Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul'da düzenlenen "Stratcom Forum'24" programına katıldı. Burada bir konuşma yapan Altun, yapay zeka teknolojilerine yapılan yatırımların günden güne arttığını belirterek, "Küresel teknoloji şirketleri, start-uplar ve hükümetler yapay zeka çalışmalarına milyarlarca dolarlık fonlar ayırıyor. Yapay zeka yatırımları bugün itibarıyla 200 milyar dolara yaklaşmış durumda ve bu yatırımlar günden güne artıyor. Sağlıktan finansa, eğitimden e-ticarete, mal üretiminden askeri alanlara ve elbette medya-iletişim alanına kadar birçok sahada yapay zeka çalışmaları hız kazanıyor. İletişim ve medya sektöründe yapay zeka, özellikle büyük veri analizi, kullanıcı deneyimlerinin ölçülmesi ve içerik üretimi konularında yoğun olarak kullanılıyor. Kullanıcılar yapay zeka modelleri ve yapay zeka ajanları aracılığıyla sürecin içerisinde doğrudan rol almaya başlıyor. Yapay zeka tarafından oluşturulan sentetik içeriklerin internet üzerindeki varlığı giderek genişliyor. Bu içeriklerle sentetik kimlikler, hatta sentetik medyalar oluşturulabiliyor. Yapılan araştırmalar 2024 yılı itibarıyla dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın yapay zeka tabanlı uygulamaları aktif olarak kullandığını ortaya koyuyor. Yine 2024 yılı itibarıyla tüm dijital içeriklerin yaklaşık yüzde 15'inin yapay zeka tarafından üretildiğini görüyoruz, ki bu bir diğer çarpıcı veri olarak karşımızda bulunuyor" dedi.
Bugün sadece iletişim ve bilişim alanında değil, hayatın her alanını muhasara altına alan bir yapay zeka teknolojisiyle ve bunun getirdiği dönüşümlerle karşı karşıya olunduğunu belirten Altun, her büyük dönüşümün, her yol ayırımının sancılı olduğunu ifade etti.
"YAPAY ZEKAYI TOPLUMSAL HAYATIN İÇİNDE ADALETİ KÖKLEŞTİRECEK ŞEKİLDE HAKKANİYETLİ BİR TARZDA KULLANMALIYIZ"
Yapay zeka teknolojisinin gelişiminden söz eden Altun, "Yapay zeka ile birlikte tanıklık ettiğimiz sistem dönüşümleri de bir yandan toplumsal alanda yeniden yapılandırmaları beraberinde getirse de, öte yandan huzursuzluk ve hatta kaosa da yolabilmektedir. Hiç kuşkusuz, her teknolojik yenilik gibi yapay zekanın da birtakım fırsat ve riskleri var. Bu fırsatlardan insanlığın hayrına çıktılar üretmek, riskleri de insanlık olarak yönetmek zorundayız. İnsanlık tarihi bize şunu göstermiştir ki, toplumsal süreçlerden bağımsız bir teknolojiden söz edilemez. Her yeni icat, her bilimsel gelişme toplumsal gerçekliklerden neşet eder. Yapay zeka teknolojisi de insanlığın uzun dönemli gayretleri neticesinde ortaya çıkmıştır ve yine bu gayretler neticesinde gelişimini sürdürmektedir. Teknolojinin özne, insanınsa nesne olduğu bir anlayış tarih ve toplum karşıtı bir teknolojik determinizm üretir. Yapay zeka analizlerinde yer yer karşımıza çıkan bu determinist anlayışın iki formunun olduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisi, yeni teknolojilere ilişkin korkuyu körükleyen teknofobi. Bugün, bir yandan yapay zekanın insan emeğinin yerine geçeceği, yapay zeka teknolojileri nedeniyle insan emeğinin değersizleşeceği dile getirilirken, öte yandan yapay zekanın bizzat insan aklının yerine geçeceği iddia ediliyor. Teknolojik determinizmin ikinci formu ise, yeni teknolojilere ilişkin 18. yüzyılın aydınlanma felsefesinin ilerlemeci tavrını hatırlatan iyimserci teknofili anlayışı. Modern kapitalizm tarihi, her yeni teknolojiyi yücelten, her yeni teknolojinin geçmiş teknolojileri geçersiz kılacağını söyleyen ve insanlığı ileri taşıyacağını iddia eden girişimlerle dolu. Her iki anlayış da, teknoloji-toplum, teknoloji-kültür, teknoloji-tarih ilişkilerini açıklamaktan uzaktır. Teknofobi ve teknofili anlayışları yerine insanlığın tarihi birikimini, kültürel zenginliğini, toplumsal varoluşunu ve entelektüel müktesebatını merkeze koyarak, cesur fakat ihtiyatlı bir tutum içerisinde yapay zeka teknolojilerine yaklaşmalıyız. İnsanın toplumsal süreçlerdeki merkeziliği dün olduğu gibi bugün de asli bir unsurdur. İnsanlık olarak yapay zekanın risklerini yönetmeli, imkanlarını keşfetmeli ve toplumsal hayatın içinde adaleti kökleştirecek şekilde hakkaniyetli bir tarzda kullanmalıyız" diye konuştu.
"TÜRKİYE'NİN UZLAŞTIRICI VE ÇÖZÜM ODAKLI YAKLAŞIMI, KÜRESEL DÜZEYDE DİPLOMATİK ETKİNLİĞİNİ VE GÜVENİLİRLİĞİNİ DE PEKİŞTİRMEKTEDİR"
Dünyanın, bütün insanlığın çok ciddi krizlerle yüzleştiğini kaydeden Altun, "Savaşlardan düzensiz göçlere, küresel terörizmden soykırım girişimlerine, iklim değişikliğinden gıda krizlerine son derece karmaşık sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız. Küresel sorunlar karşısında küresel işbirliklerine ihtiyacımız var. Biz Türkiye olarak küresel sorunlar karşısında küresel işbirlikleri geliştirme arayışı içindeyiz. Bu çerçevede tüm müttefiklerimizle birlikte yeni işbirliği alanları inşa etmeye gayret ediyoruz. Nitekim bu işbirliği anlayışıyla, bölgemizde ve dünyada cereyan eden kriz ve çatışmaların çözümünde hep barıştan ve adaletin tesisinden yana bir tavır takınıyoruz. İki gün önce Etiyopya ve Somali arasında imzalanan Ankara Antlaşması, ülkemizin bu yöndeki çalışmalarının, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın barış diplomasinin en son ve somut örneklerinden biri olduğu gibi aynı zamanda Türkiye'nin dünya siyasetine nasıl etki ettiğini, sadece Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Karadeniz jeopolitiğini değil, Afrika jeopolitiğini de etkileyen önemli bir küresel oyuncu olduğunu da gözler önüne sermektedir. Türkiye'nin uzlaştırıcı ve çözüm odaklı yaklaşımı, Afrika bölgesinde bölgedeki istikrarın artmasına katkı sunmakta; aynı zamanda küresel düzeyde diplomatik etkinliğini ve güvenilirliğini de pekiştirmektedir. Bu çerçevede Türkiye yine, Rusya-Ukrayna savaşında her iki tarafla yapıcı diyaloğunu sürdürüyor ve onurlu bir barışın kaybedeni olmayacağı şiarıyla hareket ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanımızın Öncülük ettiği Tahıl Antlaşması milyonlarca insanı etkileyecek açlık tehdidinin bertaraf edilmesine vesile oldu" diye konuştu.
Türkiye'nin insanlığın kanayan yarası Gazze'de sürdürülen soykırımın son bulması için insani yardımların yapılabilmesi, şartsız ve sürekli ateşkesin tesis edilebilmesi için yoğun diplomatik çaba sarf ettiğini belirten Altun, "İsrail'in savaş suçları sebebiyle uluslararası mahkemede yargılanması ve İsrailli yetkililer aleyhinde kararlar çıkartılması noktasında da yine sunduğumuz delillerle sürece katkıda bulunduk. Bu bağlamda İsrail'in Gazze'de, Filistin'de sebep olduğu zulümleri perdelemek için başvurduğu dezenformasyon yöntemlerini boşa çıkarmaya, İsrail yalanlarını ortaya sermeye yönelik yoğun çaba harcadık, harcamaya devam edeceğiz" dedi.
"SURİYE ÜZERİNDE YAPILACAK SİYASİ, COĞRAFİ VE ETNİK MÜHENDİSLİK GİRİŞİMLERİNİ KABUL ETMEMİZ ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Suriye'de yaşanan gelişmelere değinen Altun, "Yine son günlerde sıcak gelişmelere sahne olan Suriye'de Türkiye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle, 13 yıldır tarihin doğru tarafında durmuştur. Ülkemiz, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapmış, Suriye'de mazlumun yanında, zaliminse tam karşısında durmuştur. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye olarak Suriye'nin ve Suriyeli kardeşlerimizin barış ve huzur içinde yaşaması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Şunu tekrar, güçlü bir şekilde vurgulamak istiyorum. Biz şuna inanıyoruz. Suriye Suriyelilerindir. Suriye üzerinde yapılacak siyasi, coğrafi ve etnik mühendislik girişimlerini dün kabul etmediğimiz gibi bugün de kabul etmiyoruz yarın da kabul etmeyeceğiz. 911 kilometre kara sınırımız, uzun yıllara sari kardeşlik ve komşuluk hukukumuz olan Suriye'de adaletin, barışın, huzur ve refahın yanında; emperyal girişimlerin, ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör yapılarının biz net bir şekilde karşısında duracağız. İstikrarın yanında duracağız terörün karşısında duracağız. Bu tavrımızı güçlü bir şekilde sürdüreceğiz. Krizlerin çözümünde uzlaştırıcı ve istikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye, dün olduğu gibi bugün de bölgesel ve küresel sorunların çözümünde güçlü bir müttefik, belirleyici bir aktör ve küresel sorunlarda bir kutup başıdır" diye konuştu.
"DAHA ADİL BİR MEDYA İLETİŞİM EKOSİSTEMİ MÜMKÜNDÜR"
Türkiye'nin yapay zeka alanında da güçlü yatırımlar yaptığını, bu alanda da iddialı bir aktör olarak öne çıktığını söyleyen Altun, "Türkiye, ürettiği Ulusal Yapay Zeka Stratejisi ile sürdürülebilir bir yapay zeka ekosistemiyle, küresel ölçekte değer üreten bir konuma gelme arayışı içindedir. Bu bağlamda ürettiğimiz yapay zeka teknolojisi yapay zeka uzmanları yetiştirmek ve bu alanda istihdamı artırmak, araştırma, girişimcilik ve yenilikçiliği desteklemek, kaliteli veriye ve teknik altyapıya erişim imkanlarını genişletmek, sosyo-ekonomik uyumu hızlandıracak düzenlemeleri hayata geçirmek, uluslararası düzeyde iş birliklerini güçlendirmek, yapısal ve iş gücü dönüşümünü hızlandırmak ülkemizin başlıca yapay zeka hedeflerindendir. Ulusal Yapay Zeka Strateji Belgesi uygulama döneminin sonu olan 2025 yılında Türkiye olarak yapay zeka alanının gayri safi yurt içi hasılaya katkısını yüzde 5'e yükseltmek, yerel ekosistemin geliştirdiği yapay zeka uygulamalarını kamu alımlarında önceliklendirerek ticarileştirilmesine destek olmak, uluslararası kuruluşların güvenilir ve sorumlu yapay zeka ile sınır ötesi veri paylaşımı alanındaki düzenleme çalışmalarına ve standartlaşma süreçlerine aktif olarak katkı vermek, uluslararası yapay zeka endekslerindeki sıralamalarda Türkiye'nin ilk 20 ülke arasında yer almasını sağlamak arzusundayız. Türkiye'nin yapay zeka konusunda belirlediği strateji ve vizyon, bu teknolojilerin sadece ekonomik ve ticari boyutuna odaklanmamaktadır. Yapay zeka stratejimiz, yapay zeka kaynaklı yaşanan sosyo-ekonomik dönüşümde toplumun, kültürün ve insani değerlerin muhafazasını da temin etmeyi içeriyor. Biz bir taraftan bir küresel adalet mücadelesi verirken diğer taraftan küresel alanda bir hakikat mücadelesi veriyoruz. Ve bu hakikat mücadelesi içerisinde biz adalet çağrısı yapıyoruz. Nasıl ki daha adil bir dünya mümkün diyorsak, daha adil bir medya iletişim ekosistemi de mümkündür. Bunun için yapay zeka teknolojilerinin daha adil bir şekilde kullanılması çağrısında bulunuyoruz. Bu kaynaklara daha adil bir şekilde ulaşılması çağrısında bulunuyoruz" dedi.