Geçtiğimiz günlerde ABD ordusunun “Mısır’ın terörle mücadelesine destek olmak” amacıyla hibe ettiği 762 adet zırhlı askeri araç İskenderiye limanına ulaştı. Bu yardımlar, ABD’nin Mısır’daki yeni yönetime özellikle İsrail’e yönelik herhangi bir tehdit oluşturmayacağının garantisini almak kaydıyla her türlü desteği sunacağını ortaya koymaktadır.
Yrd. Doç. Dr. İsmail Numan Telci / Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Enstitüsü
Mısır’da askeri darbeyle işbaşına gelen Abdülfettah El-Sisi’ye yönelik tepkiler giderek toplumun daha geniş kesimlerine yayılıyor. Sisi rejiminin baskısının sadece Müslüman Kardeşler üyeleriyle sınırlı kalmayıp, herhangi bir siyasi grupla bağlantısı olmayan kişilere de yönelmesi ülkede baskı siyasetinin en üst düzeyde pratiğe döküldüğünün göstergesi. Son olarak Gazeteciler Sendikası’na baskın olayının ardından 2013’teki askeri darbe sürecinde Sisi’ye destek olan birçok medya mensubu rahatsızlığını açık biçimde dile getirmesi gelinen noktayı göstermesi bakımından önemli.
Geçtiğimiz hafta Mısır polisinin başkent Kahire’de bulunan Gazeteciler Sendikası’na baskın yaparak iki medya mensubunu tutuklaması kısa bir sürede Sisi rejimi açısından yönetilemez bir kriz halini aldı. Baskın sonrasında sendika üyeleri ve birçok bağımsız gazetecinin katıldığı gösteriler düzenlenirken, yayın organlarında Sisi yönetimi aleyhine eleştiri yazıları kaleme alındı. Darbe sonrası süreçte ilk kez görülen bu durum Sisi karşıtı cephenin giderek genişlediği ve farklı kesimlere yayıldığı şeklinde yorumlanabilir.
Öte yandan rejimin paranoyaya varan muhalif avının en yeni hedefi ise yaptıkları videoyu sosyal paylaşım sitesi Facebook’a yükleyen ve bu şekilde yüzbinlere ulaşan beş genç oldu. Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi’yi mizahi bir üslupla eleştiren ve “Sokak Çocukları” hareketinin üyeleri olan gençler geçtiğimiz hafta sonu güvenlik güçlerince yakalanarak gözaltına alındı. Olayın medyaya yansımasının ardından, tutuklamalar sosyal medyada geniş yankı uyandırdı ve aralarında yazar, oyuncu ve insan hakları savunucularının da bulunduğu birçok kullanıcı gözaltına alınan gençlerin serbest bırakılması için kampanya başlattı. Gelen tepkilere rağmen “terör saldırıları ve sokak protestolarını teşvik etmek, rejimi devirmeye çalışmak ve kamu kurumlarını aşağılamak” suçlarından yargılanan gençlerin tutukluluk sürelerinin savcılık tarafından uzatılması ise Mısır’da rejimin en masum muhalif sesleri dahi hedef almaya devam edeceğinin göstergesi olarak okunabilir.
Sisi baskısı ve Batı’nın tutumu
Sisi’yi içerideki baskısını bu seviyede tutma konusunda teşvik ve motive eden etkenlerin başında ise özellikle Batılı aktörlerin Kahire yönetimine yönelik tepkilerini en düşük seviyede tutmaları gelmektedir. Her ne kadar zaman zaman ülkede yaşanan kimi olayların ardından kurumsal düzeyde tepkiler dile getirilse de, uygulamada Sisi yönetimine yönelik herhangi bir yaptırım ya da nitelikli bir tepki verilmemektedir.
Bunun en açık örneği ABD’nin Mısır politikasında görülmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı 3 Mayıs’ta Mısır’da polislerin Gazeteciler Sendikasına yaptığı baskınla ilgili açıklama yapmış ve Mısır yönetimini ifade özgürlüğüne saygı duymaya davet etmiştir. 10 Mayıs’ta yaptığı bir açıklamada ise ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Elizabeth Trudeau Mısır’da El-Cezire Arapça kanalının iki muhabirine verilen idam kararından kaygı duyulduğunu açıklamıştır. Daha önce de kimi durumlarda bunlara benzer açıklamalar yapan ABD yetkilileri Mısır yönetimine uyarılarda bulunmuş ancak bunun ötesine geçmemişledir. Öyle ki tüm bu açıklamalar ve tepkilere rağmen Washington, Mısır’a olan askeri yardımlarını sürdürmeye devam etmişti. Askeri darbeyi izleyen 2014 yılında ABD’nin yaptığı askeri yardımların yüzde 23’ü Mısır’a yapılırken, bu ülkeye ulaşan askeri yardımlar ABD’nin bu alanda 73 ülkeye yaptığı yardımların toplamından daha fazladır. Bu çerçevede 2015 ve 2016 yıllarında da askeri yardımlar devam etmiş ABD yönetimi Mısır’a 2015’in Haziran ayında iki adet hızlı müdahale botu, Ağustos ayında 8 adet F-16 savaş uçağı ve Ekim ayında da 4 F-16’yı teslim etmiştir. Son olarak geçtiğimiz günlerde ABD ordusunun “Mısır’ın terörle mücadelesine destek olmak” amacıyla hibe ettiği 762 adet zırhlı askeri araç İskenderiye limanına ulaşmıştır. Bu yardımlar ABD’nin Mısır’daki yeni yönetime özellikle İsrail’e yönelik herhangi bir tehdit oluşturmayacağının garantisini almak kaydıyla her türlü desteği sunacağını ortaya koymaktadır.
Benzer bir durum Avrupa Birliği’nin Mısır politikasında da gözlemlenmektedir. Sık sık Mısır’a insan hakları konusunda uyarılar yapan ve bu anlamda tepkisini dile getiren Avrupa Birliği gerek kurum gerekse de üye ülkeler olarak bu ülkeyle yürütülen politik angajmanlara bakıldığında ikircikli bir tutum izlendiğini göstermektedir. Mısır’da işkence sonucu öldürülen İtalya vatandaşı doktora öğrencisi Giulio Regeni hadisesiyle ilgili 8 Mart’ta yayınladığı bildiride Avrupa Parlamentosu Mısır’daki insan hakları ihlallerine dikkat çekerken tüm AB üyesi ülkelere Mısır’la güvenlik alanındaki tüm işbirliklerini durdurma çağrısı yapmıştır. Buna rağmen bildiri sonrası sürece bakıldığında AB ülkeleri kurumsal düzeyde alınan kararları dikkate almadığı görülmektedir.
11 Mayıs’ta Yunanistan ve Mısır orduları Akdeniz’de ortak bir askeri tatbikat gerçekleştirmişlerdir. Yine bir başka AB üyesi olan Fransa’nın Mısır’la olan askeri anlaşmaları devam ettirdiği görülmektedir. 2015’te imzalana anlaşmayla Fransa’nın Mısır’a sattığı 24 Rafale savaş uçağının ilk 3’ü Ocak ayında Kahire’ye teslim edilirken, yine bu ülkeye satılan Mistral savaş gemilerinden Cemal Abdül Nasır adı verilen ilki de Mayıs ayında denize indirilmiştir. 18 Nisan tarihinde ise Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande Mısır’a resmi bir ziyaret gerçekleştirerek iki ülke arasında 14 ayrı anlaşma imzalamıştır. Almanya ise Mısır’la güvenlik alanında yürüttüğü işbirliklerini devam ettirmekte, geçtiğimiz yıl Mısır’a satılan 4 denizaltının ikisinin daha yakın bir zamanda teslim edileceğini açıklamıştır. Tüm bu gelişmeler AB ülkelerinin her ne kadar söylem düzeyinde Mısır’a tepkilerini dile getirseler de pratikte farklı bir tutum izlediklerinin göstergesidir.
Körfez’de artan rahatsızlık
Son olarak Sisi yönetiminin darbenin hemen sonrasında ciddi anlamda destek aldığı Körfez ülkeleri nezdindeki kredisinin giderek tükendiğini vurgulamak gerekmektedir. Nitekim özellikle Suudi Arabistan için giderek daha ciddi bir “yük” haline gelen Sisi rejimi, Riyad’ta rahatsızlığa neden olmaktadır. Askeri darbeden bu yana Mısır’a milyarlarca dolar yardımda bulunan Suudi yönetimi Nisan ayında Kızıldeniz’deki Tiran ve Sanafir adalarını Mısır’dan geri alarak bir anlamda yardımlarının karşılığını alma konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Petrol fiyatlarının düşmesiyle ilk kez ekonomik anlamda endişeler yaşayan Suudi yönetimi, Mısır’daki Sisi rejimine olan desteğini de sorgulamaya başlamıştır. Öyle ki daha önceleri en ufak bir eleştirinin yer almadığı Suudi Arabistan merkezli yayın organlarında Sisi yönetiminin uygulamaları kimi zaman sert biçimlerde eleştirilmektedir.
Bununla birlikte Suudi Arabistan’ın özellikle son aylarda işbirliğini artırdığı Türkiye ile olan “stratejik ittifak” bağlamında Mısır meselesi ciddi bir rahatsızlık konusudur. İki ülkeyi de aynı masa etrafında yeniden buluşturma çabalarının henüz karşılık görmemesi, İran ve Suriye gibi hayati iki konuda Türkiye ile nitelikli bir ittifak oluşturan Suudi Arabistan’ı Mısır’daki Sisi yönetimini gözden çıkarma ihtimalini değerlendirmeye itebilir.