22 Kasım 2024 Cuma / 21 CemaziyelEvvel 1446

Osmanlı musikisi Aynalıkavak’ın duvarlarında

Sultan II. Ahmet’in oğlunun sünnet düğününe, Sultan II. Abdülhamid’in özel davetlerine ev sahipliği yapan Aynalıkavak Kasrı ve Musiki Müzesi’nde 30’u Gevheri Sultan’dan olmak üzere 100’ün üstünde o döneme ait enstrüman sergileniyor. Kasrın duvarlarında Şeyh Galip’in III. Selim’i metheden dizeleri var

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 17 Mart 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı musikisi Aynalıkavak’ın duvarlarında

Tarihi 17. yüzyıla kadar gittiği düşünülen ama elimizdeki kaynaklarla 1800’lü yılların başından itibaren kullanıldığı kesinleşen Aynalıkavak Kasrı ve Musiki Müzesi, bugün de Haliç kıyılarını süslüyor. Fatih Sultan Mehmet döneminden beri başlamış olan 18 adet Aynalıkavak veya Tersane Saraylar grubundan elimizde kalan son kasır. Bugünkü haline Lale Devri’nde yapılan tadilatlarla ulaşan kasır, III. Selim’in bestelerine, Sultan II. Ahmet’in oğlunun sünnet düğününe, Sultan II. Abdülhamid’in özel davetlerine ev sahipliği yapmış. Gevheri Sultan’dan 30 küsur ve kıymetli enstrüman ile birçok sazendeden 74 olmak üzere 100’ün üstünde saz müzedeki yerini koruyor. Notalar, taş plaklar, müzikle ilgili yayınlar, sedirler, levhalar, laleler, buhurdanlıklar ve daha birçok eser ziyaretçilerini bekliyor. Bugünlere eşsiz bir güzellikle aktarılan Aynalıkavak Kasrı ve Musiki Müzesi’ni Milli Saraylar Daire Başkanı Yasin Yıldız’dan dinledik.

- Aynalıkavak Kasrı ve Musiki Müzesi’nin tarihi nerelere dayanıyor?

Kasrın olduğu bölge, İstanbul’un ilk fethedildiği yıllardan itibaren saraylar bölgesi olarak kullanılmış. Levni’nin minyatürlerinde Sultan II. Ahmet’in oğlunun sünnet düğününü bu kasırda yaptığını, padişahların konaklama amacıyla kullandığını biliyoruz. Milli Saraylar envanterindeki Topkapı Sarayı hariç elimizde kalan en eski kasır. III. Selim’in orayı besteleri için kullandığını biliyoruz. 

- Kasrın uzun süre kapalı kaldığını biliyoruz. Yaklaşık 10 yıllık bu süreçte neler oldu? 

Kaynaklarda Tersane Sarayı’nın içerisinde 18’e kadar köşk ve kasrın olduğu dile getiriliyor. Ama bugüne ulaşabilen tek yapı bu. Bulunduğu alan itibari ile Bizans’tan beri yerleştirmelerin olduğu bir alan. Ama Tersane Sarayı ile en görkemli yıllarını yaşıyor. 90’lı yılların ortalarında restorasyon amacı ile kapatılıyor. 2011’de kapılarını ziyarete açtı. 90’ların başında Aynalıkavak Kasrı, III. Selim’in musiki ile ilintili olmasından dolayı bir musiki müzesi konumlandırılmış. Özellikle Sultan Abdülaziz’in torunu Gevheri Osmanoğlu’nun saz koleksiyonu oraya bağışlanmış. Kasır restorasyon sürecinden sonra ziyaret edilemediği için musiki müzesi fonksiyonunu yitirmişti. 

- Tersane konferansı burada yapıldı...

En son 2015 yılında Milli Saraylar tarafından hazırlanan proje ile musiki müzesi bölümünü yeniden açtık. Aslında iki müze iç içe. Aynalıkavak Kasrı ve alt katındaki Musiki Müzesi’ni geziyorsunuz. Bahçesi, bahçesindeki sarnıçları, nişan taşları, yer altı kanallarıyla çok özgün bir topografya. Bu kasrı, Sultan II. Abdülhamid’in de kullanmış. Kasrın, birkaç odasının Abdülhamid döneminde buradan götürülen batı mobilyası ile tefriş edilmiş olduğunu görürsünüz. Mesela çok değerli Şam işi bir sedefli koltuk takımı kasır da sergileniyor. Şu an Dolmabahçe’de bile öyle bir takım yok. Demek ki orayı hakikaten önemli ağırlamalarda tercih edildi. 19. yüzyılın sonunda İstanbul’da toplanan Tersane Konferansı’nda da bu kasrın kullanıldığını biliyoruz.

AYNALIKAVAK KASRI VE MUSİKİ MÜZESİ BAHÇESİ, BAHÇESİNDEKİ SARNIÇLARI, NİŞAN TAŞLARI, YER ALTI KANALLARIYLA ÇOK ÖZGÜN BİR TOPOGRAFYA..

III. SELİM’İN BESTELERİ BU KASIRDA HAYAT BULDU

- III. Selim’in nasıl bir müzik kültürü vardı? Müze bize bu kültürü nasıl yansıtıyor?

III. Selim çok önemli bir bestekar. Kendisinden önce kullanılan bir kasır olduğu için burayı yeniden elden geçiriyor. Bizatihi bestelerini yapmak üzere kullanıyor. Resmi işlerinde Topkapı Sarayı’nı kullansa bile müzikle ilgili işlerinde kasrı kullanıyor. Duvarlarında Şeyh Galip’in III. Selim’i metheden dizeleri var. Onlar da dönemin ünlü hattatları tarafından yazdırılmış. Bir odasını beste odası olarak kullanmış. Biraz da o dönemde o bölgenin asude bir mekan olmasından kaynaklanıyor. Çünkü neticede o tarihlerde İstanbul’un kır kısmı. 

KLASİK MÜZİĞİN HAFIZASINA YOLCULUK

- O dönemin musikisini bugünlerde görebiliyor muyuz?

Dede Efendi’lerden, Tatyos Efendi’lerden bugünlere gelişini düşünürsek, o dönemin musiki zevki, çok üst düzey ve çok rafine. Milli Saraylar olarak yaptığımız Saray Konserleri var. Yaşatılmaya çalışılıyor. 

- Bugün bu müziği destekleyen ve yeni kuşaklara aktaran kurumlar var mı?

Turing’in bildiğim kadarı ile çabaları var. Kültür Bakanlığı’nın Devlet Klasik Türk Müziği Topluluğu bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bir takım özel vakıfların gayretleri var. Resmi olarak değil ama konservatuarlarda da Klasik Türk Müziği eğitimleri var. Bu şekilde yaşatılmaya çalışılıyor ama çok yaygın değil. Ama sonuçta bu müzik, çok klasik bir müzik. Günümüz postmoderniteye geçmiş toplumunda o kadar geniş kitlelerle buluştuğunu düşünmüyorum. Ancak yaptığımız konserde de gördüğümüz kadarıyla son derece bu rafine zevke sahip dinleyici kitleleri oluyor. 

ALT KATTA MÜZİK, ÜST KATTA TARİH VAR

Saz koleksiyoncusu Zeki Bülent Ağacabay 64 adet klasik Türk Müziği sazı bağışladı. Necdet Yaşar, Kanuni Cüneyt Kosal’ın, Süha Umur’un ve bazı başka sazendelerin bağışları ile şimdi elimizde 74 adet bağış ve 30 küsur de Gevheri Sultan’ın sazları var.  Notalar, taş plaklar, müzikle ilgili yayınlar da müzik kütüphanesindeki yerini alıyor. Sadece kendi döneminde kullanılan sazlardan dini veya ladini sazları müzeye koyalım dedik. Kasır kısmının ise teşrifini değiştirdik. Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayı gibi 19. Yüzyıl eşyalarıyla tefriş edilmişti. Hâlbuki orası bir önceki yüzyıla ait bir kasır. O yüzden III. Selim’in hem Mevleviliği hem de musikişinaslığı gibi tarihsel bilgiler ve kullanış amacına uygun olarak daha çok sedirlerle, levhalarla, lalelerle, buhurdanlıklarla, kavukluklarla, lambalarla, fenerlerle, döneminde kullanılma ihtimali olan eşyalarla yenide tefriş ettik.