Doktora eğitiminde uluslararası öğrenciler, ülkelerin, dünyanın en zeki beyinlerini doktora programları üzerinden AR-GE çalışmalarına dâhil ettiği, dolayısıyla ekonomik gücünü artırdığı, üstelik kamu diplomasisi açısından daha nitelikli yumuşak güç kullanabilme esnekliği de sağladığı için devasa yatırımlar yaptıkları bir yükseköğretim alanını oluşturmaktadır.
Prof. Dr. Mahmut Özer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü
Doktora mezun sayısı bir ülkenin gelişmişliği ile ilgili en önemli göstergelerden birisidir. Bu nedenle tüm dünyada doktora eğitimine özel önem atfedilmektedir. Doktora mezun sayısı aynı zamanda bir ülkenin araştırma kapasitesini değerlendirmede de kullanılan önemli parametrelerden birisini oluşturmaktadır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2016 raporu tüm dünyada doktora mezun sayısının özellikle son yirmi yılda önemli miktarda arttığını göstermektedir. OECD raporuna göre 2014 yılında en fazla doktora mezunu veren ilk beş ülke sırayla ABD (67 bin 449), Almanya (28 bin 147), Birleşik Krallık (25 bin 020), Hindistan (24 bin 300) ve Japonya (16 bin 039) olmuştur. Türkiye aynı yıl 4 bin 516 doktora mezunu vermiştir. Yine aynı rapora göre OECD ülkeleri yıllık doktora mezunlarının yüzde 74’üne ev sahipliği yapmaktadır.
Türkiye yükseköğretim sistemi son yıllarda yaşanan devasa büyüme ve yatırımlar sonucunda Avrupa’nın en büyük; Çin, Hindistan, Amerika, Brezilya ve Rusya’dan sonra dünyanın altıncı büyük sistemi haline gelmiştir. Türkiye bir taraftan büyüyen yükseköğretim sisteminin öğretim üyesi ihtiyacını karşılama diğer taraftan ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını güçlendirmek için doktora mezun sayısını artırmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) bu zorunluluğu erkenden görmesi ve ülkemizde doktora eğitiminin kapasitesini ve kalitesini artırmaya dönük adımlarını özellikle son yıllarda daha fazla artırmış olması son derece sevindiricidir. Örneğin YÖK’ün ülkenin öncelikli alanlarını gözönüne alarak disiplinlerarası alanları da içerecek şekilde 100 temel alanda 2 bin doktora öğrencisini kapsayan yeni burs projesi (100/2000 YÖK Doktora Programı) bu anlamda önemli bir başlangıç olmuştur. Bu adımların kararlılıkla artırılması bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.
Yumuşak güç kullanımı
Yükseköğretimde uluslararasılaşma sadece yükseköğretim kurumları için değil ülkeler için de çok kritik bir boyut olarak yoğun mücadelelerin yapıldığı bir alana dönüşmüştür. Özellikle, doktora eğitiminde uluslararası öğrenciler kritik bir eşik oluşturmaktadır. Doktora eğitiminde uluslararası öğrenciler, ülkelerin, dünyanın en zeki beyinlerini doktora programları üzerinden AR-GE çalışmalarına dâhil ettiği, dolayısıyla ekonomik gücünü artırdığı, üstelik kamu diplomasisi açısından daha nitelikli yumuşak güç kullanabilme esnekliği de sağladığı için devasa yatırımlar yaptıkları bir yükseköğretim alanını oluşturmaktadır.
Bu yatırımların doğal bir sonucu olarak gelişmiş ülkelerde lisansüstü programlarda, özellikle doktora programlarında uluslararası öğrenci oranlarının bariz bir şekilde arttığı görülmektedir. 2014 yılında OECD ülkelerinde lisansüstü programlarda okuyan uluslararası öğrenci sayısı 1,3 milyona ulaşmış olup, yüksek lisans ve eşdeğer programlardaki uluslararası öğrenci oranı yüzde 12, doktora ve eşdeğer programlardaki uluslararası öğrenci oranı yüzde 27’ler seviyesindedir (OECD, 2016). Bu, uluslararası öğrenci çekiminde lisansüstü programların ne kadar kritik olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de 2013 yılında doktora programlarında kayıtlı öğrencilerin yüzde 4’ü uluslararası öğrencilerden oluşurken bu sayı 2016 yılında yüzde 8,3’e yükselmiştir (Bkz. Gür BS, Çelik Z, Kurt T, Yurdakul S (2017), Yükseköğretime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme Raporu, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi, Yayın No:77, Ankara). Görüldüğü gibi ülkemizde doktora programlarındaki uluslararası öğrenci oranı, özellikle 2016-2017 yılı itibari ile önceki yıllara göre önemli artış göstermiştir. Bu artışın giderek artması ve istenilen seviyelere yükselmesi, ve ülkemizin ekonomik gelişiminde de önemli katkılar sağlayabilmesi için özellikle doktora programlarının sürekli iyileştirilmesine büyük ihtiyaç duyulduğu ortadadır.
AR-GE yatırımları
Türkiye’de doktora programında en fazla öğrencisi bulunan ilk beş ülke sırasıyla İran (bin 852), Irak (657), Azerbaycan (411), Suriye (355) ve Afganistan (150) dır (Gür ve arkadaşları, 2017). Dünyada doktora eğitimi için en fazla yurtdışına öğrenci gönderen ülkeler dağılımına bakıldığında en önemli kaynak ülkeler olan Çin, Almanya, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkelerden yeterince öğrenci çekemediğimiz görülmektedir. Önümüzdeki yıllarda bu konuya özel önem vermek gerekmektedir. Özellikle Ekonomi Bakanlığının yurtdışı tanıtım fuarları desteğinin bu ülkelere yönelik artırılması ve YÖK ile koordineli bir şekilde gerçekleştirilmesi bu bakımdan büyük önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye’de araştırma kapasitesi güçlü olan ve dünya üniversite sıralamalarına giren yükseköğretim kurumlarımızda doktora programlarındaki uluslararası öğrenci oranları, uluslararası eşdeğer kurumlardakine göre maalesef düşük seviyelerdedir. Doktora programlarında nitelikli uluslararası öğrenci çekmede rekabet edebilmek için özellikle bu üniversitelere doktora programlarının iyileştirilmesi, akreditasyonu ve uluslararası açılımı için yatırım yapılmalıdır.
Doktora programlarına uluslararası öğrenci çekmede AR-GE yatırımları önemli çekici faktör olarak işlev görmektedir. AR-GE aktivitelerine yapılan yatırım ile lisansüstü seviyede uluslararası öğrenci hareketliliği arasındaki kuvvetli bir ilişki bulunmakta olup doktora öğrencileri özellikle AR-GE’ye önemli yatırım yapan ülkelere yönelmektedirler. Örneğin, yükseköğretim kurumlarında AR-GE’ye öğrenci başına en yüksek yatırım yapan İsviçre, doktora seviyesinde en fazla uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapan ikinci ülke konumundadır (OECD, 2016). Bu durum yükseköğretimden mezun öğrenci oranlarında da kendini göstermektedir. OECD ülkelerinde 2014 yılında lisans ve eşdeğer programlardan mezun olan öğrencilerin yüzde 7’sini, yüksek lisans ve eşdeğer programlardan mezun olan öğrencilerin yüzde 16’sını uluslararası öğrenciler oluştururken bu oran doktora ve eşdeğer programlardan mezun olan öğrencilerde yüzde 26’ya çıkmaktadır (OECD, 2016). Bu nedenle, özellikle ülkemizde doktora programları ve araştırma kapasitesi açısından güçlü olan üniversitelerimize yapılan yatırımlar bu bağlamda artırılmalıdır.
Sonuç olarak ülkemizde lisansüstü programlarımız sadece YÖK’ün değil, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBA, TÜBİTAK ve diğer ilgili paydaşların ortak ilgisini talep etmektedir. Doktora meselesi bu kadar önemliyken bu bağlamda tüm imkânların seferber edilmesi gerekmektedir.