İkinci Mavi Marmara vakası olacaksınız diye uyarıldık

Röportaj / Hale Kaplan Öz
31.03.2018

Dünyanın dört bir yanından Kudüs’e destek için gelen 700 akademisyen işgalci İsrail’e Filistin topraklarından çok anlamlı bir mesaj verdi geçtiğimiz hafta. 80 bin öğrencinin işgalin baskısı altında eğitimini sürdürdüğü Filistin’e Türkiye akademisi destek oldu. 2. INCSOS, Filistin’de gerçekleşen ilk uluslararası bilimsel kongre olma özelliği taşıyor.


İkinci Mavi Marmara vakası olacaksınız diye uyarıldık

Röportaj / Hale Kaplan Öz

Gazi Üniversitesi, Turkish Studies Dergisi ve Kudüs Üniversitesi iş birliğinde 23-25 Mart tarihlerinde düzenlenen 2. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 10 ülkeden 700’e yakın akademisyen ve siyasetçiyi Kudüs’te bir araya getirdi. İsrail’in ördüğü utanç duvarının Müslüman tarafında kalan Ebu Diys banliyösündeki Al-Quds Üniversitesi’nde gerçekleştirilen kongre, hem Filistin hem de Türkiye için birçok ilki barındırıyordu. Kudüs’e desteğin ilmi bir arkaplanla bu kadar yoğun katılımla yapılması şüphesiz en çok üniversite öğrencileri tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Etkinlik sadece iki gün süren bir destek değildi. Al-Quds Üniversitesi ile Türkiye’den 6 üniversite, akademik çalışmalar, ortak doktora programları, yaz kampları, akademik değişim ve ortak sempozyumlar düzenleme konularında işbirliğini geliştirmek için mutabakatlar yaptı…

Gazi Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı, Öğretim Görevlisi ve 2. INCSOS Kongresi Koordinatörü Serkan Yorgancılar ile bu anlamlı girişimin detaylarını konuştuk.

l 2. INCSOS Kongresi’ni, Kudüs’ün geleceğinin tehdit aldığı bir dönemde, utanç duvarının hemen ardında, Ebu Dis banliyösünde yapma kararı aldınız. Bu süreçten bahsedelim biraz. Temel itkiniz ve gereğiniz neydi?

Gazi Üniversitesi, Al-Quds Üniversitesi ve Turkish Studies olarak Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumunun ikincisini Kudüs’te yapma kararı almış olmamızın birçok nedeni var. Öncelikle, Kudüs’ün ve Filistin halkının yalnız olmadığını, onların acısını ve yaşadıkları zorlukları derinden hisseden bir milletin olduğunu göstermekti. İkincil hedefimiz ise Türkiye’deki başta sosyal bilimciler olmak üzere farklı disiplinlerden bilim adamlarımızın Kudüs’ü, Kudüs’teki İsrail işgalini ve halen devam etmekte olan insanlık ayıbını yakından görmelerini sağlamaktı.

l Uluslararası bilimsel bir kongreye ev sahipliği yapmak Filistin için de bir ilk olma özelliği taşıyor. İlk görüşmelerinizde ne tepki verdiler?

Filistinli akademisyenlerle yaptığımız görüşmelerde, Filistin’de daha önce küçük konferanslar yapıldığını ancak böylesine kapsamlı bir kongrenin hiç yapılmadığını söylediler. Aslına bakarsanız bu denli büyük bir ilginin olacağını ilk görüşmelerimizde onlar da fark edemedi. Daha önce yapılmış olan çalışmaların bir benzerinin yapılacağını düşündüler. Ancak kongre tarihi yaklaşıp, bize katılımcı sayılarını sormaya başladıklarında onlar da şaşırdı. 

l Kongre duyurusu yapıldıktan sonra akademisyenlerin çağrıya cevabı ne oldu, ne kadar başvuru geldi? Yurtdışından katılım ne düzeydeydi?

Bildiğiniz gibi akademisyenler önce bildirilerinin özetlerini gönderirler, akademik değerlendirme sonrasında onlara kabul veya ret yazısı gider. Açıkçası talep patlaması yaşadık ve bildiri sayısını sınırlandırmak zorunda kaldık. Filistinli akademisyenlerden de epey katılım oldu, bu çok anlamlıydı. Gelecek yıllarda tekrar Kudüs’te kongre ve benzeri çalışmaları yapmayı düşünüyoruz.

l İsrailliler bizi pek sıcak karşılamadılar tabii… Bu süreçte beklenmedik bir durumla karşılaştınız mı?

Tabii ki… İşin içinde İsrail olunca biraz tedirginlik yaşanıyor... Kongre hazırlarımız devam ederken bizlere ‘ikinci bir Mavi Marmara vakası yaşatma ihtimalimiz’ olduğunu bile söyleyenler oldu. 700 akademisyen, utanç duvarının arkasında, Filistin’de bildirilerini okuyacaktı…  Elbette bu yoğunlukta akademisyenle o bölgeye gidiyor olmanın önceden kestirilemeyen zorlukları olabilirdi... Ama Allah bütün işlerimizi kolaylaştırdı, yolları-mızı açtı, beklemediğimiz yerlerden yardımlarını gönderdi.

Kongrenin açılış gününde Filistinli yetkililer bir İsrail baskını beklediklerini, bu yüzden de bize hissettirmeseler de gergin olduklarını bizlere kongre sonunda söylediler. Gerçekten onlar da süreci son derece akıllıca yürüttüler.

l Çalışma alanı olmadığı halde, sadece Kudüs’e destek vermek için sosyal bilimler ile ilgili tebliğ hazırlayıp kongreye katılma gayreti gösteren akademisyenlerle tanıştım orada. Öte yanda “Kudüs’ün merkeze alındığı, ilkenin bilimin önüne geçtiği” eleştirisini yapanlar da vardı. Bu ikisi birbirinden ayrı düşünülebilir mi?

Kudüs’ün merkeze alınması bilimle sorunlu bir durum değil ki! Bildirilere baktığımızda son derece kaliteli bildirilerin olduğunu gördük. Yakın bir tarihte kongrede sunulan tebliğlerin tam metinleri yayınlanacak, isteyen oradan da bakabilir. Bence ilke ve bilim arasında ne bir çatışma ne de bir uzlaşmazlık var. Bu biraz da bizim durduğumuz yerle ilgili. İlkesiz bir bilim olmayacağı gibi bilimsiz ilkeler de son derece zayıftır. Her ikisi de birbirini desteklemeli, ilkeler bilimselliğimize engel olmamalıdır.

l Filistin Devleti üst düzey bir sahiplenmeyle katıldı kongreye. İzlediğim en etkileyici açılış töreniydi. Projenin koordinatörü olarak siz nasıl bir sonuçla döndüğünüzü düşünüyorsunuz? 

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın özel temsilcisi, Milli Eğitim Bakanı, Rektörler, din adamları ve çok sayıda basın mensubu arkadaşımız kongremize katıldı. Arap kanallarından canlı yayınlayanlar olduğu gibi El-Cezire gibi bazı büyük kanallarda kongremize geniş yer verildi. Ulusal ve uluslararası basında beklentimizin çok üstünde bir ilgi gördük. Aslında bu ilgi yapmak istediğimiz şeyi ciddiye alanların sayısını gösteriyor.

Bunun yeni ve farklı başlangıçlara kapı açacak bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Yani Kudüs, bizim sadece gidip, gezip döndüğümüz ya da acil durumlarda insani yardımlar yaptığımız bir belde olmanın çok daha ötesine taşınmalıdır. Entelektüeller, bilim adamları, ulema sınıfı, basın ve medya mensupları birbirleri ile farklı iş birliklerine gidecektir. Üniversiteler aralarında akademik iş birliği protokolleri yapacaktır. Mesela biz Gazi Üniversitesi olarak Kudüs Üniversitesi ile ‘Mevlana Değişim Programı Çerçevesinde Akademik ve Bilimsel İşbirliği’ anlaşması imzaladık. Anlaşma kapsamında ortak araştırma projeleri, konferanslar, toplantılar, seminerler ve çalıştaylar, akademik ve bilimsel çalışmalar yapılacak. Protokol kapsamında ayrıca ortak doktora programları açılacak, yaz kamplarının yanı sıra bilimsel etkinlikler düzenlenecek.

l Mayıs, Kudüs için yeni tartışmaların yaşanacağı hareketli bir ay olacak. BM’nin vetosuna ve tüm yalnızlığına rağmen Trump’ın Kudüs kararındaki ısrarcılığı ne anlama geliyor?

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmesi kararını kabul etmiyoruz. Ancak gördük ki İsrailliler ve Yahudiler bu karardan son derece memnunlar. Bu karara en yüksek perdeden cevap veren Türk milletinin bu tavrından da rahatsızlar. Mesela ağlama duvarını ziyaret ettiğimiz bölüm-de orta yaşlı bir Yahudi kadın gelerek Türkiye’ye ve Türk milletine olan kızgınlığını dile getirdi. Yine ağlama duvarı bölgesinde dindar bir Yahudi bize gelerek “Biz öyle kolay öldürmeyiz” dedi. Bu söz, Davos çıkışına bir cevaptı. Demek hala bu olayın izlerini akıllarından silememişler.

l Filistin Yüksek Öğretim ve Eğitim Bakanı Sabri Saydam’ın ‘işgale karşı ilimle verdikleri mücadele’ vurgusu önemliydi. Bu alanda verilebilecek yeni destekler için yol haritası ne olmalı?

Elbette Saydam’ın işgale karşı ilimle verilen mücadele vurgusu çok önemli. Ve yine Gazi Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. İbrahim Uslan ve çalışma ekibimizin bu konuda ortaya koyduğu kararlılık takdire şayandır. İbrahim Uslan Hocamıza Kudüs’te bilimsel bir kongre yapacağımızı fakat bu kongrenin öngörülemeyen riskleri barındırdığını söylediğimizde “Başımıza bir şey gelecekse Kudüs için gelsin” diye cevap verdi. Türkiye’nin Filistin sorununa duyarlılığını, gösterdiği tepkileri hiç kimse yok sayamaz. Bunlar çok önemli ve çok değerli tepkiler. Ancak bu tepkilerin sorunun çözümüne katkı sunup sunmadığını, sorunun çözümüne katkı sunmuyorsa eğer bunun dışında neler yapabileceğimizi masaya yatırmamız gerekiyor. Üniversitelerdeki Kudüs araştırma merkezlerine çok önemli görevler düşüyor. İbranice bilen akademisyenlere çok ihtiyaç var. İlginçtir dünyada Siyonizme karşı en hassas toplumlardan birisi olmamıza rağmen hala ciddi bir Siyonizm araştırma merkezimiz yok.