Epeydir yazıyorum “ilk-im”leri: Kimi zaman roman, kimi zaman öykü, kimi zaman şiir, kimi zaman kuramsal kitaplar oluyor bunlar. Bu seferki Hece Yayınları’ndan çıkan Tahayyülat. Ali Berkay’ın kitabı üzerine yazmak istedim, çünkü samimiyeti, sadeliği ve nükte duygusu oldukça etkileyiciydi. Dili kullanış şekli de... Uzun uzun yazmak istiyordum. Ancak gönderdiğim soruların cevapları için yerin sınırlı olduğunu ona söylemeyi unutmuşum. O yüzden galiba en iyisi, sizleri onun ilk kitabının ilk söyleşisiyle baş başa bırakmak:
Şairin kendi şiirini okuyuşu ile okurun şiire bakışı ve onda bulduğu güzellikler farklı noktalarda. Şair ben şiiri şu konuyla alakalı yazdım, şunu düşündüm, şurada dilimizin şu güzelliklerinden faydalandım dese de, okuyucu bu noktaların tamamını gözardı edebilir.
Şiirlerimde daha ziyade eleştirel bir üslup geliştirmeye çalıştım. Çıkış noktası olarak ise ya kendimi ya da toplumu tercih ettim. Bulunduğumuz çağın içinden güzel şeyler yazmaya çalıştım. Sadece Ali Berkay şiirleri için değil, dilin sınırlarını ve estetiğinin düşünce ufkumuzu ne kadar genişlettiğini görmek, şiir okumak için geçerli bir nedendir diyebilirim.
- Şiirlerinizin isimleri en az şiirleriniz kadar dikkat çekici: “The Art of Fiction No. 0”,”RévélationMagnétique” , Nörodejeneratif”, “Müdavat”... Sizin için ‘adlandırma’ nasıl bir önem arz ediyor?
Şiirlerimi adlandırırken belli bir rutine bağlı kalmıyorum, kimi zaman şiirden önce başlığını attığım oluyor, kimi zaman ise sadece başlığı yüzünden şiiri yayınlamayı geciktirdiğim de. Şiirin genel havasına uygun bir başlık tercih ediyorum veya başlığa uygun bir şiir yazıyorum. Güzel bir başlık çoğu zaman benim için yeterli bir sebep haline geliyor şiir yazmak için.
- “Kavilleşelim” de diyorsunuz, “Sana sanskrit sesleniyorum - tınısı güzel diye” de, “Hiçe hiç bağlıyımdır./ -Ex nihilo nihil fit/ Elbet doğruya da/ -Es-saade ve’l is’âd./ Elimdeki o tırnağı kanatıp.” da... Dil ile şiir arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Dili, estetiksiz düşünemeyiz. Nispeten geçmişi daha uzun olan dillerin bu estetiği öne çıkaran ve derinliği olan kelimeleri çok fazla. Bunları kullanarak şiirin anlam uzayını genişletmeyi hedefliyorum. Bunun yanı sıra, diller birbirleriyle etkileşimde bulunan canlı varlıklar. Şiir, dilin vitrini. Diğer dillerle nasıl anlaştığını görmek, genişleyebileceği yerleri tespit etmek şairlere düşüyor. Bir de, eski kelimeleri kullanmayı seviyorum, tınısı güzel diye.
Şiirin salt sanat için yapılabileceği bir çağda değiliz. Şiir, okuyucusunun kendisinden bir şeyler bulmak isteyeceği veya kendisine bir şeyler katmasını istediği bir metin. Bu yüzden salt sanat için yapılmış bir yağlı boya resimden ya da müzik parçasından farklı olarak insani bir şeyler barındırmak zorunda. Şiirdeki eleştiriye kaymayı bu açıdan yorumlayabiliriz.
- Şiirinizi yazarken muhatabını da düşünerek mi yazdınız? Ya da nasıl bir “okur”u muhatap kılmak isterdiniz kendinize?
Şiiri her ne kadar muhatabını veya okuyucusunu düşünerek yazsanız da, şiir sizin elinizden çıktığında gideceği yerlerin sınırı yok. Bu yüzden bir tema çerçevesinde yazmak muhatabı belirleme noktasında size yardımcı olabilir ama yeterli değil. Bu şiirimle şu okuyucu kitlesini memnun edeyim, şurada bir gönderme yapıp beriki kitleye oynayayım gibi düşüncelerim olmadı, eğer kendimde böyle bir şey sezdiysem de o kısmı veya şiirin tamamını gözden çıkarttım. Şiirin matematiğini ve estetiğini seven biriyim. Kendim nasıl şiirler okumak istiyorsam öyle yazıyorum. Bu şiirlere teveccüh edildiğini görmek ise beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Önceden de söylediğim gibi, muhatabı çoğu zaman tahmin edemiyorsunuz, biraz körleme, biraz da sizin nasıl bir şiir yazdığınızla alakalı.
- Günümüzde genç şiir eleştirel bir zeminde duruyor mu? Şiirin açısı eleştirel mi?
Eleştiri, özellikle şiirde, iki ucu keskin bıçak hüviyetinde. İyi kullanımının şairi vezir yaptığını, kötü kullanımın ise rezil ettiğini söyleyebiliriz. Şiirimiz geçmişten bugüne eleştirel bir zeminde durmuştur: bu duruş kimi zaman halkın genel tutumuna karşı, kimi zaman devlete karşı, kimi zaman edebiyat ortamının köşebaşlarını tutan insanlara karşıdır. Fakat kör göze parmak sokarak köşeyazısı yazar gibi rus salatası halinde eleştirileri artarda sıralayarak okurun ensesinde boza pişirmek hoş değil, bunu belirtmek gerek.
Bir de eleştirel şiirden anladığımız sadece siyasi/sloganvari şiir. Bu yargının kırılması ve şairlerimizin kavramların kullanımına ya da eski kelimelerin yeniden kullanıma sokulmasına kadar belli başlı noktalarda sorumluluk alması gerek. Şiirin kimi zaman bir kelimesi bile kendi başına eleştiri hüviyetini üstlenebilir çünkü.
- “Ülke Olarak Büyük Çaresizliğimizin Kitabını Yazacak Değilim” diyorsunuz bir şiirinizde. Yazacak olsaydınız bu kitap nasıl bir kitap olurdu ve ne ad verirdiniz ona?
İki bölümden oluşurdu, siyah başlıklı bölümde iyilikleri, beyaz başlıklı bölümde kötülükleri anlatırdı. İki karakteri olurdu, sondan, baştan, ortadan başlayarak okunabilirdi, başladığınız sayfaya geri dönmek kaydıyla. Mutlu son kitabı hangi sayfada kapattığınızla alakalı olurdu. Başkahramanı olmazdı. Başlığı da “Volan” olurdu, mekanik saat düzeneklerinde zamanı eşit aralıklara bölen parçanın adı.