de yayımlanan "İkili Anlaşmaların İç Yüzü" adlı kitabındaki belgeler, gizli ve geçerliliği süren anlaşmaların 1959 tarihli anlaşmada olduğu gibi Türkiye için yarattığı risklere dikkat çekiyor. Tunçkanat, işin iç yüzünü şöyle aydınlatıyor: "28 Temmuz 1958 Londra Deklarasyonunda ilk defa kullanılan 'Dolaylı Saldırı' terimi ile meşru sayılan bir hükümete karşı yapılacak bir ihtilal teşebbüsünün Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin müdahalesi ile bastırılması kararlaştırılarak kabul edilmiş ve karar 5 Mart 1959 Anlaşmasıyla uygulamamaya hazır hale getirilmiştir. (...) Dolaylı Saldırı teriminin 5 Mart 1959 Anlaşmasında tekrarlanması, Amerika'nın safında onlarla işbirliği yapan hükümetlere karşı kendi içinden yapılacak direnmeleri bastırmak amacıyla konulmuş olduğuna şüphe yok. Bilvasıta, 'tecavüz' deyiminin anlaşmada tanımlanmamış olması da bu görüşü desteklemektedir"
ABD, BİR NOTA İLE OLDU BİTTİYE GETİRİYOR
ABD ve NATO ile yapılan stratejik anlaşmalar, iki ülke arasındaki "Sözleşme metinlerinde yer almayan, ek madde ve notalara bırakılan konular" kapsamına sokulmuş. Yani 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi 'ordu' boyutunda olmadığı sürece tümen, tugay, birlik boyutundaki asker çıkarma yetkisi, ABD ve NATO ülkelerinin hükümet ve Meclis onayından bu yöntemle kaçırılmış. ABD, bu gizli anlaşma ve Notalara göre Türk hükümetinden izin almaksızın kimi zaman Ürdün ve Lübnan'a müdahalede Türkiye'ye asker çıkardı, kimi zaman Küba krizinde olduğu gibi Küba'da kendini hedef alan Sovyet füzelerinin çekilmesi karşılığında Türkiye'deki füzeleri geri çekti, kimi zamanda Afganistan ve diğer ülkelere askeri birliklerini nakletti.
Örneğin, 23 Haziran 1954 tarihli "Türkiye'de bulunan Amerikan Askeri Yardım Kurulu Personeline NATO Kuvvetler Statüsü Andlaşmasının Tatbik Edileceğine Dair Anlaşma"ya eklenen 32 numaralı 'Nota' ile en önemli maddenin 'kamuoyu ve devletin dikkatinden kaçırıldığına' dikkat Tunçkanat, olayı şöyle aktarıyor: "Anlaşma yeni ilaveler ve yorumlarla genişletildiği halde, Nota Meclis onayından geçirilmeyerek kaçırılmış oluyor. Amerikalılar, anlaşma metinlerine koyulmasını sakıncalı gördükleri hususları, anlaşmanın imza günü verdikleri bir nota ile kendi arzuladıkları şartları bir oldu bittiye getirmektedirler" diyerek durumu anlatıyor. Ve ABD'lilerin, NATO anlaşmaları veya ikili anlaşmalara göre değil, verdikleri bu Notalara göre hareket ettiğine dikkat çekiliyor.
O NOTA'DA NELER VAR!
Peki ama 'anlaşmaya konmayan' bu Nota'da ne yer alıyordu? Nota'nın birinci maddesi, 'Diplomatların dışında kalan bütün Amerikan askeri personelinin bu imtiyaz ve muafiyetlerden faydalanacağını' belirtilerek anlaşmanın uygulama alanını neredeyse sınırsız hale getirirken, ikinci maddesindeki 'Türkiye'ye giren ve çıkan Amerikan askeri personelinin giriş ve çıkışlarını Türk hükümeti kontrol edemeyecektir. Müşterek bölük, tabur, filo, alay birliklerinin Türkiye'ye gelişlerinde Türk hükümetinden izin alınmayacaktır' ifadesi ile de, Türkiye'ye 'ordu büyüklüğündekiler hariç Amerikan askeri birlikleri, başka bir ülkede yapılacak operasyon için sokabilecek hale getirdiği de belirtildi. Bu Nota'nın hemen ardından, ABD'nin Türkiye üzerinden Lübnan'a operasyon yaptığına da dikkat çekilirken, günümüzde ise yine bu Nota'ya bağlı olarak Afganistan'dan Suriye'ye kadar ABD'nin çok sayıda gizli operasyonunda Türkiye'yi üs olarak kullandığı da belirtiliyor.
TÜRKİYE, HUKUKA UYGUN İŞGAL EDİLEBİLİR
Türkiye'de, 15 Temmuz'da yaşanan askeri darbe girişimi başarı olsaydı ABD, 1959 tarihli bu anlaşmaya göre Türkiye'de hükümetin daveti olmaksızın Türkiye'ye asker çıkarabilir miydi? Uzmanlara göre, eğer sonraki yıllarda yeni bir gizli anlaşmayla bu anlaşma iptal edilmediyse 'evet'. Türk hükümetinden izin almasına gerek kalmıyor çünkü meşru Türk hükümetine karşı, 15 Temmuz'da olduğu gibi bir saldırı söz konusu olması gerekçe gösteriliyor. 15 Temmuz'da darbeciler ile hükümeti aynı kefeye koyarak "Tarafları sakin olmaya" çağıran ABD yönetimi, bu anlaşmaya göre eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı ve başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere devlet yöneticileri ve Meclis üyeleri darbecilerce gözaltına alınsaydı, ABD bu anlaşmaya dayanarak NATO üyesindeki istikrarı korumak için Türkiye'ye asker çıkarabilecek ve yönetime el koyabilecekti.
Üstelik, Türkiye'deki yasalarla Uluslararası anlaşmalar arasında çakışma yaşanırsa bizim anayasamıza göre de bu ikili anlaşma uygulanacağı için, 'Hukuka uygun bir işgal' yaşanacaktı. Türkiye 15 Temmuz darbe girişimi, hendek terörü veya Gezi kalkışması gibi durumlarda ABD ve NATO tarafından 'iç karışıklığı önlemek' adı altında işgal edilebilirdi ve bu tehlike gelecekteki her benzer gelişme için yeniden gündeme de gelebilir. Diplomasi kaynaklarına göre, zaman zaman Türkiye içinden ve ABD ile AB ülkelerinden gelen 'NATO, Türkiye'ye müdahale etmeli' çıkışlarının altında da bu gibi gizli anlaşmalar yatıyor.
ABD, TÜRKİYE'YE KARŞI 1956 EINSENHOWER DOKTİRİNİ DEVREYE SOKTU
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi, tarihçi ve Ortadoğu uzmanı Prof. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin: "Bu iki tatbikat ve daha önce yaşanan olaylar gösteriyor ki ABD, Türkiye'ye karşı '1956 Einsenhower Doktirini ile hareket ediyor. Neydi o doktirin: Ortadoğu'da ABD çıkarlarını tehdit eden veya tehlikeye sokan ülkeye veya liderine ABD müdahale eder. ABD, Lübnan ve Ürdün'e bu kapsamda müdahale etti. Bugünkü uygulamalar ve bu iki tatbikat, o doktrinin korunduğunu ve Türkiye'ye karşı uygulandığını gösteriyor. NATO tatbikatındaki düşman ülke ve lider pozisyonunda Türkiye ile Atatürk ve Erdoğan resimlerinin yer alması tesadüf veya bireysel hatalar değil. : ABD, epeydir Türkiye'nin Rusya ve Avrasya bloğuyla ilişkilerini geliştirmesinden rahatsız. Özellikle Rusya ile yapılan S 400 anlaşmasından rahatsız. Gerek Yunanistan gerek Norveç'teki Türkiye'nin düşman olarak gösterildiği tatbikatlar, artık bu rahatsızlığın açık mesajlarla iletilmesidir. Bu bir NATO personelinin hatası olamaz. Türkiye'ye 'Tarafını seç, ABD ve NATO'nun yörüngesinden çıkma. Yoksa ABD gereğini yapar', uyarısı veriliyor.
***
Eski Genelkurmay Başkanlığı İç Güvenlik Dairesi İstihbarat Subayı emekli Tuğgeneral Fahri Erenel: "Bu tatbikatlarda yaşanan skandal mesajlar, Türkiye'nin Rusya'dan S400 almasıyla bağlantılı görünüyor ve Türkiye'nin Rusya ve diğer Doğu bloğu ülkeleriyle yakınlaşması devam etmesi durumunda artarak devam edeceği görülüyor. ABD, Türkiye ile 1959 yılında yaptığı anlaşmaya göre bu tatbikatlarla Türkiye'ye müdahaleye mi hazırlanıyor? Bu sorunun yanıtı 'Olabilir ama artık mümkün değil'. Türkiye'de artık Recep Tayyip Erdoğan gibi bağımsız politikalar izleyen liderler ve kamuoyu böyle bir şeye izin vermez.