Ateşkes sonrası İran/Türkiye ve Rusya’nın başta DEAŞ/El-Nusra’ya karşı mücadelede üçlü işbirliğini kullanma kararı almaları bölgede ABD olmadan da DEAŞ ile mücadele edileceğine delalet etmektedir. Ayrıca Rusya/Türkiye/İran’ın Astana’da Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaları aslında ABD’nin Obama döneminde sunduğu projeleri çöpe atmak anlamına da geliyor.
Prof. Dr. Salih Yılmaz / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Astana’da Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde 23 Ocak 2016’da başlayan Suriye’de Barış Görüşmeleri 24 Ocak itibariyle olumlu bir havada sonuçlandı. Aslında toplantının ilk saatlerinde Suriyeli muhaliflerin askeri kanat tarafından temsil edilmesine Esed tarafı itiraz etmişse de Türkiye ve Rusya’nın kararlılığı sayesinde iş sorunsuz çözüme kavuşturuldu diyebiliriz. Suriyeli muhaliflerin Astana’ya katılma konusundaki tereddütleri de son güne kadar vardı. Türkiye/Rusya’nın verdiği garantiler bu tereddütleri yok etti. Çünkü muhaliflerin öncelikli amaçları Suriye’de ateşkes rejimine uyulması ve kendilerine verilen çatışmasız müzakere sürecinin eksiksiz yerine getirilmesini sağlamaktı. Üç garantör ülkenin bu görüşmelerde ateşkes rejimini kontrol etmek amacıyla ortak güvenlik/denetim mekanizması kuracaklarına dair verdikleri taahhütler muhaliflerin yumuşamasına sebep oldu. Bu toplantının üç garantör ülke dışişleri bakanlarının Moskova’da 20 Aralık 2016 tarihinde yaptıkları ortak açıklamanın bir sonucu olarak ortaya çıktığını söylemek gerekir. Bu karar alınırken de BM’nin 2336 sayılı Güvenlik Konseyi kararına vurgu yapılmıştır.
Bu görüşmelere ABD’nin Kazakistan Büyükelçisi’nin gözlemci olarak katılması, BM Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi De Mistura’nın aracı rolünü üstlenmesi aslında toplantının uluslararası geçerliliğini tasdiklemiştir. Her ne kadar ABD’nin gözlemciliğine İran itiraz etmişse de özellikle Trump’ın işbaşına gelmesinden sonra durumun aleyhine değiştiğini görmesi sebebiyle itirazını daha fazla ileriye götürmemiştir. Rusya, ABD’nin görüşmelerde bulunması konusunda kararlı davranmıştır. İran ve Türkiye’nin büyük hassasiyet ve emek verdiği toplantıların ana sonuçlarını özetleyecek olursak:
BM Güvenlik Konseyi’nce teyit edildiği şekilde, çok etnik unsurlu, çok dinli, mezhepsel olmayan, demokratik bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne taahhütler yinelendi.
Suriye ihtilafına askeri bir çözümün mümkün olmadığına dair kanaatler belirtildi. Suriye’deki durumun 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının tamamının uygulanması temelindeki bir siyasi süreçle çözülebileceği vurgulandı. Bu çözüme taraflar inandıklarını dile getirdiler.
Somut adımlar atmak ve taraflar üzerindeki nüfuzlarını kullanmak suretiyle 29 Aralık 2016’da imzalanan düzenlemeleri müteakip tesis edilen ve 2336 (2016) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla desteklenen ateşkes rejiminin güçlendirileceği ilan edildi.
Ateşkes ihlallerinin asgariye indirilmesine katkıda bulunulacağı açıklandı. Suriye’de şiddeti azaltmaya, güven artırmaya, 2165 (2014) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak insani yardımların hızlı ve sorunsuz şekilde önünün açılmasına ve Suriye’de sivillerin korunması ve serbest dolaşımının sağlanmasına dair gerekli çalışmaların yapılacağı duyuruldu.
Ateşkesin izlenmesi ve ateşkese tam riayetin temin edilmesi, tahriklerin önlenmesi ve ateşkesin tüm yönetim/kontrol ve şartlarının belirlenmesi amacıyla üçlü bir mekanizma tesis edilmiştir.
DEAŞ ve El Nusra’yla ortak mücadele etmek ve askeri muhalif grupları bunlardan ayırmak konusunda kararlı olunacağı ifade edilmiştir.
Müzakere sürecinin, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak yeniden başlatılması için çabaların artırılmasına acil ihtiyaç bulunduğu duyurulmuştur.
Astana’da yapılan Suriye konusundaki uluslararası toplantının, hükümet ile muhalefet arasında, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca doğrudan diyalog için etkili bir platform teşkil ettiği vurgulanmıştır.
Hükümet ile muhalefet arasında BM’nin gözetiminde 8 Şubat 2017 tarihi itibariyle Cenevre’de başlatılması öngörülen müteakip görüşme turuna silahlı muhalif grupların katılma arzusunun desteklendiği açıklanmıştır. (8 Şubat toplantısı ertelenmiştir.)
Uluslararası toplumun tüm mensuplarına, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında mutabık kalınan tüm adımların derhal atılmasını teminen siyasi süreci destekleme çağrısında bulunulmuştur.
2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanması yolundaki küresel çabalara katkıda bulunmak amacıyla, Suriyelilerin öncülüğünde, Suriyelilerin ev sahipliğinde ve BM’nin kolaylaştırıcılığındaki siyasi sürecin belirli hususlarına ilişkin olarak Astana platformunda aktif işbirliği yapılması kararlaştırılmıştır.
Suriye konusundaki uluslararası tplantıya Astana’da ev sahipliği yaptıkları için Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e ve genel olarak Kazak tarafına teşekkürler ifade edilmiştir.
Çözüme dair beklentiler arttı
Astana Görüşmeleri sonrası yapılan açıklamada 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına sıkça vurgu yapılarak bundan sonraki müzakerelerin bu karar doğrultusunda ilerleyeceğinin belirtilmesi aslında siyasi çözüme dair beklentileri de artırmıştır. Çünkü 18 Aralık 2015 tarihinde oybirliğiyle kabul edilen 2254 sayılı karara göre Suriye’de acil bir ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması çağrısı yapılmıştı. Ayrıca ilgili kararda sivil hedeflere yönelik saldırıların acilen son bulması ve Ocak 2016’da siyasi dönüşüme ilişkin bir ateşkes ve resmî görüşmelerin başlatılması çağrısı vardı. Terörist olarak nitelendirilen DEAŞ ve El-Nusra Cephesi bu ateşkes görüşmelerinin dışında bırakılmıştı. Bu gruplara yönelik saldırı ve savunma amaçlı eylemlerin devam edeceğine dair kararlılık belirtilmiş ve sağlanacak olan ateşkesin Birleşmiş Milletler misyonu tarafından gözlemleneceği ilan edilmişti. Astana Görüşmeleri’nin bu kararın kapsama aldığı birçok yükümlülüğü yerine getirdiğini söyleyebiliriz. İlgili kararda BM Misyonuna vurgu vardıysa da Suriye’de Astana Görüşmeleriyle inisiyatifin Türkiye/Rusya ve İran’a geçtiğini söyleyebiliriz.
PYD kozu etkisizleşti
2254 sayılı kararda siyasi çözüm doğrultusunda 6 ay içerisinde, ‘güvenilir, kapsayıcı ve bir mezhebe dayanmayan’ bir hükûmet oluşturulacağı; 18 ay içerisinde ise bağımsız ve adil seçimlerin BM denetimi altında gerçekleştirileceği duyurulmuştu. Aslında Astana’daki sonuç bildirisinde 3 ülkenin 8 Şubat’ta Cenevre’de devam edecek toplantıların BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararına göre ilerleyeceğini belirtmeleri siyasi çözümün bundan sonraki görüşmede masada olacağının da habercisidir. Fakat Cenevre’nin ertelenmesi açıklaması siyasi sürece geçişin hiç de kolay olmayacağını göstermektedir.
Astana’da taraflar daha çok ateşkes ve acil itirazlara çözüm aramışlardır. Siyasi süreç ve Esed’in geleceğine dair gündem oluşturulmamıştır. Esed ve geleceğine dair konular Cenevre’de görüşülecek konulardandır. Görüşmelerde Türkiye ile Rusya’nın genel talep ve yönlendirmelerinin dikkate alındığını söylemek mümkündür. Ateşkes sonrası İran/Türkiye ve Rusya’nın başta DEAŞ/El-Nusra’ya karşı mücadelede üçlü işbirliğini kullanma kararı almaları bölgede ABD olmadan da DEAŞ ile mücadele edileceğine delalet etmektedir. Ayrıca Rusya/Türkiye/İran’ın Astana’da Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaları aslında ABD’nin Obama döneminde sunduğu projeleri çöpe atmak anlamına da geliyor.
Türkiye, Astana Görüşmelerine PKK’nın askeri kanadı PYD yerine Suriyeli Kürtlerin temsilcisi olarak ENKS’nin katılımını sağlaması Barzani ile birlikte bölgede ENKS merkezli bir politika yürütüleceğine dair belirtilerdir. ABD’nin son üç yıldır önemli yatırımlar yaptığı PYD kozu bu üç garantör ülke tarafından etkisizleştirilmiştir. Türkiye’nin ÖSO’nun eğit/donat ile etkili hale getirilmesi planını PYD’nin itirazları sonucu rafa kaldıran ABD, bundan sonra PYD’yi masa başına taşıma şansını da kaybetmiş gibi duruyor. Kürtlerin Suriye’deki resmi temsilcisi olarak ENKS’nın kabul edilmesi dengeleri değiştirecektir. Rusya, Türkiye’nin PYD hassasiyetini dikkate alarak bu konuda desteğini göstermiştir.
İran’ın bu toplantıdan beklentileri daha çok Esed’in siyasi yönetiminin tasdik edilmesi biçiminde planlanmışsa da toplantılarda bunun gündeme getirilmemesine hassasiyet gösterilmesi İran açısından hayal kırıklığı olmuştur. Suriye barışında İran’ın oluşturulan üçlü mekanizmaya dâhil edilmesi sayesinde Hizbullah ve diğer İran etkisindeki güçlerin etkisizleştirilmesi ve bunlardan kaynaklanan ateşkes ihlallerinin sona erdirilmesi planlanmıştır.
Rusya, görüşmeler öncesinde Suriye’de yeni anayasa üzerinde de çalışmalar yaparak bir taslak metni Astana’da muhaliflere sunmuştur. 27 Ocak tarihinde yeni anayasaya dair muhaliflerle Moskova’da görüşmeler yapma isteğini belirtmişse de çoğu muhalif grup bu anayasaya dair çekincelerini sunmuştur. Rusya, 8 Şubat’ta Cenevre’de yapılacak toplantılarda siyasi sürecin onaylanmasını ve yeni anayasanın da taraflarca kabul edilmesini hedeflemekteydi. Fakat yeni anayasaya hem muhaliflerin tepkisi ve itirazları hem de Trump’ın Güvenli Bölgeler Planı sebebiyle Cenevre Görüşmeleri Şubat ayı sonuna ertelenmiştir. Suriye’de ateşkes ve sonrasına dair Rusya’nın hazırladığı anayasa bundan sonraki toplantının yapılacağı Cenevre’de yeniden güncellenerek gündeme gelebilir.
Genel anlamda ateşkese sadakat, Esed’in tutukladığı binlerce muhalifin serbest bırakılması, sivil bölgelerin bombalanmasının yasaklanması, insanların yaşadıkları bölgelerden Esed güçlerince çıkarılmasına son verilmesi prensipleri üzerinde başlayan görüşmelerde bu konular çözüme kavuşturulmuştur. Suriye Barışında taraflar bundan sonra askeri çözüm yerine siyasi çözüme odaklanmıştır.
Bu görüşmelerin bir başka parlayan yıldızı ise İran ile yapılan nükleer müzakerelere de 2013 yılında ev sahipliği yapan Astana olmuştur. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, üç garantör ülkeyi burada buluşturarak bölgenin aktörü rolünü pekiştirmiştir.