Şehir yapmak gönül yapmakmış meğer

M. Tevfik Göksu / Esenler Belediye Başkanı
11.08.2018

‘Nagihan ol şâra vardım, anı ben yapılır gördüm/ Ben dahi bile yapıldım, taş u toprak aresinde’ diyen Hacı Bayram Veli, şehri ve gönlü zahir katmanında tek bir kelimede, şârda mezcederek ortaya koyduğu bu yüksek sembolizmle şehri şiir gibi örmemiz gerektiğini söylüyor. Şehir yapmak gönül yapmakmış meğer.


Şehir yapmak gönül yapmakmış meğer

M. Tevfik Göksu / Esenler Belediye Başkanı

Bir belediyenin yaptığı bütün çalışmalar nihayetinde gelir siyasete tahvil edilir. Ondan, bir siyasi çıktı beklenir ve bu, demokratik olarak da, ahlâkî olarak da meşrudur. Bunun bir derunî ve manevî tarafı da vardır. Tüm hizmetler neticede fizikî dünyanın gerekleridir; ancak bunun bir de metafizik boyutu olmalıdır. Mesela; hiçbir siyasî, ideolojik, ekonomik vb. sebep yokken bir belediye başkanı yahut yöneticisi bir vatandaşın evinin ve/veya işyerinin kapısını çalabilmeli ve hiçbir beklenti içinde olmadan tamamen insanî duygularla; komşu olmanın, hemşehri olmanın gereği olarak onun gönlüne misafir olabilmelidir. Bu durum hizmetkâr belediyeciliğin ötesinde bir şeydir. Bu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın tanımladığı şekliyle gönül belediyeciliğidir. Onun çat kapı girdiği evler, dükkânlar, taksi durakları, çay ocakları (gönüller, kalpler) misali; çat kapı gönüllere girilmelidir.

Bu yazıda Cumhurbaşkanımızın ‘gönül belediyeciliği’ sözleriyle ifade ettiği bu anlayış ve yaklaşımın bizlere kazandırdığı ufukla, bu ifade üzerinden gönül-şehir-belediye üçgeninde bir gönül harmanı kurulmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda, önce bu sözün geldiği yer, beslendiği kaynak, dayandığı teorik çerçeve ve içerdiği derin manâ üzerinde durulacak; sonra meselenin uygulamadaki belediye ve şehir boyutu ele alınacaktır.

Şâr: Gönül-şehir

Farklı kişiler tarafından farklı metaforlarla tarif edilmiştir şehir. Farabî insanın biyolojik yapısıyla şehir arasında irtibat kurup şehri ‘tam ve sıhhatli bir vücuda’ benzetirken, Muhammed Sadık, onu insanın nefsiyle irtibatlandırır. Nefsin Şehirleri adlı eserinde insanın iç yolculuğunu şehir metaforuyla anlatır. Şah Hatayî de gönül ile irtibatlandırmış şehri. Kısaca; beden, ruh ve nefsten oluşan insanın, bu üç varlık boyutuyla da şehre benzetildiğini görmekteyiz ya da şehrin insana...

Şehirleri yönetenler insanın bu üç yönüne de hitap etmelidir. Yani hem insanı, hem şehri biyolojik olarak diri tutarken, diğer yandan bir gönüle nazar eylemeyi de bilmelidirler veya insanın kendi iç yolculuğuna katkı yapmayı. Kendi kişisel menkıbesini yazmak veya yazılmış olan menkıbesini okumak için şehre gelen insanı tanımalı ve onun ‘gönül şehrine girmelidir’ yönetici; onun ‘vücut ikliminin mevsimlerini’, ‘gönül şehrinin pazarını’ bilmelidir.

Siyaset ve devlet adamlığında olduğu gibi, vaktiyle yerel yönetimcilikte de çığır açmış olan Cumhurbaşkanımız, bir konuşmalarında ‘gönül belediyeciliği’ tabirini kullandılar. Bu söz, siyasi retoriğin gelişigüzel bir ifadesi değildir; aksine, çok derin bir yerlerden gelmektedir ve Anadolu irfanının kristalleşmiş bir ifadesi olarak dile getirilmiştir.

Bu tanımlama, bu niteleme bizlere her şeyden önce şunu öğretiyor: Belediyenizin görev, yetki ve sorumluluk alanında dünya kadar başarılı işler yapmış olabilirsiniz ama ‘hepisinden iyisi/bir gönüle girmektir’. Yine o sözü Yunus Emre üzerinden okumaya devam edecek olursak, o işleri yaparken ‘bir kez gönül yıktın ise’ bu yaptığın belediyecilik değil. Bir de şu var ki; ‘bir gönülü yaptın ise ... binde bir ise az değil’... Bu söz çok derin bir yerlerden geliyor denilmesinin manâsı budur: Derin Anadolu irfanı... Cumhurbaşkanımızın gönül belediyeciliği dediği şey tam bu olsa gerektir: Bir gönüle girmek, bir gönül yapmak... Bir bina yapmadan önce, bir gönül yapmak; yıkmak değil, yapmak, imar etmek hem şehirleri hem gönülleri... ‘Gönül Beytullahtır yıkma Seyranî/Elinden gelirse imaret eyle’ deyişinde olduğu gibi.

Haddizatında; şehircilik, belediyecilik, yerel yönetim, yerel hizmet bu olmalı değil midir, Fatih Sultan Mehmed Han buyruğu gereğince de! ‘Hüner bir şehir bünyâd etmektir/Reaya kalbin âbâd etmektir.’ İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan, insan ve şehir ilişkisini Yunus’un gönül burcunda inşa eden ve bunu kalplerin âbâd edilmesi olarak tarif eden Fatih’in Hızır Bey eliyle diktiği çınarın ‘gönül yaşı’ ile sulanması gerektiğini vurgulamış aslında.

Kuram kolay, ya eylem?

‘Çalabım bir şâr yaratmış, iki cihan aresinde/ Bakacak didar görünür, ol şârın kenaresinde/ Nagihan ol şâra vardım, anı ben yapılır gördüm/ Ben dahi bile yapıldım, taş u toprak aresinde’ diyen Hacı Bayram Veli, dedesi Yunus ve torunu Fatih’le en yüksek seviyelisinden bir şehir felsefesi ortaya koyuyor.

Hacı Bayram Veli, şehri ve gönlü zahir katmanında tek bir kelimede, şârda mezcederek ortaya koyduğu bu yüksek sembolizmle şehri şiir gibi örmemiz gerektiğini söylüyor adeta. Şehir yapmak gönül yapmakmış meğer. Şehir-gönül, gönül-şehir: Şâr... Hatayî’nin‘Gel gir gönlümün şehrine/Aç dükkânı pazar eyle’ deyişi de aynı imtizacı ifade etmektedir. Cumhurbaşkanımız da kadim ilim, irfan ve hikmet geleneğimizden hareketle, bize kurduğumuz postmodern geçişli modern şehirlerin sefaletini, gönülsüzlüğünü ve felsefesizliğini hatırlatmış oluyor.

Gönül belediyeciliğini nasıl anlatmak gerekir! Bir yapay zekanın ve robotların yönettiği bir şehir tahayyül ediniz. O şehirdeki yerel yönetim fiziksel, sosyal, kültürel ve e-belediyecilik alanlarına giren hizmet ve faaliyetlerin hepsini eksiksiz ve mükemmel bir şekilde yapabilir. İşte, o belediyenin yapamadığı şeydir gönül belediyeciliğinde yapılacak olan. Bu bir bakıma “fıtrat” belediyeciliğidir, hilkat belediyeciliğidir; insanın doğasında, yaratılışında, varoluşunda ruh, nefs ve beden fıtratına/hilkatine uygun belediyecilik... Peki, bu gönül yapma, şehir bünyad ederken kalpleri abad etme yani gönül belediyeciliği nasıl olacak? Kritik soru bu! Kuramsal çerçeve kolay, ya eylem!

Bunun bir tane ön şartı, birkaç tane de şartı olsa gerektir. Önşart, engin bir gönüle sahip olmaktır... Bu olmadan olmaz. Yabancılaştırmayan, ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, aşağılamayan, hafife almayan yerel yönetimciler olmalı; sevmeli, değer vermeli, saygı duymalılar; vatandaşını, muhatabını kendisiyle eşit insan görmeliler; ulaşılabilen, erişilebilen, görüşülebilen olmalılar. Bir de onaran olmalılar. Düşeni kaldırmalı, bozuğu onarmalıdırlar. Yani, kerem sahibi olmalıdırlar.

Şartlarına gelince; meselenin kişisel çaba ve ilgide kalmaması için, önce sistemik olarak bakmak ve bir ‘sosyolojik master plan’ çıkarmak gerekir. Sosyolojik master plan konunun bir sistem dahilinde ele alınması, takip edilmesi ve kurumsallaştırılmasını sağlayacaktır. Gönül belediyecilerinin şehirleri, bir fizikî mekân olmanın ötesinde, bir gönül harmanı olmalı. Bunun ölçütü ve göstergesi kanaatimizce dost şehir kavramının anlam evrenindedir. Peki; ne dostu, neyin dostu? Bir şehrin yönetiminde gönül varsa, orada gönül belediyeciliği yapılıyorsa, orası her şeyden önce; engelli, yaşlı, yetim-öksüz ve çocuk dostu şehir olmalıdır. Sonra bu şehir; aile, kadın, yabancı, yoksul, çevre, hayvan dostu şehir olmalıdır. Böyle bir şehir, aynı zamanda, şefkat ve merhamet şehridir de; sadece insanlara karşı değil, hayvanlara ve doğal çevreye de. Yani, fıtratın şehridir.

Tüm bunlarla birlikte, gönül belediyesi şehri güvenlikli ama özgür bir şehir olmalıdır. Özgürlük olmadan dost şehir olamaz, güvenlik olmadan dost şehir baki kalamaz. Gönül belediyesi şehrinde özgürlük-güvenlik dengesi gönül belediyeciliğinin ilkelerinden biri olmalıdır. Keza, adalet de ancak bu denge üzerine kurulabilir. Bu durumda, bizzat gönül belediyesi, ilgili yerleşim yerinin vicdan beldesine dönüşmesine ve vicdanın sesi olmasına vesile olur.

El kârda, gönül yarda

 ‘Elin kârda, gönlün yarda’ olsun diyen Anadolu insanı ne güzel demiş! Bu irfanı yerel yönetim diline tercüme edersek; elin belediye işlerinde, gönlün vatandaşında olsun ya da elin şehrinde, gönlün şehirlinde olsun dememiz gerekiyor.

Bu bağlamda, belediye işi yapmayı gönül yapmak, belediye işinde olmayı gönülde olmak, belediyeci olmayı gönül insanı olmak olarak anlayıp gereğini yaptığımızda, üzerimize düşen vazifeyi de bihakkın yerine getirmiş olacağız.

@mt_goksu