Bölgedeki adalet ve insani temelli politikaları Türkiye’yi, bu mazlum milletler nezdinde kurtarıcı rolüne büründürmektedir. ABD, bu pervasız, kibirli, hiçbir insani ve ahlaki temele dayanmayan, salt güç ve menfaat temelli politikaları ile şimdilik üstün imiş gibi görünse de yakın ve orta vadede kendi sonunu hazırlıyor.
Adnan Küçük / Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi
Günümüz dünyasının meşruiyet sağlama zemininde en muteber kavramlarından bazıları, demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, hürriyet, insan haklarıdır. Bu kavramların birlikteliği ile yönetimler, en üst düzeyde makbuliyet köşküne oturur. Yaklaşık 200 küsur senedir demokrasi ile yönetilen ve hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, hürriyet ve insan hakları kavramlarını tabiri caizse kutsallaştıran ABD’de ileri demokrasinin olduğu söylenir. İleri demokrasi ile kastedilen, esasen liberal ya da anayasal demokrasidir. Bu demokrasi türünde, insan hakları anayasal zeminde en üst düzeyde, kurumsal teminatlara kavuşturulmuştur. Bir ülkede anayasal demokrasi varsa, orada insan hakları, hem anayasal ve kurumsal, hem fiili işleyiş itibariyle teminat altında demektir. Bu devletlerin politikalarında belirleyici unsur, insan haklarının zarar görmeden korunmasıdır.
Ülkelerin, insan haklarına yönelik, iç hukukta ve dış ülkelere yönelik uyguladıkları politikalar bağlamında karneleri mevcut-tur. Günümüzde ABD’nin iç hukukta, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti bağlamında oldukça üst düzeyde yer aldığı ifade edilir. ABD’nin özellikle uluslararası uygulamalarına bakıldığında, insan hakları karnesinin yerlerde süründüğü söylenebilir. Çünkü ABD, kendi çıkarı için, ilişki kurduğu partnerlerin terör örgütü olup olmadığına bakmamaktadır. Bunun en bariz misali, PKK ve PYD örnekleridir. Daha başka örnekler de mevcut ise de ben sadece bu ikisi üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
PKK uzunca bir süredir ABD’nin terör listesinde yer almaktadır. 27.01.2017 günü Terör örgütleri listesini güncelleyen Amerikan İstihbarat örgütü CIA, terör örgütü PKK ile PYD’yi birbirleriyle bağlantılı olarak revize etti. Bunun manası: “Ben PKK gibi PYD’yi de terör örgütü olarak kabul ediyorum”. ABD bu söyleme rağmen, terör örgütüne alenen binlerce tır dolusu silah yardımı yapmakta, Suriye politikalarını uygularken bu örgütle meşru partner olarak ilişkilerini sürdürmektedir. Yani, şunu demeye getir-mektedir: “Her ne kadar PYD’yi bir terör örgütü olarak kabul ettiğim PKK ile ilişkili olarak görsem de bu örgütle amaçlarıma ulaşmak için her türlü diyalogu yapabilirim”.
Sahte hukuk devleti
ABD’nin bu politikası, hem hukuk devleti ve insan hakları ile çelişmektedir hem de gayrı ahlaki bir mahiyete sahiptir. Kısaca, sahte bir hukuk devleti ve insan hakları resmi çizmektedir. Kendi menfaatleri için, her türlü insan hakları ve hukuk devleti değerlerinden vazgeçebileceğini ilan etmiş olmaktadır. Esasen ABD, bütün bunları yaparken, gerçekte iki şeyi öne çıkarmaktadır. Birincisi, ABD çıkarlarını korumak adına, buralardaki petrol gibi enerji kaynaklarına sahip olmak, ikincisi, İsrail’in güvenliğini teminat altına almak. Bunları sağlamak için de hiçbir ahlaki, insani değere itibar etmemektedir. Yakın geçmişte, ABD Irak’a hürriyet ve demokrasiyi getirmek için girdiğini söyledi. İlk bakışta bu söylem çok cazip idi. Fakat fiiliyatta yer ile yeksan bir Irak ortaya çıktı. Bu ülkeye ne demokrasi ne de insan hakları geldi. Sadece, vahşet, kıyımlar, terör, katliam, gözyaşları geldi. Buralarda yaşayan insanlar, “İnsan hakları, demokrasi, hukuk devleti bu ise bize Saddam Rejimi daha iyi idi” noktasına geldiler.
ABD, zahiren, söylem düzeyinde en kutsal kelimeler olan demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, insan hakları kavramlarını sıklıkla kullanmaktan kaçınmasa da her yıl yayımladığı insan hakları endekslerinde kendini hür ve demokratik olarak gösterse de uluslararası zeminde fiili işleyiş bu söylemlerle uyumlu değildir. Tarihin hiçbir döneminde, medeni görünümlü devletler, bu kadar alenen uluslararası ölçekte hiçbir insani değer tanımamak şeklinde pervasız olmamıştı. Mazlum milletlerin arşı alaya çıkan feryatları, bu toplumlarda, en üst düzeyde, kin, nefret duygularını geliştirdiği gibi, adalet arayışlarını da artırmaktadır.
Bugün Türkiye’nin özellikle gerek Suriye’de, gerekse bölgedeki diğer ülkelerde adalet ve insani temelli politikaları, Türkiye’yi bu mazlum milletler nezdinde kurtarıcı rolüne büründürmektedir. Özellikle İslam devletlerindeki toplumdan gelen tepkiler büyük ölçüde bu tespit ile örtüşmektedir. ABD, bu pervasız, kibirli, hiçbir insani ve ahlaki temele dayanmayan, salt güç ve menfaat temelli, insan hakları bağlamında gayrı meşru politikaları ile şimdilik üstün imiş gibi görünse de yakın ve orta vadede kendi sonunu hazırlıyor. Özellikle İslam ülkeleri ekseninde ağır zulme ve talana maruz kalan mazlum milletler, hiç ummadık bir zaman-da ve yakın gelecekte beklenen tepkiyi verecektir. Adaleti, insan haklarını, hukuk devletini sahici manada savunan, politikalarını bu zemine oturtanlar yakın gelecekte öne çıkacaktır.