ABD, Atlantik İttifakı dahil olmak üzere küresel ittifaklarını kendi eliyle baltalarken, Çin tüm bu avantajları ve gerçeklikleri kullanarak küresel olarak kendi etki alanını genişletmeye çalışıyor.
ABD on yıllar boyunca hızlı ekonomik büyümeyi, uluslararası ticaretteki hakimiyeti ve artan jeopolitik rekabeti hiçe sayarak, Çin'in zamanla stratejik olarak felç olmuş bir noktaya gelmesini bekledi.
2008 mali krizinden sonra ve özellikle COVID salgınının zirvesinde, birçok gözlemci o günün geldiğine inandı.
Zira bu dönemde; ABD ittifaklarını güçlendirirken, yapay zeka ve diğer teknolojilerdeki atılımlarla övünürken ve rekor düşük işsizlik ve rekor yüksek borsalarla gelişen bir ekonominin tadını çıkarırken, Pekin kaygı verici demografik özellikler, bir zamanlar düşünülemeyen genç işsizliği ve derinleşen durgunluk ile kuşatılmıştı.
Ancak sadece birkaç yıl sonra Çin bu beklentileri yine tersine çevirmeyi başardı.
Kritik ölçütlere göre Çin, üretimden ekonomik etkiye, savunma adımlarından küresel etki alanına kadar çok sayıda başlıkta ABD'yi geride bırakmış durumda.
Ekonomik olarak iki kat daha fazla üretim kapasitesine sahip. Teknolojik olarak, elektrikli araçlardan dördüncü nesil nükleer reaktörlere kadar her şeye hükmediyor ve artık her yıl daha fazla aktif patent ve en çok atıf alan bilimsel yayın üretiyor.
Askeri açıdan ise, ABD'nin 200 katı büyüklüğündeki gemi inşa kapasitesiyle desteklenen dünyanın en büyük donanmasına, çok daha büyük füze stoklarına ve dünyanın en gelişmiş hipersonik yeteneklerine sahip bir hale geldi.
Soğuk Savaş sırasında Sovyet liderleri sık sık "niceliğin kendine has bir niteliği olduğu" yaklaşımı ile hareket ediyordu. Bu dinamik tarihin büyük bir bölümünde de devam etti.
Ancak müttefiklere ve ortaklara duyulan ihtiyaç konusunda ABD her zaman daha büyük bir avantaja sahip oldu.
Tarih boyunca ABD, etkin bir küresel etki alanı oluşturmak için ittifak mimarisini SSBC'ye göre daha iyi kurduğu gibi son döneme kadar Çin'e göre de daha iyi kurdu.
Ancak Trump'ın attığı son adımların özellikle de gümrük tarifeleri, ABD'nin müttefik sayısını da hızla azaltıyor.
Çin'n avantajları ve dezavantajları
Çin'in önemli sorunlarla karşı karşıya olduğuna şüphe yok. Yaşlanan bir toplum, durgunlaşan verimlilik, konut piyasasında artan riskler, yüksek genç işsizliği ve özel sektör üzerindeki baskılar gibi çok sayıda zorluk Çin'i zorluyor.
Bu zayıflıkları tahmin edilenden daha ciddi olsa bile Çin, ABD'nin geçmişteki rakiplerinden çok daha etkin olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Washington daha önceki rakiplerinden Almanya, Japonya ve Sovyetler Birliği gibi ülkeleri gözünde fazla büyütmüş olabilir. Ancak Çin, ABD'yi sadece büyüklük açısından değil, giderek stratejik açıdan da önemli olan birçok alanda geride bırakan ilk ülke haline geliyor.
Zira; Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmasından sonraki yirmi yıl içinde, küresel üretimdeki payı beş kat artarak yüzde 30'a çıkarken, ABD'nin payı yarı yarıya azalarak yaklaşık yüzde 15'e düştü.
Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar bu dengesizliğin yüzde 45'e ve yüzde 11'e çıkacağını tahmin ediyor.
Hatta Çin, ABD'nin 20 katı çimento, 13 katı çelik, üç katı araba ve iki katı enerji üreterek birçok geleneksel sektörde giderek artan bir şekilde küresel olarak lider konuma doğru ilerliyor.
ABD'nin geleneksel olarak güçlü olduğu biyoteknoloji ve havacılık gibi alanlarda hala arayı kapatıyor olsa da Çin, kısmen Made in China 2025 gibi iddialı sanayi politikası çabaları sayesinde dünyadaki kimyasalların neredeyse yarısını, gemilerin yarısını, elektrikli araçların üçte ikisinden fazlasını, elektrikli bataryaların dörtte üçünden fazlasını ve güneş panellerinin ve kritik rafine nadir toprak minerallerinin yüzde 90'ını üretiyor.
Sonuç
Trump ABD'nin "dostların" dahi uyguladığı gümrük tarifeleri ile müttefiklerini azaltırken, Çin ise tarifeleri sadece ABD ile sınırlayarak rekabeti birebir savaş alanında tutarak, Avrupa başta olmak üzere küresel piyasalarda etkin olmaya devam etmeye çalışıyor.
Yani; ABD'de Trump'a yakın uzmanlar, yeni yönetimin Rusya ile "ters Kissinger" yaparak Çin'in ortakları arasında bölünmeler yaratmaktan bahsederken, Çin Batı ittifaklarındaki, özellikle de ABD ile Avrupa arasındaki çatlaklardan faydalanmaya kararlı görünüyor.
Özetle ABD, Atlantik İttifakı dahil olmak üzere küresel ittifaklarını kendi eliyle baltalarken, Çin tüm bu avantajları ve gerçeklikleri kullanarak küresel olarak kendi etki alanını genişletmeye çalışıyor.